NAVTEX'ler çözüm değil Türkiye ne yapmalı

Muzaffer Ayhan Kara yazdı...

Geride bıraktığımız gün Türkiye-Yunanistan arasında ilginç gelişmeler cereyan etti. Önce Milli Savunma Bakanlığı’ndan “Türkiye-Yunanistan askeri heyetleri arasında ‘Ayrıştırma usullerinin’ ele alınacağı teknik toplantı NATO Karargahında başladı” açıklaması geldi.

Arkasından Türkiye, yeni bir NAVTEX yayınladı. Yunanistan’ın Sakız Adası’nı Lozan Barış Anlaşması hükümlerine aykırı olarak silahlandırdığını ilan etti. Yavuz Sondaj Gemisi’nin görev süresinin de 12 Ekim’e kadar uzatıldığı deklare edildi.

İlgili NAVTEX şöyle:

SEYHİDDA DENİZCİLERE BİLDİRİ NUMARASI: 1149/20
EGE DENİZİ

1. LA08-206/20 NUMARALI NAVTEX mesajı ile Sakız Adasının 1923 Lozan Barış Antlaşması ile belirlenen gayri askeri statüsü ihlal edilmiştir.

2. Bu bildiri 16 Eylül 2020 saat 00.01’de yürürlükten kaldırılacaktır.

BÖYLE NAVTEX Mİ OLUR

Türkiye’nin de Yunanistan’ın da son dönemde daha çok iç politika saikleriyle yüksek tonda bayrak gösterme yanında Doğu Akdeniz’deki rekabetin doruğa çıktığı bir konjonktürde kontrollü bir gerilim yürüttüğü aşikar. Nitekim, iki NATO üyesi ülke olarak askeri heyet bağlamında masaya oturuldu. Fakat tam da masaya oturulduğu süreçteki NAVTEX’i doğrusu anlayamadım! Muhalefetin Oruç Reis’in Antalya limanına çekilmesi eleştirisi mi ro oynadı bunda? Belki… Ancak NAVTEX’n içeriği klasik NAVTEX içeriklerinden oldukça farklı. Dikkat çekmek istediğim de bu; bilindiği gibi NAVTEX’ler belirli bir deniz alanındaki faaliyeti duyurmayı amaçlar. Böylelikle aynı alanda başka faaliyetlerle çakışma önlenir. Oysa son NAVTEX Sakız Adası’nın Lozan’a aykırı olarak silahlandırılmasıyla ilgili!

ŞIMARIK YUNANİSTAN’IN OLDUBİTTİLERİ

Lozan’a aykırı olarak silahlandırılan başka pek çok ada var. Bunlar Ak Parti hükümetlerinden de önce oldubitti ile gerçekleşmiş. Maalesef hükümetler nedense gerekli hassasiyeti gösterememişler. Ancak 2002’de işbaşına gelen Ak Parti hükümetleri döneminde Yunanistan daha da ileri gitmiş durumda. Çünkü, Türkiye-Yunanistan arasında “istikşafi görüşme” konusu olan 18 ada ve adacık ile bazı kayalıklara da Yunanistan tarafından büyük ölçüde el konulması söz konusu. Yunanistan, egemenliği altında olmayan ada ve adacıklara çıkıyor, karakol kuruyor, kilise hatta yerleşm birimi inşa edip iskana açıyor Türkiye de seyrediyor. Oysa 1996’da Yunanistan’ın Kardak’a çıkmasına misilleme olarak Türkiye de yanındaki adacığa asker çıkarmış ve bayrak çekmişti. Mütekabiliyet esasına göre yerinde bir hareketti. Ak Parti hükümetleri döneminde istikşafi görüşmeler neden sürdürülmedi? Neden söz konusu ada ve adacıklarla kayalıkların adının konması için çalışma yürütülmedi? Dahası, Yunanistan’a bırakılan ancak silah ve askerden arındırılma kararı olan adalardaki silahlanma ve askerleşmeye neden ses çıkarılmadı?

TÜRKİYE’NİN YOL HARİTASI NE OLMALI?

Sakız ya da başka silahlanmaması gereken adaların durumu, işgal edilen adaların durumu NAVTEX değil, ancak ciddi bir diplomatik NOTA konusu olabilir. Yıllarca tek tek gelişmelerde müdahale edilmeyen ve bir “paket” olarak bakılan meselelere topluca müdahale etmek ise ancak Yunanistan ile kapsamlı bir masa kurmakla olabilir. Bu masada gerçekleşmeyen makul çözümler ise NOTA konusu olur, uluslararası kuruluşlar nezdinde şikayet konusu olur. Yine de çözemezseniz, diplomasinin tükendiği yerde de kararlılığınızı gösterir ve gereğini yaparsınız. Devlet olmak böyle bir şeydir.

ABD ve Avrupa’nın şımarığı Yunanistan, ayakta kalmak için tek çare gördüğü klasik Türk düşmanlığı ile besleniyor. Türkiye ile ilgili attığı her adım iç politikanın temel bir malzemesi oluyor.

YUNANİSTAN’IN RAHATSIZLIĞI

Yunanistan, statükoyu çiğnediği gibi statüsü belirlenmemiş ada ve adacıkları işgal ediyor; 6 millik karasularını 12 mile çıkarmaya çalışıyor, bir yandan da FIR hattını 6 millik karasularına paralel olmaktan çıkarıp 10 mile çıkarmaya yelteniyor. Elinden gelse Türkiye’yi limanlarına hapsedecek! Tabii MİLGEM projesi, sismik ve sondaj gemilerinin gelişimi, Türkiye’nin “mavi vatan” kavramını içselleştirmesi ve yüksek sesle dile getirmesi Yunanistan’ı çok rahatsız ediyor.

Türkiye’nin iktidar açısından iç politika ihtiyaçları bir yana, Doğu Akdeniz’de de, Ege’de de haklarını koruması, sahiplenmesi ve aşınan statükoyu onarması büyük önem taşıyor. Ancak, bunun yolu hafif kalan NAVTEX ilanları değildir sonuncusunda olduğu gibi.

HALUK HOCA’NIN GERÇEKÇİLİĞİ

Türkiye, kıta sahanlığı, FIR hattı vb. gibi kavramları halk nezdinde, geniş kamuoyu nezdinde Ecevit hükümetiyle, Kıbrıs Barış Harekatı süreciyle öğrendi büyük ölçüde. Ecevit’in o konulardaki danışmanı ise sonradan milletvekili yaparak MYK’ya da aldığı hocam Prof. Dr. Haluk Ülman’dı. Haluk Hoca Girit göçmeniydi ve bilim alanının da ötesinde konulara daha özel merakı ve ilgisi olan birisi olarak rolünü fazlasıyla oynadı. Haluk Hoca’nın en karakteristik yaklaşımı ise gelişmelerle ilgili, “gerçekçiliği”ydi.

Haluk Hocadan biraz feyz almış birisi olarak değerlendirme ve önerilerim kimbilir belki kaale alınır.

Toparlarsak, ilk etapta İsmail Cem-Papandreu dönemindeki istikşafi görüşme masası yeniden kurulsa iyi olur. Sonrasında ise Türkiye-Yunanistan arasındaki meselelere bu kez paket olarak değil, başlık başlık eğilmek daha iyi olabilir.

Türkiye’nin hemen amasız fakatsız başlaması gereken bir iş de Doğu Akdeniz ve Ege’de Yunanistan’a karşı elimizi güçlendirecek karşı ittifakları sarsmak ve lehimize ittifaklar oluşturmaktır. Çünkü “tehlikeli yalnızlık” bu sıra oldukça tehlikeli olmaya başladı. Kalın kafalı danışmanların basmakalıp yaklaşımlarının yerine de tabii Dışişleri’nin müktesebatını hatırlayarak ikame etmek şart.

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com

Muzaffer Ayhan Kara arşiv