Nakşibendilik ve Türkler

Soner Yalçın yazdı...

Konuyu Cübbeli Ahmet Hoca'ya getireceğim.

Ama bazı ekleyeceklerim var:

Yusuf Hemedani (1048-1140)…

Nakşibendi tarikatının farklı birçok silsilesinde ismi vardır. Allah yolunda hizmet için Merv, Buhara, Herat, Semerkant gibi merkezleri dolaşarak halkı İslam'a davet etti. Vefat ettiğinde, arkasında iki önemli mürit bıraktı:

Bunlardan biri Hoca Ahmet Yesevi, diğeri ise Abdulhalik Gücdivani

Bu iki müridi birbirinden ayıran en önemli özellik ise zikirdeki farklılıktı: Yüksek sesli zikir yapan -eserlerini Türkçe veren Hoca Ahmet Yesevi Türkistan'da hizmet vermeye devam ederken, Hanefi mezhebinde sesli zikri mekruh saymasından dolayı sessiz zikri uygun gören Gücdivani ise Özbekistan sınırları içerisinde ekolünü yaydı.

Ve, 13'üncü yüzyıl…

Moğollar, önüne kattığı- kaçırdığı Kalenderi, Haydari, Melameti, Bektaşi gibi sufileri Anadolu'ya sürükledi.

Hacı Bektaş-i Veli gibi Nakşibendi Hoca Ahmet Yesevi'nin Horasan erenleri Anadolu'yu mesken edindi. Yani demem şu ki:

Bektaşilik ve daha sonra Nakşibendilik, ilk Türk tasavvuf hareketi Yesevilik'ten doğdu. Böylece:

Anadolu'daki halk dindarlığı tasavvufi anlam kazandı, kurumsallaşmaya başladı.

BÜYÜK SAVRULUŞ

1990'ların başı…

Refah Partisi lideri Erbakan, İskenderpaşa Cemaati şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun damadı Esat Coşan'ın manevi otoritesini tanımadı. Tarikatları/ cemaatleri dini işlevlerle sınırlayıp siyasi misyonun yalnız partileri/RP tarafından yerine getirilebileceğini belirtti.

Bu çekişme, Nakşibendilik üzerine okumalar yapmama sebep oldu. İlk şaşırdığım:

Esat Coşan akademisyendi. Doçentlik tez konusu, Hacı Bektaş-ı Veli'nin başlıca eseri Makalat idi! Günümüz Türkçesine çevirdiği bu eseri yıllarca basacak yayınevi bulamamıştı.

Nakşibendi İskenderpaşa'ya mensup birinin Hacı Bektaş-i Veli eserini yaymak için yıllarını vermesine şaşırdım. Çünkü Makalat, 13'üncü yüzyılda Hacı Bektaş'ın İslami genel hükümleri Türklerin kendine has yorumuyla işlediği kitap idi.

O güne değin bir ezberim vardı; Bektaşiler ile Nakşibendiler arasında -özellikle de Sultan İkinci Mahmut'un Yeniçeri Ocaklarını kaldırıp, Hacı Bektaş-ı Veli dergahı başına Nakşibendi atamasıyla- uzlaşmaz ayrım olduğuna inanıyordum. Esat Coşan ezberimi bozmuştu!

Nakşibendilerin “Türk damarını” keşfe çıktım!

Asya'da doğan Anadolu'da büyüyen Nakşibendilik, 19'uncu yüzyıldan itibaren (tıpkı Çaldıran Savaşı sürecinde olduğu gibi) yine Osmanlı Sarayı'nın kabul etmesiyle Kürt tasavvufi hareketi -Kuzey Irak doğumlu- Halidiye ekolüne teslim edildi. Türk tasavvufi hareketler ikinci darbeyi böyle yedi. Ardından:

Anadolu erenlerini tasfiye edecek bir egemen güç daha tarih sahnesine çıktı: Arap Vehhabi Selefiler…

Özellikle son yıllarda Nakşibendilik siyasal İslamcılığa yaklaştıkça Selefileşiyor, Nakşibendilik Selefileştikçe Türkiye'deki İslami hareketler yerelliklerini kaybediyor. Nasıl mı?

CÜBBELİ HOCA'YA KUMPAS

Hanefilerin itikatta mezhebi Matüridilik, akılcılığı öne çıkaran anlayış… Akıl, bilgi kaynağı ve insana verilmiş ilâhi bir emanetti. Kulun kusur işlemesi aklını kullanmaması yüzündendi.

Matüridilik, İslam'ın evrenselliğine zarar vermeyecek biçimde kucaklayıcı yaklaşımla dini anlatır.

Kurucu Matüridi'nin Türk olup olmadığı tartışma konusudur.

Nakşibendilik uzun yüzyıllar Ehl-i Sünnetin ve özellikle de Hanefi-Matüridi düşüncenin kalesi oldu. Ancak:

Özellikle de Türkiye'de son otuz yılda Nakşibendilik yine savruluş yaşamaya başladı! Dergahlar içinde Selefiye yolunu öven tavırlar görülüyor! Soru çok:

Nakşibendilik, Hanefi-Matüridi çizgisini kayıp mı ediyor? Nakşibendilik Ehl-i Sünnet çizgisinden Selefiye'ye mi savruluyor? Nakşibendiliği, yanlış biçimde Vehhabilik hareketi olarak yorumlayan Şerif Mardin gibi akademisyenlerin amacı ne?

Evet yıllardır Nakşibendilik, TürkSünni gelenekten çıkarılmaya çalışılıyor. Mesela: Teravih namazı Nakşibendi Gümüşhanevi dergahında varken, bugün dayatılan Vehhabi-Selefiye anlayışta yok! Benzer örnekler çok…

Ve Selefi alan genişledikçe İslam düşüncesi felsefe, sanat ve ilmi alanda derinliğini kaybediyor! Kültürel kuraklık artıyor, Hanefi geleneği katlediliyor.

Konumuza gelirsem:

İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenaze törenine “kadınlar cenazeye katılmasın” talimatını Cübbeli Ahmet Hoca'nın, “İsmailağa'nın yazısı da yanlış oldu. Mahmut Efendi kadınların cenazesine katılmasına karşı değildir. Kadınların cenazeye katılmasına karşı olanlar Vehabilerdir” diye eleştirmesini işte bu tarihi perspektifle değerlendirmek gerek.

Cübbeli Hoca'nın Nakşibendiliğin savruluşunu durdurmaya çabaladığını anlamak lazım. Ona yönelik FETÖ kumpasını da bu açıdan analiz etmek şart…

Soner Yalçın

Odatv.com

Nakşibendilik ve Türkler - Resim : 1
soner yalçın