Gerçek hayatta olsa ağzına kürekle vuracağımız biri... Neye ışık tutuyor

Elçin Demiröz yazdı...

Netflix’te 2020’nin ilk yapımı olarak karşımıza çıkan Mesih (Messiah) doğudan batıya tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başardı. Hatta sadece ilgi çekmekle kalmadı izleyenlerini net olarak iki kutba ayırdı. Yani ya çok sevildi “hayatımın dizisi” dendi, ya da “bundan saçma şey görmedim.” Hatta tepkiler sadece izleyici seviyesinde kalmadı, ülkeler de karıştı. Ürdün Film Komisyonu daha dizi yayınlanmadan başlattığı imza kampanyasıyla Netflix yönetiminden dizinin ülkesinde yayınlanmamasını talep etti. Kısaca rüzgarı diziden önce geldi.

PEKİ MESİH'İN OLAYI NE

Yapım, Ortadoğu'da meydana gelen bir dizi felaketi kendine has güçlerle alt eden ve buna şahit olan insanlar tarafından Mesih olarak gösterilen bir karakterin yolculuğunu anlatıyor. Ama ilginç olan burada Mesih algısının Mesih karakterinin önüne geçmiş olması... Yani hiçbir vaatte bulunmadan, sadece olaylar silsilesi ve sosyal medya ile bir anda dünyanın konuştuğu birinin, algısından geride kaldığına tanık oluyoruz. Bunu bir pop yıldızı üzerinden yapmakla bu diziyi ayıran şey ise dizinin alt katmanlarında seyreden ama son derece yüzeysel kalan siyasi ve politik eleştiriler. Batı Şeria’dan Teksas aktarmalı Washington’a uzanan, CIA gölgesinde ama boşluklarına spiritüalizm serpiştirilmiş yapım ilk üç bölümden sonra ağır vasıta seyrine geçiyor. “Mesih mi, değil mi?” sorusuna sıkışıp kalırken, izleyicisini bile bu küçücük deliğe bölümlerce tıkmaktan korkmuyor.

Gerçek hayatta olsa ağzına kürekle vuracağımız biri... Neye ışık tutuyor - Resim : 1

BAŞROL BİR TESADÜF OLAMAZ

Aslında gerçek hayatta da dinler ve toplumlar yüzyıllardır bir kurtarıcı bekliyor. Bu kurtarıcının da büyük bir savaş sonrası geleceğine inanılıyor. Hatta sırf bu yüzden yeryüzünde karmaşa çıkararak, beklenen kurtarıcının gelişini hızlandıracağına inananlar var. Hıristiyanlar Mesih olarak Hz. İsa’yı, Yahudiler henüz kim olduğunu bilmedikleri Mesih’i, İslam dünyası ise Mehdi’yi bekliyor. Sonra diziye bir bakıyoruz ki, Mesih rolünü canlandıran kişi görünüşü itibariyle İsa’ya benziyor. Hatta daha 3 yaşındayken Kilise okulunda küçük İsa’yı canlandırmış. Peki ama ismi ne? Mehdi Dehbi.

Gerçek hayatta olsa ağzına kürekle vuracağımız biri... Neye ışık tutuyor - Resim : 2

YENİ DÜNYA MESİH'İ

Mesih, Ortadoğu’nun sofistikte ve meseleli coğrafyasında türeyip bir fırtınayla kendini Teksas’ta bulunca haliyle Amerikan dizi/film endüstrisinin klişeleri içine de balıklama girmiş oluyor. Toplumun “kurtarıcı” olarak kodladığı birinin arkasına sorgusuz sualsiz takılmasını görüyoruz. Öyle ki sadece onu takip eden topluluk değil, izleyici de Mesih’in iki dudağı arasından çıkacak bir cümleyi, açıklamayı, çağrıyı; hatta dünyayı değiştirecek adımı bekliyor. Dakikalar, hatta bölümlerce bu beklenti artırılmaya adeta inat edilmiş. Aslında bunu bu denli altı boş bir biçimde sürdürülmesi toplum psikolojisinin çaresizliğine tutulan bir projektör gibi. Onu kurtarmaya gelenin kim olduğu, ne yaptığı, neyi anlattığına bakılmaksızın semboller üzerinden ona bir anlam atfedip inanmak. O kadar ki, kimse demiyor bu adam New Balance ayakkabılarıyla Filistin’de yürüyor, Nike sweat shirtüyle Beyaz Saray’ın karşısındaki otelde meditasyon yapıyor. Yeni hiçbir şey söylemiyor, çoğunlukla susuyor, yemek bile yemiyor, soruya soruyla karşılık veriyor :

- Mesih misin gerçekten?

- Bilmem sence?

Gerçek hayatta olsa ağzına kürekle vuracağımız biri, aslında toplumun belki de inanma bağımlılığına ayna tutuyor. Keza sürü psikolojisini temsiliyle bilinen Golyan balıklarına* da adeta selam çakıyor.

EN BÜYÜK KOZU BELİRSİZLİK

Dizinin ender başarılarından biri de, (veya başarısızlığı mı demek daha doğru olur) Mesih’e hem inanan hem de inanmayan izleyici kitlesinin birbirine yakın noktada oluşu. Yani her iki grubun izleyicisi de Mesih’in dünyanın jeopolitik durumunu değiştirecek bir ilahi güç, yoksa bir şifacı, illüzyonist hatta tarikat üyesi olup olmadığından emin değil.

Bir tarafta zamanın ruhu olarak gösterilen ama bu konuda belirgin hiçbir iddiası olmayan biri. Diğer tarafta ise ondan, onun kendinden olduğundan daha emin, inanmayı temellendirme çabasıyla bir şeye bağlanmaya bağımlı kesim.

Çok şey söyleyecek gibi başlayıp pek de bir şey söylemeyen yapımın ışık tuttuğu tek şey en azından şu olabilir.

Milyarlarca insanın inandığı ve gelmesini beklediği bir kurtarıcı hikayesine dünyanın bu “anlam arama telaşında” belki de yeterince hazır olmadığı.

Elçin Demiröz

Odatv.com

*Bilim adamı Erich von Holst yıllar önce bir araştırma yapar, Golyan balıklarından birinin - sürüde birlikteliği sağlayan – beyninin ön kısmı çıkarılır ve balık tekrar türdeşlerinin arasına bırakılır. Yarım beyinli balığın sürüyü rahatlıkla bırakıp, başka bir yöne gidebildiği gözlenir. Keza beklenen de budur. Ancak sonrasında gelişen durum daha ilginçtir. Çünkü beyninin yarısı alınmış, hangi yöne gittiği olmayan bu balığı birçok balık takip etmeye başlamış ve sonunda da sürü haline gelmişlerdir.

Elçin Demiröz odatv arşiv