Prof. Dr. İzzettin Önder: Nerede yanlış yapılıyor

Rahmetli Atilla İlhan’ın ilginç bir tezi vardı; Osmanlı’nın sadece yıkılışı 200–300 yıl almıştır. Oysa ABD’nin kuruluşu bu süreden dahi daha...

Rahmetli Atilla İlhan’ın ilginç bir tezi vardı; Osmanlı’nın sadece yıkılışı 200–300 yıl almıştır. Oysa ABD’nin kuruluşu bu süreden dahi daha kısadır. Buradan çıkarılan sonuç odur ki, ABD’yi o denli büyütmemeli; ne devlet geleneği vardır, ne de oturmuş bir sistemi.

Bu görüş tabiatıyla tartışılır olabilmekle beraber, çıplak gözle ilk bakışta bile savunulabilir gözükmemektedir. Evet, 365 gün hesabıyla yapılan yıl adetleri doğru gibi duruyor, ama tarihin ve teknolojinin farklı aşamalarında yaşanan her günün süresi birbirinden çok farklıdır. Toplum üzerindeki etkisi ve topluma sunduğu olanaklar açısından günümüzde yaşanan bir gün geçmişteki bir haftaya, daha da gerilere gidersek, belki de bir yıla bedel olabilir. Bu nedenle, zamanlararası karşılaştırmalarda salt gün ya da yıl adedi fazla bir önem taşımaz.

Neden böyle bir tartışmaya girdiğimi şöyle açıklayabilirim. Günümüzde bilgisayarlar vasıtasıyla simülasyon sistemleri kullanılarak geliştirilen stratejiler salt zeka ve öngörü ile kolayca anlaşılabilir değildir. Birkaç, hatta birçok şıklarla geliştirilen programlarda A’dan Z’ye onlarca strateji geliştirilmekte, zaman içinde gerekli düzeltmeler veya uyarlamalar yapılmakta ve çıplak akıl ile öngörülmedik çok uzak gelecek boyutundaki sonuçlar üzerinde oyunlar oynanabilmektedir. Örneğin, Türkiye’nin Libya ve Suriye konusundaki isabetsiz politikalarının fevkalade sığ ve kısır olduğu gün gibi açığa çıkmıştır.

Türkiye’de yaşanan kanunsuzluklara, hatta açık hukuksuzluğa rağmen, başlangıçta bizlere “kafamıza vura vura demokrasi öğretecek” diyen “ampul aydınları”nın taptığı Batılılardan hiçbir ses çıkmamasını simülasyon ara verilerinde onlar gördüğü, biz göremediğimiz için anlayamıyoruz. Başka bir deyişle, Türkiye’de yapılanlar onlara göre haklı, doğru ve yerindedir. Çünkü toplumsal dönüştürme projesine onların koyduğu hedef demokrasi olmayıp, bağımlı peyk topluluğu yaratmaktır. Bu hedefin ara duraklarında da bugün yaşananlar kaçınılmaz, hatta zaruridir. Halkları başka türlü kandıramazsınız.

Peyk ne demektir? Peyk; bir merkezin etrafında ve onun emrinde dönen toplumsal-siyasal kitle demektir. Siyasal kitle ne demektir? Siyasal kitle; politikalarını kendi buyruğu ile belirleyemeyen, merkezden belirlenen politikaların üzerine “yerli” elbisesi giydirerek, uygulayan kitle demektir. Siyasal kitlenin iç yönetiminin temel özelliği ne olmalıdır? Siyasal kitlenin iç yönetimi içe sempatik veya güçlü görüntü verirken, antenlerini dışa döndürmelidir.

Böyle bir siyasetin, özellikle dış politikada hiçbir erki olmayıp, sadece ulak işlevi gördüğü için ani ve fevri karar alma yetkisi ve gücü yoktur. Halkına “derin politika” uyguluyor görüntüsü verilirken yapılabilen bazı dış politika yanlışları karşısında, merkez tarafından peyke, siyasî nezaket ve içte halkının anlamayacağı şekilde her türlü sopa gösterilir.

İçte halkın böyle bir politikayı giderek yükselen oranda desteklemesinin nedenleri neler olabilir? Çünkü, özellikle dış politika olmak üzere, bazı derin iç politika ve uygulamalarını da halkın büyük bölümü kısa dönemde algılayamaz. Hele de “ampul aydınları”nın cansiperane çırpınışlarını da dikkate alırsak, içte işlerin yolunda gitme gerekçesi anlaşılır.

Halkımızın ve özellikle de varolan siyasetçilerimizin ileri demokrasi olarak bildiği ABD’de hemen her dönemde iktidar partilerinin oy oranının anormal olmadığını bir düşünmesi gerekir. Söylemeden geçemeyeceğim ki, son dönemde AKP’ye katılan iki parti sorumlusunun böylesi derin bir tefekküre dalması ülke demokrasisi için olacağı kadar, bizzat kendi görüntü ve vicdanları açısından da hayırlara vesile olur!

HATAYI NEREDE YAPIYORUZ

O halde, sadede gelelim; hatayı nerede yapıyoruz. Peyki yöneten merkez açısından, peykin dış politikası kadar, yandaş siyasetçiyi ayakta tutabilen halkın hoşlanacağı politikalar da tercihlidir. İşte bu noktada peyki merkezin dışına çekmeye çekebilecek iç odakların tahrip edilmesi fevkalade büyük bir önem taşır ve bu tahribatın gerçekleştirilmesinde merkez bizzat takibat ve denetim işlevlerinde iş başındadır. Söz konusu ezici uygulamalar, tabii ki demokrasi veya özgürlükler adına yapılır. Hatta geçmişte yapılmış bazı hatalardan da yararlanılarak ezici politikalar halkın nezdinde meşrulaştırılır. Halkın gözünde önce demokratik yönetim çirkinleştirilerek, muhalefetsiz şef yönetimi tercihi dayatılır; yargı ve idare, şikayetler yükseltilerek yandaşlaştırılır; bir kulp bulunarak eğitim ve üniversiteler yandaşlaştırılır; medya hükümetin resmi iletim ve yönetim aracına dönüştürülür; bir şekilde siyasi güce karşı gelebilecek silahlı güçler dağıtılır, vs.

En önemlisi, yeni anayasa yapımına girilir, çünkü yasalarla değiştirilemeyecek, ancak anayasa ile şekillendirilebilecek devlet ve yönetim biçimleri istenmektedir. Tabii ki, bu ifadeler komplo olarak görülecektir. Öyle ise şunu sorabilirim: Yeni anayasaya gerek kalmadan, insan hakları ve sair konularda gerçekten varolan bir dizi yanlışlık ve hukuksuzlukları parlamentoya hâkim bu parti niçin değiştirmiyor da, illa yeni bir anayasada ısrar ediyor? 1961 Anayasa’sı sosyal demokrat nitelikte idi; 1982 Anayasa’sı emperyalizme viteslenen burjuvazinin anayasası idi; tasarlanan anayasa ise emperyalizmin anayasası olacaktır.

Prof. Dr. İzzettin Önder

Odatv.com

izzettin önder yeni anayasa arşiv