Murat Albay yaşasaydı "yuh" derdi

Yarın Büyük Önder, Büyük Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Ama ölmediğini, her geçen yıl dostuyla düşmanıyla daha da dirileştiğini...

Yarın Büyük Önder, Büyük Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Ama ölmediğini, her geçen yıl dostuyla düşmanıyla daha da dirileştiğini biliyoruz.

Takvimler 25 Temmuz 2001’i gösterdiğinde İstanbul’da, Mustafa Kemal’in yetiştiği Harp Akademileri Komutanlığı’nda bir tören düzenlenmektedir. 2000-2001 eğitim-öğretim yılı mezunu 318 subaya diplomaları verilecektir. Cumhurbaşkanı Sezer, TBMM Başkanı Ömer İzgi, Başbakan merhum Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman dahil kuvvet komutanlarının tamamı oradadır.

Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğlu kürsüye çıkar ve özetle şunları söyler:

“Türkiye 21’inci asra jeopolitik etkinliği ve değeri artmış, vazgeçilemez bir ülke olarak girmiş durumdadır. Türkiye tehdit ve risklere karşı dikkatli olmak zorundadır. Milli hedeflerin gerçekleştirilmesi için en son düşünülmesi gereken savaştır. Türkiye meselelerinin halli için askeri güce başvurmadan önce 8 ayrı komşusunun bulunduğunu düşünmek durumundadır. Stratejide ana unsur, hasmı tekleştirmektir. Politika yapmanın yerini silahlı çatışma almamalıdır. Tehdit dolu coğrafyada bekamızı sağlamak için güçlü silahlı kuvvetlere sahip olmamız gerekmektedir. Kurmay subaylar çok zorlu bir eğitimden sonra bu okuldan mezun olmuşlardır. Atatürk’ün yetiştiği bu okulda tahsilleri sürecinde Atatürk’ten feyz almışlar ve ilkelerini kendilerine rehber edinmişlerdir. Türkiye’de Atatürk ilke ve idaelleri var oldukça ve sonsuza kadar da var olacağına göre, bölücülük ve irtica da var olacaktır. Size vasiyet olarak şunları söylüyorum; Bölücülüğün ve irticanın panzehiri Atatürk İlke ve İnkılaplarıdır. Bu ilke ve inkılaplara sahip çıkın. Büyüksün Atatürk. Her zaman biraz daha büyümektesin.”

Diploma törenine geçilir. 4 branştan okul birincisi olanlar diplomalarını Cumhurbaşkanı Sezer’in elinden alır. Önce Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden Binbaşı Can Çevik, sonra Kara Harp Akademisi’nden Yüzbaşı Nuri Gayır gelir. Sonra da Deniz Harp Akademisi birincisinin ismi anons edilir. O bir Yüzbaşı’dır.

Atatürk’ten feyz alıp, okul birincisi olmuş o Yüzbaşı; yıllar sonra Balyoz kumpasıyla hapse atılacak, Mamak’ta kahrından beyin kanaması geçirip vefat edecek olan Albay Murat Özenalp’tir.

TSK BİR HOLDİNG DEĞİL Kİ

Balyoz’un yeniden yargılaması geçen hafta başladı. Mahkemede Murat Özenalp’in yerine eşi Sema Özenalp oturdu. Duruşmadan döndükten sonra hissettiklerini öğrenmek için onunla ve Murat Albay’ın annesi Samiye Özenalp’le buluştuğumuzda, merhumun diplomasını Sezer’in elinden aldığını, dahası bu olayı hatırlamayan ve aileyi hiç tanımayan Sezer’in arayıp, başsağlığı dilediğini öğrendim.

“Yaşananlardan dolayı çok üzgünüm” demiş Sezer. Murat Albay’ın diplomasını kendisinin verdiğini öğrenince ayrıca müteessir olduğunu da belirtmiş.

Sema Özenalp bunu anlattıktan sonra şöyle devam etti:

“Murat komadeyken, o sırada kendisi de hastanede olan Ergin Saygun aradı. Öyle kuru bir geçmiş olsun için değil. Müthiş bir destek ve moral verdi. Ama geçtim desteklerini, Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman bir başsağlığı bile dilemedi. Genelkurmay Başkanı Özel sadece telgraf gönderdi. Geçtim kendimi, Murat’ın annesini aramadılar. Tamam, her vefat edeni arayamazlar belki, ama bu çok özel bir ölümdü.”

Yargıtay’ın mahkûmiyet kararını onamasının ardından Murat Albay’ın cezaevinde yaptığı şu değerlendirmeyi hatırladı:

“Artık emekli olmayı düşünüyordu. ‘Sadece ben değil, TSK’ya dönsek de hiçbirimiz çalışamayız artık. Bizim kurum bir holding veya normal bir devlet dairesi değil ki. 300 kişiyle birlikte aylarca denizin ortasında kalıyorsun. Bizimki, yanındaki adama canını emanet ettiğin bir iş. Bugün bu durumda olmamızın sebeplerinden biri, içimizdeki hainlerdir. Artık kime güvenebilir, kime sırtını dönebilir, kime canını emanet edebilirsin ki?’ dedi.”

Bu tespitin peşinden sözü Özkök ve Yalman’ın tanıklığına getiren Sema Özenalp, “Özkök hukuki sorumluluğunu yerine getirdiğini, vicdanının rahat olduğunu söyledi. Öyle değil. Sen, ben değildin, onların komutanıydın. Onlar seni korumak için canlarını vermeye hazırlardı. Sen de içeri alınana kadar mahkemenin kapısından ayrılmayacaktın. Ancak o zaman onların komutanı olurdun” dedi.

ÖNLERİNE DOSYA MI KONDU?

Sadece Özkök ve Yalman’ın oraya nasıl gireceklerini, salondaki “silah arkadaşlarına” bakıp bakmayacaklarını görmek için duruşmaya gittiğini, “ucu açık ifade vermemelerine” şaşırdığını belirten Sema Özenalp, çoğu gazeteci ve bazı hukukçuların bu hukuk garabetini hâlâ savunabilmesini eleştirirken de çok sert konuştu:

“Bunların gazeteci, hukukçu olması mümkün değil. O zaman bir çıkarları var. Bu cennet olamayacağına göre... Ama o komutanlar ne elde etti? Önlerine dosya mı kondu, tehdit mi edildiler? Bir askersen, Genelkurmay Başkanlığından daha ötesi yok. Bu insanları 3 yıl önce huzura kavuşturabilecekken, yapmamışsın. Bu nasıl vicdan?

YAŞASA ÖZKÖK’E “YUH” DERDİ

“Murat Albay yaşasa, duruşmada tepkisi ne olurdu?” sorusunu anne Samiye Özenalp cevapladı.

Söze, “Özkök ve Yalman’ın çocuklarının, torunlarının yerinde olmak istemezdim” diye başlayan Samiye Anne, şöyle devam etti:

Murat yaşasa, o ifadelerden sonra ‘yuh’ derdi. ‘Şimdiye kadar neredeydiniz?’ diye sorardı. Bu kadar zor muydu ki, torunlarımı babasız, gelinimi kocasız, beni cansız bıraktılar. Artık yaşamak istemiyorum. Ama hepsinin tek tek hesap verdiğini görmek ve oğlumun mezarına gidip, ‘Bugün bu oldu, bugün şundan hesap soruldu’ diye hesap vermek için yaşıyorum.

Evet aynen Atatürk gibi, Murat Albay’lar da her geçen gün vicdanlarda daha da büyüyecek. Ruhları şâd olsun!..

Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya ve Antalya’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Asker Murat Özenalp Balyoz Hilmi Özkök Aytaç Yalman ahmet necdet sezer 10 kasım Atatürk Müyesser Yıldız arşiv