O devlet başkanı Che Guevara'yı neden ziyaret etmişti

20 Ocak 1959’da cebinde üç beş yüz Amerikan doları bulunan Salvador Allande, Fidel Castro ile tanışmak, Küba devrimini yerinde görmek üzere...

20 Ocak 1959’da cebinde üç beş yüz Amerikan doları bulunan Salvador Allande, Fidel Castro ile tanışmak, Küba devrimini yerinde görmek üzere Havana’ya gelir. Daha sonra kaleme aldığı anılarında ilk izleniminin çok şaşırtıcı olduğunu yazacaktır. Daha önce ABD’nin Miami kentinde bir arabanın içinde halkı selamlayan Miami Belediye Başkanı ile Havana Belediye Başkanı’nı görmüş, Küba’da ilk günde karşılaştığı benzer bir resmi geçit töreni karşısında şaşırmıştır. Ertesi gün ilk uçakla ülkesi Şili’ye dönmeye kararlıdır. Tam bu sırada Şili’den tanıdığı Carlos Rafael Rodriguez’e rastlar. Rodriguez, “Havana’da ne arıyorsun,” diye sorar.

“Devrimi görmeye geldim,” diye yanıtlar şaşkın vaziyetteki Allande. "Ne var ki, ona bir türlü rastlayamadığımdan ülkeme dönüyorum. Ne türden bir devrim bu? Miami polisinin kutladığı bir devrim mi?”

Rodriguez’in ısrarları sonucu Allande Havana’da kalmaya razı olur, ama tek şartı vardır: Liderlerle tanışmak.

Ertesi gün otelinde dinlenirken Aleyda’dan bir telefon gelir. Aleyda o sıralarda Che Guevara’nın sekreteridir, henüz karısı olmamıştır. Genç kadın, “Komutan Guevara size arabasını yoluyor. Cabana barakalarında sizi bekleyecek,” der.

Allande, Cabana barakalarına gittiğinde daha sonra hiç unutmayacağı Che’yi bir hamakta uzanmış olarak bulur. Üst tarafı çıplaktır. Allande’yi karşılamak üzere ayağa bile kalkamayacak kadar şiddetli astım krizi geçirmektedir.

Allande, astım krizinin geçmesini beklerken kenarda bir sandalye bulur oturur ve “komutan,” diye söze girer.

Che, soluk soluğa kalmış bir halde Allande’nin sözünü keser: “Bak Allande, senin kim olduğunu biliyorum. 1952 başkanlık kampanyası sırasında yapmış olduğun iki konuşmanı dinledim. Biri çok iyi, öteki çok kötüydü. Bu nedenle, birbirimize tam bir güven duyabiliriz. Zira, senin nasıl bir insan olduğun konusunda çok açık bir kanıya sahibim.”

Önceleri şiddetle irkilen Allande, konuşma ilerledikçe Che’nin Güney Amerika sorunlarına ne kadar hakim olduğunu anladığını yazacaktır. Che, Allande’yi önce Fidel’in kardeşi Raul ile tanıştırır ardından da odasında satranç ve oyun kağıtları bulunan dağınık bir odada Fidel Castro ile…

Allande, Castro’dan etkilendiğinden daha fazla Che’den etkilenir.

Hepinizin de bildiği gibi Che Guevara bir tıp doktoruydu. İster istemez insanın aklı Ali İsmail Kormaz’a kas gevşetici verip evine gönderen Hasan Gülcü’ye, tecavüze uğramış reşit olmayan kızlarımıza “psikolojik travma görmemiştir” raporu veren Adli Tıp doktorlarına, şaklabanlıklarıyla televizyonları süsleyip, görüntüden psikolojik tahliller üreten psikiyatristlerimize, sağlığı ticari bir meta haline getiren etik dışı programları düzenleyen tabiplere gidiyor.

Ama en çok da kendini “devrimci” sanan gazeteci, aydın ve siyasiler akla geliyor. İlkesizlikleri, omurgasız duruşları ve boş konuşmalarıyla…

Che Guevara’dan söz etmeden önce, Fidel Castro’nun devrimle alaşağı ettiği Fulgencio Batista’dan biraz söz etmekte yarar var:

Batista, 1940 yılı Küba seçimlerinde bütün solcu ve ilerici unsurların desteğiyle Küba Cumburbaşkan’ı oldu. Bu şaşırtıcı gelişmenin ardından, Batista’nın gericiliği başladı. Dr. Grau San Martin’e karşı seçimi kaybettikten dört yıl sonra, 1948 yılında yeniden Küba meclisine girdi. 1952 yılında gerçekleştirdiği hükümet darbesiyle hükümetin başına geçti.

Darbeden sonra ilk işi anayasayı kaldırmak oldu. Meclisi dağıttı. Kişi hak ve özgürlüklerini kısıtladı. İşçi örgütlerini kapattı, gazeteleri yasakladı. Çeşitli kesimlerden gelen tepkiler karşısında giderek daha sertleşti. Orduyu ve polis örgütünü ele geçirdi ve geniş yetkiler verdi. Artık Küba sindirilmiş bir ordu ile yetkileri artırılmış bir polis devleti olmuştu.

1959 yılının Ocak ayında Castro ve devrimciler nedeniyle ülkeden kaçmak zorunda kalan Batista, 5 yıl gibi kısa sürede yüz milyonlarca dolar kişisel servet edindi.

Dönelim Güney Amerika tarihine damgasını vuran Che Guevara’nın yaşamına ilişkin ayrıntılara:

Yukarıda yazdığım gibi, Ernesto Che Guevara tıp doktoruydu. Hemen tüm Latin Amerika’yı dolaştı; cüzzam ve tropikal bulaşıcı hastalıklar üzerine çalışmalar yaptı. Hep parasızdı. Hep bisiklet üzerindeydi, hayatını kazanmak için doktorluk dışında her işi yaptı.

1953 yılında tıp fakültesini bitirip de Cablo Blanco cüzzam kolonisinde çalışmaya başladıktan kısa süre sonra, bölgedeki yerli halkla ilgili yaptığı bir çalışma nedeniyle tutuklandı.

Che’nin yaşamındaki dönüm noktasının Peru’da avukat Ricardo Rojo ile tanışması olduğu söylenir. Avukat Rojo onun Venezuela yerine Guatemala’ya gitmesine neden oldu. Guatemala’da dağ köylerinde doktorluk yaptı. Solcu Abenz hükümeti devrilince Guatemala’yı terk edip Meksika’ya geçti.

İşte tam bu noktada Che ile Castro ailesinin yolları kesişti. Meksika’da önce Raul Castro, ardından Fidel ve onun arkadaşlarıyla tanıştı, Küba devrimine aktif olarak katıldı.

O sıralardaki Güney Amerika tablosu ise şöyleydi:

1952 yılının 3 Aralığında Venezuela’da General Marcus Perez Jimenez rejimi resmen iktidara gelmişti. General Marcus Perez yetkileri üzerine almış ve bir süre sonra da diktatörlükle ülkeyi yönetmeye başlamıştı. Polise olağanüstü yetkiler verilmiş, ordu neredeyse tasfiye edilmişti.

Aynı yılın 9 Nisan tarihinde Bolivya’da Devrimci Ulusal Eylem (MNR) bir halk ayaklanması sonucunda iktidarı yeniden ele geçirdi. Paz Estenssero cumhurbaşkanı oldu. Bu başarı, Güney Amerika’nın geleceği açısından sanki bir kilometre taşı gibi görüldü.

1953 yılının 13 Haziran’ında Kolombiya’da General Gustave Rojas Pinilla, mevcut iktidara karşı bir hükümet darbesi düzenledi.

24 Ağustos 1954’te Brezilya’da cumhurbaşkanı Getulio Vargas intihar etti. Aynı yılın 18 Mayıs’ında Kolombiya’da komünist partizan örgütlerine sistematik saldırılar düzenlendi. Sumapaz’dan Tolima’ya büyük yürüyüş bu dönemde gerçekleşti. 30 Haziran 1954’te Guatemala’da United Fruit Company tarafından örgütlenen ve paralı askerlerden oluşan bir ordu Honduras’ı aşarak ülkeyi işgal edip, rejimi devirdi.

Kısacası, Simon Bolivar’ın hayali ülkesi karmakarışıktı. Bu koşullarda önce Küba’dan başlamak en doğrusu olacaktı.

Küba devrimi böyle başladı ve tüm dünyaya rahatsızlık ve rahatlığı aynı anda sağlayan bir örnek oluşturdu.

1965 yılına kadar Küba’da Castro’nun yanında kalan ve devrimin bütün kademelerinde görev üstlenen Che, aynı yılın Eylül ayında tüm görevlerinden istifa ederek Küba’dan ayrıldı. Şöyle demişti o sırada:

“Sanırım beni Küba’nın sınırları içinde devrimine bağlayan ödevden payıma düşeni yerine getirdim. Şimdi senden (burada kastedilen Fidel Castro’dur), arkadaşlardan ve artık benim de halkım olan halkından izin istiyorum. Dünyanın başka köşeleri var. Benim çok da önemli sayılmayacak yardımlarıma muhtaç insanlar var. Küba’nın başında olman nedeniyle yüklendiğin sorumluluklar yüzünden dileyip de yapamadığın şeyi belki ben yapabilirim.”

Birkaç ay Che’den haber alınamadı. Küba’yı terk ettikten dört ay sonra, 1966 yılının Ocak ayında Havana’da toplanan Üç Kıta Konferansı’na gönderdiği bildiriyle ortaya çıktı. Dünya devrimci duvarlarını süsleyen o ünlü deyişi yazıyordu bildiride: “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin… Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları makinalı tüfek sesleriyle savaş ve zafer nağralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi!”

Bolivya’daydı. Gerilla savaşı örgütlemekteydi.

7 Ekim 1967 gecesi, Higueras yakınlarında pusuya düşürüldü. 8 Ekim sabahı bacağından yaralı olarak ele geçti. Sorguya çekmek istediklerinde ağzından tek söz alınamadı.

9 Ekim 1967 günü, öğleye doğru, astım krizi had safhaya varmış ve bacağından yaralı bu “devrimci” kartalı, “uzatmalı” çavuş Mario Terzan öldürdü. Çavuş Terzan öylesine korkuyordu ki yaralı kuş gibi yatan Ernesto Che Guevara’dan, tüfeğindeki tüm mermileri üzerine boşalttı.

Mümtaz İdil

Odatv.com

che guevara allende FİDEL CASTRO raul castro arşiv