İslam'daki bu fıkıha göre AKP'li kadınlar referandum çalışması yapamayacak

18 maddelik Anayasa değişikliği sonrasında, gözler yeniden referanduma ve iktidar yanlılarının çok sevdiği ifadeyle “millete”, “milli iradeye” çevrildi...

Geçtiğimiz günlerde kavga, gürültü içerisinde Meclis'te kabul edilen 18 maddelik Anayasa değişikliği sonrasında, gözler yeniden referanduma ve iktidar yanlılarının çok sevdiği ifadeyle “millete”, “milli iradeye” çevrildi. Peki “millet” her durumda, toplum ve elbet kendisi için yararlı, doğru ve sağlıklı olanı mı seçer? Hal böyleyse siyasi partiler ne diye kıyasıya birbirlerini eleştirirler? Madem “millete” güvenmek lazım o zaman rakip siyasi partileri de yerden yere vurmamalı; zira bu önce onları seçen “millete” hakarettir.

İslam tarihinde iktidarın kendi meşruiyetini “milletten” önce “yaratıcıya” havale etmesinin tarihi çok gerilere gitmektedir. Bu anlamda Muaviye örneği anlamlıdır. Öyle ki, Muaviye kendisini Allah’ın halifesi olarak tanıtmış ve iktidarının meşruiyetini doğrudan yaratıcı ile açıklamıştır. Bu söylem Osmanlı’da da çok değişmemiş anılan İmparatorluk döneminde de hükümdarların Allah adına dünyayı yönettiği ve Allah’ın adaletini reayaya dağıttığı dile getirilmiştir.[1] Hatta II. Abdülhamit “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi”[2] unvanını dahi kullanmıştır. Dolayısıyla egemen muhafazakâr literatürde “hakikati milletle” açıklama söylemi, ideolojik arka planı olan bir söylemdir. Öte yandan zaten muhafazakâr paradigmada milletten kastedilen, çokça da “ümmet” yani İslam toplumudur.

Yalnız şimdi konumuz bu değil. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi biz burada “milletin” onayında vücut bulacak kararların doğruluğunu ve haklılığını sorgulamak istiyoruz. Bu anlamda birazdan aktaracağımız İslam fıkhındaki hükümleri “milletin onaylaması” ile en azından "kadınlar" için nasıl bir devlet düzeni ortaya çıkacağını anlatmaya çalışacağız. Bu arada geçerken şunu da belirtelim ki, iktidarın yine büyük propagandalar eşliğinde ve “millet” söylemleri ile zafere ulaştırdığı 2010 Referandumu, daha sonra bizzat dönemin Başbakanı tarafından eleştirilmiş ve Erdoğan o günlerde Referandum ile ilgili hata yaptıklarını açıklayarak şunları söylemişti: “Bir yanlış yaptık. Nedir o yanlış? HSYK onu da yargılayan denetleyen mekanizma vardı. Biz dedik ki, demokrasinin gereğini yapalım. Adalet Bakanlığı’ndaki bu yetkiyi kalktık devrettik. Orada yanlış yapmışız”[3] Üstelik bu Referanduma başta iktidar destekçileri olmak üzere Saadet ve BBP gibi partiler de destek vermiş ve referandumdan %57.88 gibi bir evet oyu çıkmıştı.

Başlayalım o halde.

Bakınız İslam mezheplerince (Şafi, Maliki, Hanbeli) kabul edilen hükümlere göre kadınların kendi başına nikah yapmaları bile söz konusu değildir. Yine Hanefiler dışındaki mezheplere göre nikâhta bulunacak kimselerde erkek olmalıdır. Hadise, bu örnekler ile de sınırlı değildir. Öyle ki misal kadınlar erkeklerle mirastan eşit pay alamaz. Aynı şekilde erkek ve kadın arasındaki şahitlikte de eşitlik söz konusu değildir. Dahası fıkıh dahil olmak üzere -genel hatları ile- erkek egemen bir söylemle şekillenen bir külliyattan söz ediyoruz. Şimdi durup düşünelim; bugün İslam dünyasında kadınların kaçta kaçı bu hükümleri kabul edebilir? Bırakalım “milletçe” onandıktan sonra kabul edilmesini, Müslüman kadınların kaçta kaçı bu hükümleri özel hayatında uygulamaktadır

Diğer taraftan iktidarın millet diye işaret ettiği “muhafazakar” kitle, bağlı olduğu mezhebin hükümlerini özel yaşamında bile uygulayamıyor ise, bütün toplumu ilgilendiren hususlarda söz sahibi olma yetkisini nasıl kendinde görebiliyor? Çünkü burada yasama, yürütme ve yargı gibi hayati kurumların düzenlenmesinden bahsediyoruz. Bunlar oya, kişisel kanaatlere bırakılacak ölçekte sıradan, günlük meseleler değildir. Pek tabi halkın da dâhil olduğu bir platformda, insanlığın ulaştığı temel değerleri ihlal etmeyerek, yasalar değiştirilebilir; lakin bugün karşı karşıya kaldığımız manzara bu fotoğrafın çok uzağındadır.

BÜTÜN MEZHEPLER KADIN SÜNNETİNE CEVAZ VERİR

Örneklerle devam edelim isterseniz. Kadın sünneti konusu “muhafazakar” mahallede neredeyse hiç dile getirilmeyen bir konudur. Oysa bütün mezhepler bu sünnete cevaz verir. Peki, bugün ülkemiz örneğinden gidersek, Müslüman kadınlar söz konusu sünneti yerine getiriyorlar mı? Bildiğimiz kadarıyla böyle bir durum söz konusu değil. Dahası böylesi bir uygulama halka sorularak yasalaştırılabilir mi? Başta Müslüman kadınlar olmak üzere bütün kadınlara yapılacak bir kötülük olmaz mı ifade edilen türden bir referandum? Benzer biçimde kadınların çalışması da hakim İslami fıkıh (hukuk) kurallarınca hoş karşılanmaz ve ancak belli şartlarda kadınların çalışabileceği ifade edilir. Örneğin Hanefi ekolünün büyük fıkıh âlimlerinden Kasani bu konuda şöyle der: “Evlendikten sonra erkeğin görevlerinden biri, kadınını çalıştırmaması ve ihtiyaçlarının teminini üstlenmesidir.[4] Dahası bu fıkha göre kadınların mahremsiz (nikah düşmeyen erkeklerle) dışarı çıkmaları bile çok sınırlıdır. Öyle ki kimilerine göre kadınlar mahremsiz dışarı çıkamazken kimileri de kadının yalnız başına en fazla 90 kilometre seyahat edebileceğini söylemiştir. Yine bu fıkhı bugün hayatında uygulayan kaç “Müslüman” kadın vardır? Açıkça ortada ki sayıları 30’u aşan iktidar mensubu kadın vekiller ile AKP’li belediye başkanları ve kadın kolları çalışanları da bu fıkha göre hareket etmiyorlar? Ayrıca yine bu fıkha göre AKP’li kadınlar referandumda seçim çalışması bile yapamayacaktır!

Bu noktada Osmanlı İmparatorluğu’ndan da birkaç örnek vermek istiyoruz. Şöyle ki, anılan İmparatorlukta 1544 yılından itibaren “kadınların ancak velilerin izni ile evlenebileceği hükmü” kabul edilmiştir. Yani bu hüküm uyarınca kimse, velisinin izni olmadan evlenemeyecek bir duruma düşürülmüştür. Bu hükmün günümüz dünyasında yeri olabilir mi? Ya da egemen İslam fıkhı nikah için taraflar arasında bir yaş sınırlaması getirmemiştir. Öyle ki Hanefi mezhebi anne babanın dışında da pek çok veliye zorlayıcı velayet yetkisi vermiştir. Örneğin Bursa Şer’iyye sicillerinde 5 yaşında evlendirilen kız çocuklarının kayıtlarına rastlanılmıştır.[5] Taa ki 1917 yılına kadar bu yasa yürürlükte kalmış ve anılan yılla birlikte evlilik için, kız çocuklarında 9, erkeklerde 12 yaş sınırı getirilmiştir. Aynı şekilde bu hükümleri bugün hayatında icra eden kaç kişi vardır? Ya bu hükümlerin hayatta karşılığı var mıdır!

Osmanlı’da erkekler ayrıca, birden fazla kadınla evlenebilme, oturulan evi belirleme, karısının evden çıkışını kontrol edebilme, (ki Hanefi mezhebine göre koca karısını haftada bir kez anne-babasını, yılda bir kerede kendisiyle evlenmeleri yasak olan hısımlarını ziyaret etmesine söz edemezdi sadece), dahası eve ziyaretçi kabulünü yasaklama gibi haklara sahipti. Şimdi hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım ve yinelemek pahasına da olsa tekrar soralım; bugün kaç Müslüman kadın yukarıda aktardığımız fıkıh kuralları ile yaşamayı kabul edebilir? Kaçı bu hükümlerin yerine getirilmesini içeren bir referanduma rızalık gösterebilir? O halde diğer temel hak ve özgürlükler ile ülkenin geleceğini ilgilendiren konularda referanduma gitmek ve bunu onaylatmakta neyin nesidir? Bu en başta kendileri açısından büyük bir çelişki ve aynı zamanda topluma yapılan bir kötülük değil midir?

Nihai olarak diyeceğimiz şu ki, bir toplumun temel değerleri, geleceği, demokratik ilkeleri ancak bugünü aşacak bir perspektif ışığında değiştirilebilir. Bu perspektiften yoksun bir bakış açısıyla meseleyi salt bir “sayı çoğunluğuna, istatistiğe” indirgemek, sadece bugüne ve yarına değil insanlık onuruna da hakarettir. Zira Galeano’nun dediği gibi “İstatistiklerin bakış açısına göre, eğer bir kişi bin dolar kazanırsa ve bir başkası hiçbir şey kazanmazsa kişi başına düşen gelir hesabında bu iki kişiden her biri beş yüz dolar kazanıyor gibi görünür. Yine Enflasyonla mücadelenin bakış açısına göre, kemer sıkma önlemleri iyi çarelerdir. Bu önlemlerden çeken insanların bakış açılarına göre kemer sıkma önlemleri kolerayı, tifüsü, tüberkülozu ve diğer hastalıkları kat kat arttırır.”[6]

Aydın Tonga
Odatv.com

Dipnotlar:

[1] Haldun Eroğlu, Osmanlılarda İktidarın Değişim Süreci Ve Meşruiyet Sorunu

[2] Abdüllatif Armağan, Klasik Dönemde Osmanlılarda Devlet Yönetim Anlayışına Dair Bazı Düşünceler.

[3] http://www.hurriyet.com.tr/erdogan-orada-bir-yanlis-yaptik-25465765

[4] Şeyma Sarraf, Kur’an Ve Sünnet Açısından Kadınların Çalışması Ve Bu Konuda Geçmiş Ve Şimdiki Fıkıh Âlimlerinin Görüşleri.

[5] Prof.Dr. Gül Akyılmaz, Osmanlı Aile Hukukunda Kadın.

[6] Eduardo Galeano, Tepetaklak, Çitlembik yay.

anayasa aydın tonga arşiv