NE YÖNETMESİ, ADINI BİLE KOYAMADILAR

Doç. Dr. Nuran Yıldız yazılarıyla artık Odatv’de

1-

Soner Yalçın ve Barış Pehlivan… “Gel gidelim” deseler, “Nereye?” sorusunu sormadan yanlarına düşebileceğim isimler…

Son yıllarda medyadan birileri “Gel gidelim” dese, bırakın “Nereye?” sorusunu, “Neden?”, “Nasıl”, “Başka kim var”, “Nerden çıktı?”, “Altında ne var?” türü sonsuz sayıda soru sormadan bırakın yanına düşmeyi, yan yana fotoğraf çektireceğimiz insan sayısı 3, bilemedin 5’i geçmez oldu.

“Gel, arada sırada da olsa bizde yaz” dediler. “Peki” dedim ben de, altından nasıl kalkacağımı bilemediğim bir yoğunluk içinden…“Arada sırada” sözü hoşuma gitti. İki yazı arasındaki süreye ilişkin bir vaat yok.

Arada sırada burada… Odatv.com’da.. Saygın bir yerde. Dikkate alınan bir adreste. Zor iş.

2-

AKP’nin kamuoyu araştırma şirketi ANAR’ın yöneticileri AKP’nin açılım sürecini iyi yönetemediğini söylemişler. Açılım sürecinin durdurulması bu gerçeğin sessiz kabulünü göstermişti bize. Bir de sesli dile getirildiğine göre araştırma verileri AKP açısından oldukça vahim olsa gerek.

“Açılım”ın AKP’de yarattığı hasarın geçici olduğunu, durdurulabileceğini söylüyor AKP yandaşları. Düşme eğiliminin durdurulabileceği konusunda haklı olabilirler.

Ancak…

Ne var ki “hasarın geçici olduğu” konusunda onlarla aynı düşüncede olmam olanaksız.

“Halkın çözüme ilişkin inancı aşınıyor” saptamasını yapıyorlar ama bu saptamanın derinine inmiyorlar. Biz inelim.

AKP’nin bir “Erdoğan partisi” olduğundan kuşku duyan var mı? Yok. Erdoğan’ın en büyük sermayesi politikalarını (alabildiğine popülist biçimde) dayandırdığı “milletin kendisine duyduğu güven” değil miydi? Erdoğan ekonomik krizle birlikte, küresel düzeyde hızla yayılan (domuz gribinden daha bulaşıcı, daha kalıcı ve tehlikeli olan) güvensizlik salgınında “milletin güveni”ni babadan kalan miras gibi cömertçe harcadı.

Sonuçta aşınan yalnızca halkın çözüme inancı değildir, Erdoğan’a olan güveni ve inancıdır. İşte bu aşınma geçici değildir.

Çünkü güven tüm duygularımızın temelinde duran bir tür “kök duygu”dur. Aşındığında eski haline gelmesi öyle pek kolay olmaz. Eski haline gelmesi bir yana, eskiden göze görünmeyen olumsuzluklar daha büyük bir etkiyle geri dönmeye başlar.

Onca yolsuzluk haberlerinin, hızla artan işsizliğin yapamadığı sarsıntıyı “iyi yönetilememiş açılım süreci” başarmış görünüyor.

“İyi yönetilememiş açılım süreci” toplumun her durumda ve koşulda Erdoğan’a yönelik “iyi niyeti”ni epeyce sarsmış görünüyor.

AKP için araştırma yapanların “Sigara yasağındaki iletişim kurulmalıydı” demesi ayrı bir sorun. “Sigara yasağı”ndaki gerçeklerle ve psikolojik artalanla, “açılım”daki gerçekler ve psikolojik artalan karşılaştırılabilir mi?

Kaldı ki “sigara yasağı” da iyi yönetilmiş bir iletişim süreci değildir, tam tersine bir dayatmadır. “Açılım”da da yapılabileceği sanılan “dayatma”nın işe yaramaması da bundandır.

Evet, iletişimin iyi yönetilemediği açıktır. AKP’nin iletişimcilerinin uzmanlaştığı, deneyim kazandığı alan “Erdoğan imajı”nın yönetimidir. Bu konuda iyiler. Konu yönetimine gelince şaşmalarının nedeni budur: Erdoğan imajına kendilerini kaptırmış olmaları. İletişim duyguyla yönetilmez, duyguları yönetir.

Dahası iletişimin iyi yönetilmediğini herkes söyleyebilir, sonuca bakıp öncesine ilişkin fikir üretmek kolaydır.

Bu satırların yazarı daha o günlerde TRT-Türk’teki “Konuşacak Çok Şey Var” programında “Açılım sürecinin iletişimi iyi yönetilmiyor. Halkta karşılığı olmayan, saygınlığı hiç olmayan, okur sayısı 3–5 kişiyle sınırlı gazeteci-aydınlarla sürece başlamak yanlıştır” demişti. Açılımın sözcülüğüne soyunan adamların halk nezdinde makbul olmadıkları açıkça ortadaydı.

AKP’nin siyasi kaybı, medyayı “ele geçirmiş” bir avuç “sözde aydın”a kendisini teslim etmesiyle başlamıştır.

Açılımın ilk tartışma toplantısına çağrılan gazetecileri (!) hatırlayın. (Onlardan ikisini ayırarak elbette). Güvenilirliği tartışmalı isimlerle konuyu tartışmaya başlamak algıyı baştan çerçevelemişti: Bu adamlarla ülke yararına iyi bir şey çıkmaz! Nitekim de öyle oldu.

Açılım sürecinde gazetecilerin ve “sözde aydın”ların sözcülüğüne sığınarak onları iletişim aracı aktörlüğünden siyasi aktörlüğe taşımak AKP için hataydı.

Üstelik Hükümetin herkesin fikrini alıp kendi fikrini ona göre oluşturacağını söylemesi demokrasi anlayışını değil, beceriksizliğini gösterir.

En demokratik ve çağdaş ülkelerde “görüş alma oyunu” oynanırken Hükümet kararını çoktan vermiş olur. Çünkü önemli ülke meseleleri ciddi meselelerdir, medyatik meseleler değildir. İzdivaç programları, şarkı yarışmalarıyla aynı değerde değildir, medyayla değil medyanın dışında belirlenir.

İletişimsel hataları somutlamayı geçelim.

Daha işin başında “açılım”ın adı konamamıştır. Yolda 3–4 kez değişmiş ve hiç biri benimsenmemiştir. Hiçbir adlandırma inandırıcı olmamıştır. Sadece “açılım” diye söz edişimiz ondandır.

Halk başındaki sözcüğü atmış, “açılım” kalmıştır, içi boşaldığı için de 34 PKK’lının gelişindeki gösteriler deprem etkisi yaratmıştır.

Adını bile koyamadığınız bir süreci yönetebilmek mümkün müdür? Adlandırma sürecin de sonucun da biçimini belirler.

Anlatabiliyor muyum?

Nuran Yıldız

[email protected]

Odatv.com

nuran yıldız AKP Kürt açılımı arşiv