Necdet Özel ile Hulusi Akar arasındaki bu farkı kimse görmedi

Müyesser Yıldız: “Darbe” senaryoları dillendirilirken Necdet Özel ile Hulusi Akar arasındaki bu farkı kimse görmedi

“Kumpas” dava kurbanlarının onlarca şikâyetine rağmen ancak bu ay başında pasif bir birime kaydırılan Genelkurmay eski Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse'nin Balyoz, İstanbul ve İzmir Casusluk davalarında Genelkurmay'ın mahkemelere gönderdiği, davaların uzaması ve tutukluluk kararlarına zemin hazırlayan belgelerden dolayı değil, Kozmik Oda operasyonu kapsamında görevden alındığını duyurmuştuk.

İktidar medyası Sabah ve Yeni Şafak gazeteleri bugün HSYK'nın Kozmik Oda soruşturmasına dair raporunda, “siyasi ve askeri casuslukla” suçlanan 63 kişilik listede Muharrem Köse'nin de adının bulunduğunu, Köse'nin eski Adli Müşavir Hıfzı Çubuklu'nun vermediği “Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı'ndaki odada muhafaza edilen gizli bilgi ve belgelerin bulunduğu hard diskleri” savcıya vermekle itham edildiğini yazdı.

Ki, bu konuya da Köse'nin görevden alınmasının hemen ertesinde dikkat çekip, Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi açıklamayla o teslimata sahip çıktığını hatırlatarak, “Eğer iddia edildiği gibi, Muharrem Köse Kozmik Odası kumpasında 'askeri casusluk'la suçlanıyor ve hakkında soruşturma yürütülüyorsa, işin ucu dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'e de uzanmaz mı?” diye sormuştuk.

Evet, Köse hakkında bu suçlamalar var... Ama çok önemli bir iddia daha sözkonusu.

Bu iddianın ne olduğunu yazmadan önce Kozmik Oda operasyonunun, “Bülent Arınç'a suikast düzenleneceği” şeklinde 19 Aralık 2009 günü Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne gelen bir ihbar telefonu ile başladığını, bu telefon üzerine Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu'na girilip, 25 gün arama yapıldığını hatırlatalım.

Peki gerçekte böyle bir ihbar var mıydı?

Bunu ancak Kozmik Oda davası hakkında geçen yıl takipsizlik kararı verildiğinde öğrenebildik. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik kararının sonuç ve değerlendirme bölümünde, böyle bir telefon ihbarının yapılmadığı belirtiliyordu.

İşte Köse hakkındaki asıl suçlamanın, gerçekte olmayan bu telefon ihbarıyla bağlantılı olduğu ve Köse'nin o günlerdeki bağlantı ve görüşmeleriyle ilgili önemli bilgilere ulaşıldığı öne sürülüyor.

PARALEL DARBE SÖYLENTİLERİNE CEVAP MI

Esas konumuza gelirsek;

Genelkurmay'ın “paralel” iddialarıyla ilgili yazı, konuşma ve değerlendirmelerden çok rahatsız olduğunu, “Bir kaç cephede birden savaşırken”, bir de bu yüzden TSK'nın yıpratılmasından kaçınılmasını istediğini, “sessizliğin, mücadele edilmiyor anlamına gelmediği” şeklinde mesajlar verdiğini belirtip, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu'nun bugünkü, “TSK... Paralel Yapı... Mücadele Stratejisi...” başlıklı yazısını mercek altına alalım.

“Genelkurmay, tabii ki boş durmuyor. Öğrendiğime göre, önceki dönemlerden farklı olarak MİT ve Emniyet İstihbarat, 'şüpheli askeri personelle ilgili' raporlama başlatmış. Komuta kademesi de hakkında ihbar gelen veya kuşkulu bulunan personel için istihbarat kurumlarından alan araştırması yapmasını istiyormuş” diyor Müderrisoğlu.

Genelkurmay, MİT ve Emniyet istihbaratın birbirine hiç güvenmediğini, tek bir bilgi, belge göndermediğini, sadece Erdoğan'ın çıkışından sonra MİT'ten aynı şablonda bir miktar isimsiz-imzasız ihbar mektubunun ulaştığını biliyorduk. Demek, artık “güven” tesis edilmiş.

Neyse, Müderrisoğlu'nun yazısına devam edelim. Özetle şunları anlatıyor:

- Paralelle bağı olduğu öne sürülen personelin; istihbari bilgiler, somut belgeler üzerinden “emeklilik” veya “istifa” suretiyle TSK'dan ayrılması sağlanıyor. TSK Yüksek Disiplin Kurulu'na sunulan bu tür dosyalarda ise gönüllü ayrılmayanlar için “ihraç işlemleri” de yapılıyor.

- TSK, paralel yapı ile ilintili ihbar geldiği anda ihbarın imzalı ve ciddiyet arz eden bilgiler içermesi durumunda söz konusu personeli tedbiren “pasif göreve” çekiyor. Son olarak Genelkurmay Adli Müşaviri de istihbarat raporları üzerine görevden alındı ve Hukuk İşleri Müdürlüğü adı altında faal olmayan bir kadroya çekildi.

- Acaba, TSK'da orgeneral seviyesinde paralel komutan olabilir mi? Gerçekten zihinleri kemiren, rahatsız edici bir soru bu. Orduyu töhmet altında bırakmamak lâzım. Zira bu, tehlikeli olur. Öngörülere göre, orgeneral ve korgeneral rütbesinde paralel bağlantılı komutan olmadığı fikri hâkim. Tümgeneral seviyesi izlemede tutuluyor olabilir. Tuğgeneral ve albay rütbesindekilere dair iddialar, uçucu personel ve jandarma teşkilatı bu noktada özellikle inceleniyor.

Müderrisoğlu yazısının sonunda ise, “Ağustos 2015 Şûrası'nda terfi sırasında olan 14 generalin, paralel kuşkusu veya somut istihbarat nedeniyle emekli edildiğini, hakkında paralel incelemesi süren 19 generalin pasif görevlere atandığını, tamamının Ağustos Şûrası'nda emekli edileceği” bilgisini veriyor.

Somut belgeler... İmzalı ve ciddiyet arz eden ihbarlar... Emeklilik veya istifa suretiyle TSK'dan ayrılmalarının sağlanması... Ancak gönüllü ayrılmayanların ihraç edilmesi...

“Kumpas” davalardaki uygulamalardan, bu uygulamalara; “Ne büyük gelişme ve özen” demekle yetinip, Müderrisoğlu'nun yazısının son bölümünde verdiği sayılar üzerinde duralım.

Geçtiğimiz günlerde bize de “paralelle mücadeleyi akamete uğratmaması” için yazılmamak kaydıyla ulaştırılan bu bilgiye göre, geçen yıl 14 general emekli edilmiş... Hakkında inceleme süren 19 general pasif görevlere kaydırılmış, onlar da bu Ağustos'ta emekli edilecekmiş.

Anlamı şu; Genelkurmay'da “paralel” olduğundan şüphe edilen general toplamı 33.

NEYDİ O TEPKİLER

Peki 27 Haziran 2014 tarihli Akşam Gazetesi'nin, “Karargâhta 40 Paralel Paşa” manşetini hatırlıyor musunuz?

Ahmet Dinç imzalı haberde;

- Bizzat Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla oluşturulan özel ekibin, derin örgütü deşifre etmek için 3 aydır çalıştığı,

- Şu ana kadar 40 general ve amiralin 'paralelci' olduğunun belirlendiği,

- Çok önemli bir kuvvet komutanının paralel yapıyla çok yönlü işbirliği içinde olduğu,

- Paralel yapının, Komutanlıkların adli müşavirlikleri, kurmay başkanlıkları, istihbarat, personel gibi kritik birimleri ele geçirdiği,

- Orduya sızmış paralelci subayların belirlenmesinin ardından, Ağustos ayındaki Yüksek Askeri Şurası'nda gerekli işlemlerin yapılacağı, kritik görevlerdeki bazı generallerin ise YAŞ toplantısı beklenmeden pasif yerlere çekileceği öne sürülüyordu.

Ya bu haberden sonra olanlar?

Genelkurmay Başkanlığı sert bir açıklama yaptı. Açıklamada özetle şu ifadeler yer alıyordu:

“Anılan haber ve yorumlarla, TSK içinde hiyerarşi ve disiplin dışı oluşumların teşkilatlanabildiği imajının yaratılmak istendiği üzüntü ile izlenmektedir. Kamuoyu nezdinde TSK'nın kurumsal kimliği ile mensupları hakkında olumsuz algı yaratma çabasını içeren iddia ve yorumların, hiçbir hukuki, insani ve vicdani dayanağı bulunmamaktadır. İleri sürülen iddiaları araştırmak ve gerekli idari/adli işlemleri yapabilmek için bugüne kadar resmi istihbarat makamlarından somut hukuki hiçbir bilgi ve belge TSK'ya ulaşmamıştır... Her türlü yıkıcı, bölücü ve yasa dışı kişi ve oluşumlardan TSK'nın temizlenmesinin yasal bir görev ve sorumluluk olduğuna inanılmaktadır. TSK bu konu üzerinde önemle ve hassasiyetle durmuştur ve durmaya devam etmektedir. Ancak somut bilgi ve belgeye dayanmayan dedikodu mahiyetindeki maksatlı haber ve yorumlar ile TSK'nın ve mensuplarının yıpratılmaması ve ayrışmalara neden olunmaması için ülkesini ve milletini seven, ülkemizin birlik ve beraberliğine sözde değil özde önem veren her vatandaşımız tarafından azami hassasiyet gösterilmesi gerekliliğine inanılmaktadır.”

Genelkurmay, “TSK'nın kurumsal kimliğini ve personelini ilgilendiren her türlü iddianın, titizlikle araştırılmakla birlikte somut bilgi ve belgeye dayanmayan kişileri karalamaya matuf haber ve yorum yapan ve bunu kasıtlı olarak medyaya sızdıran kişiler hakkında hukuki yollara başvurulduğunu ve başvurulmaya devam edileceğini” de duyurdu.

Habere bir tepki de “kumpas” davalarda sessizliğe bürünmüş olan dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den geldi. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada şöyle denildi:

“Bugün bir gazetede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi ve üst rütbeli subaylarıyla ilgili yapılan yayını Sayın Cumhurbaşkanımız büyük bir sorumsuzluk örneği olarak görmüş ve bundan derin üzüntü duymuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız, bölgemizde olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, milli menfaatlerimizin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili yayınlarda her zamankinden daha fazla titizlik gösterilmesi gerektiğini hatırlatmıştır.”

İlginçtir, haberle ilgili en son konuşan Başbakanlık oldu. Cumhurbaşkanlığı'dan sonra Başbakanlık Basın Merkezi şu kısa açıklamayı yaptı:

“Türk Silahlı Kuvvetlerine sızma girişimleriyle alakalı olarak bir günlük gazetede yayımlanan haber çerçevesinde, söz konusu girişimi araştırmak üzere Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla özel bir ekip oluşturulduğu biçimindeki iddia gerçeği yansıtmamaktadır.”

2014'te Akşam'ın o haberine bu kadar tepki... Ve bugün Erdoğan'ın gazetesi Sabah'ta Okan Müderrisoğlu'nun yazdıkları...

Çok bir fark var mı? Ya da Ahmet Dinç'in suçu neydi?

Niye mi? Zira Ahmet Dinç o haberi yazdıktan kısa bir süre sonra Akşam'dan atıldı... Halen de işsiz...

Daha da önemlisi; Dün o iddiaları yalanlayan, hatta suç duyurusunda bulunan Genelkurmay'ın “mücadele stratejisi”nden bahisle bugün bunları dolaylı da olsa doğrulamasının sebebi ne?

Bu “değişim ve dönüşüm”den ne anlamamız gerekiyor? Necdet Özel ile Hulusi Akar arasında “üslup” farkı mı, “darbe” senaryoları dillendirilirken, “asayiş berkemâl” mesajı mı?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Necdet Özel ile Hulusi Akar arasındaki bu farkı kimse görmedi - Resim : 1

necdet özel Hulusi Akar Müyesser Yıldız arşiv