Mideniz kaldırıyorsa izleyin

Kaan Çağlayangöl yazdı

Geçen günlerde uzun zamandır aklımda olan bir belgeseli seyrettim. “Leaving Neverland”. 4 saat süren, uzun bir belgesel. Bu yıl ocak ayında, ilk olarak Sundance Film Festivali’nde gösterilen belgeselde, 1990'lı yıllarda Michael Jackson'ın cinsel tacizine uğradıklarını iddia eden Wade Robson ile James Safechuck'ın, Michael Jackson ile aralarında olanları tüm ayrıntılarıyla anlatmaları belgeselin konusunu oluşturuyor.

OLAYIN ÜSTÜ BİR ŞEKİLDE KAPATILMIŞTI

Michael Jackson taciz suçlamalarıyla ilk olarak 1993 yılında karşılaşmıştı. O dönem bu olayın üstü milyon dolarlar ödediği avukatlar ordusu ve lehine ifade vermesi için tehdit ettiği tanıklar sayesinde bir şekilde kapatılmıştı. Fakat 2004 yılında bu durumla tekrar yüzleşmek zorunda kalmıştı. Hatta malikanesi olan Neverland Çiftliği aranmıştı.

Mideniz kaldırıyorsa izleyin - Resim : 1

Ardından kelepçeli görüntüleri basında yer almıştı. Bu arada “Neverland” bir çiftlik; California, Santa Barbara’da. İsmini ünlü masal kahramanı “Peter Pan” ve arkadaşlarının kaldığı evden alıyor. Ben belgeselin detaylarına fazla girmeyeceğim ama sadece şunu söylemek istiyorum; “Leaving Neverland” belgeseli tarihsel gerçeklikleri ortaya koyması açısından harika bir yapım. Mutlaka seyredin ama mideniz kaldırıyorsa. Caligula filmini seyretmiş biri olarak “Leaving Neverland” benim midemi Caligula’dan daha fazla bulandırdı. Belgeselde anlatılanları görmezden gelmek zor, unutmak imkansız. Fakat forumlarda ve Michael Jackson hayranlarının oluşturduğu sitelerde görüyorum ki hala Michael Jackson’ı savunma psikolojisi devam ediyor.

Mideniz kaldırıyorsa izleyin - Resim : 2

“ÜNLÜLERE TAPINMA ÇOK TEHLİKELİ”

Belgeselin yönetmeni “Dan Reed” şunları söylemiş; Ünlülere tapınma çok tehlikeli; insanların körleşmesine ve ebeveynlerin aptalca şeyler yapmasına neden oluyor”. İşte meselenin bam teli de bu sözler. Dünyanın her yerinde sanatçıların hayranları ve sevenleri olduğunu iddia eden kişiler o sevdikleri sanatçılar hakkındaki olumsuz bir olayı “gerçek” ve belgeye dayalı olsa bile kabul etmemekte ısrar ediyorlar. Hatta bir adım ileriye giderek bunları yazan kişilere hakaretler yağdırıyorlar. Bu davranış tipi psikolojide nasıl tanımlanıyor bilmiyorum ama bir adının olduğuna eminim. Bir sanatçının ya da ünlü bir kişinin hatalardan arınmış ve asla yanlış yapmayacağına inanmak akıl sağlığı açısından zor bir iş. Ünlülerin de insan olduğunu bilmek ve bunu idrak etmenin daha kolay olduğunu düşünüyorum. Eninde sonunda herkesin olduğu gibi sanatçıların da zaafları var. Sanatçıların yayınlanmış biyografilerinde bunun birçok örneğini görmek mümkün. Üstelik bizzat kendi ağızlarından. Cinsel taciz iddiaları elbette sadece Michael Jackson ile birlikte gündeme gelmedi.

Mideniz kaldırıyorsa izleyin - Resim : 3

HOLLYWOOD VE TACİZ

Amerikalı yönetmen, senarist ve aktör Woody Allen'ın üvey kızı Dylan Farrow, 2014 yılında üvey babasının yani Woody Allen’ın kendisini çocukken birçok defa taciz ettiğini açıklamıştı. Mia Farrow 1997 yılında yayınlanan “What Falls Away” kitabında da bu konuya değinmişti. Taciz iddialarının ardından birçok ünlü oyuncu Woody Allen ile bir daha herhangi bir projede çalışmayacaklarını açıkladı. Yayınevleri Woody Allen’ın kitaplarını basmama kararı aldı. Yönetmen Roman Polanski, 1977 yılında, 13 yaşında bir çocukla cinsel ilişkiye girdiğini kabul etmiş ve hakkında hukuki işlemler yapılmıştı. Polanski, Amerika’dan Fransa’ya kaçtıktan sonra “Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi” Polanski’yi üyelikten çıkardığını açıklamıştı. Olaylar daha sonra çorap söküğü gibi geldi. 2010 yılında da İngiliz aktris Charlotte Lewis de Polanski’nin kendisini 16 yaşındayken taciz ettiğini açıkladı. Bir başka mağdur ise yine Polanski’nin kendisini 1973 yılında taciz ettiğini açıklamıştı. Yani üç farklı kişinin mağduriyeti söz konusu idi.

"15 YAŞINDAKİ SEVGİLİSYLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRİYOR"

Belki önümüzdeki zamanlarda başka insanlar da diğer mağdurlardan cesaret alarak tacize uğradıklarını açıklayacaklar. Polanski hakkında böylesine rezaletler ortaya çıkmışken Fransa ilginç bir şekilde Polanski’ye sahip çıkıyor. Cannes Film Festivali’nde boy gösteriyor. Aynı şekilde Woody Allen’ın “New York’ta Yağmurlu Bir Gün” filmi, “Deauville American Film Festival”inde 18 Eylül günü gösterime girdi. Bu arada bu filmin konusu da büyük bir tesadüfü barındırıyor; “New York'ta Yağmurlu Bir Gün” filminde Jude Law, çocuk yıldız ve modelleri görünce şehvete kapılarak kendini küçük düşüren, orta yaşlı, evli bir adamı canlandırıyor. Filmde 44 yaşındaki bu karakter, 15 yaşındaki sevgilisiyle cinsel ilişkiye giriyor. Bu duruma Woody Allen’ın hastalıklı iç dünyasının sinemada vücut bulmuş hali diyebiliriz. Fransa sanat çevresi Polanski ve Allen’ı korurken şu mesajı veriyor; “biz olayın sanat kısmıyla ilgileniyoruz”. Elbette işin rengi böyle değil. Fransa’nın sanat kisvesi altında bu tip suçlara karışmış insanlara imkan sağlamasının nedenini bilmiyorum. Belki bu yazıyı okuyan film endüstrisinin içinde olan insanlar Fransa’nın bu tür insanlara neden kucak açtığına dair bir açıklama getirebilirler. Son yıllarda taciz iddialarıyla gündeme gelen bir başka isim de Kevin Spacey. Taciz iddialarının ardından Netflix tarafından House of Cards’taki rolünden kovuldu. Ayrıca kendisine Emmy tarafından verilmesi planlanan yaşam boyu onur ödülü geri çekildi.

Taciz iddiaları sonucunda Kevin Spacey bir çok defa hakim karşısına çıktı. Hakkında çok sayıda taciz suçlaması bulunan bir diğer isim ise ünlü film yapımcısı Harvey Weinstein. Sanıyorum bu konuda en kötü üne sahip isim o. Gwyneth Paltrow, Angelina Jolie ve Cara Delevingne'nin Harvey Weinstein'ın tacizine uğradıklarını itiraf etmelerinin ardından olaylar çığ gibi büyüdü. İtalyan oyuncu Asia Argento, ünlü yapımcının saldırdığı, taciz ve tecavüz ettiği 93 kadının listesini çıkarmıştı. Harvey Weinstein cinsel saldırıda bulunduğu iki kadına tazminat olarak 44 milyon dolar ödedi. Parayı ver, kurtul. Geride bir çok mağdur kalsın. Dustin Hoffman da taciz iddialarıyla gündeme gelen isimlerden oldu. Yazar Anna Graham Hunter, 1985 yılında 17 yaşındaki bir stajyerken “Death of a Salesman” filminin çekimlerinde Hoffman'ın kendisini taciz ettiğini ileri sürmüştü. Bill Cosby ise 50 yılı aşan bir süre içinde 60’a yakın kişiyi taciz ettiği suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Ancak zamanaşımından ötürü bu suçlamalardan sadece biri mahkemeye taşınabildi. Morgan Freeman da hakkındaki cinsel taciz suçlamaları karşısında özür dilemişti. 80 yaşındaki aktörü, 8 kadın tarafından cinsel tacizle suçlanmıştı.

CAZ DÜNYASINDAN BİR ÖRNEK

Caz trompetçisi İbrahim Maalouf da 2018 yılında, 14 yaşındaki bir ortaokul öğrencisine cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle 4 ay tecilli hapis cezasına çarptırılmıştı. Fransız mahkemesi 14 yaşındaki ortaokul öğrencisine cinsel tacizde bulunmakla suçlanan 37 yaşındaki İbrahim Maalouf'a 4 ay tecilli hapis cezasının dışında 20 bin Euro da para cezası vermişti. Maoolouf soyadı size tanıdık gelebilir. Çünkü kendisi trompetçi Nassim Maalouf ile piyanist Nada Maalouf'un oğlu ve yazar Amin Maalouf'un da yeğeni.

SOSYOPAT HAYRANLAR

Cinsel taciz örneklerini anlatmakla bitmez. Bir kısmı hayranlarına karşı olan tacizler, diğer kısmı ise ünlüler dünyasından kişilerin başlarına gelenler. Bunlar sadece basına yansımış ve sansasyonel olan isimler. Yukarıdaki isimler kadar ünlü olmayanlar da bu işin cabası.

İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Yazımın başında sözünü ettiğim hayranları tarafından ünlülere toz kondurmama davranış biçimi böylesine iğrenç taciz iddiaları için de geçerli.

Kanıtlayın, ispatlayın, o ünlü kişi de bu suçlamaları kabul etsin, hatta görüntülerini seyrettirin, fark etmez çünkü o hayran çevresinde kabullenmeme duygusu baskındır. En basitinden ben bu durumu yıllardır yaşıyorum. Bir şarkıcı bir şarkıyı intihal olarak kendine mal edecek ve ben bunu haber değeri olduğu için yazacağım, ardından küfürlere maruz kalacağım. Yıllardır müzik dünyası ile yazdığım yazılar hakkında yüzlerce hakaret mesajı aldım hala da alıyorum. Bu durum eleştirilmesini istemedikleri ünlüler sanki aile fertleriymiş gibi davranan bir çeşit sosyopat davranışından başka bir şey değil. Bu tip insanları empati kurma yeteneğinden yoksun insanlar güruhu olarak tanımlıyorum. Hayranlığın dozunu arttıran hatta abartan birçok insanı birebir olarak tanıdım ve onlarla zaman geçirdim.

Yıllar önce ölmüş bir müzisyenin mezarındaki topraklarını yiyeni de gördüm, onun sesini kaydedip tüm gün kulaklıktan dinleyip normal gündelik işlerini yapanı da. Hatta çok sevdiği bir sanatçının evine gizlice kargocu kıyafeti ile gidip polislik olanı da gördüm. Obsesif yani takıntılı olmanın bazı olumsuz sonuçları da yok değildir. John Lennon’ın katili Mark David Chapman’ın öyküsü gibi. 8 Aralık 1980 tarihinde, Manhattan’daki Dakota Apartmanı’nın önünde John Lennon’ı silahla vurup öldürmüştü. 25 yaşındaki Mark David Chapman, o gün yanında getirdiği “Double Fantasy” albümünü akşam üstü 5 sularında John Lennon’a ikamet ettiği Dakota Apartmanı’ndan çıkarken imzalattı. Ardından John Lennon ve Yoko Ono, Record Plant stüdyolarına gittiler. Gece saat 10 sularına kadar J.D. Salinger’in yazdığı “The Catcher in The Rye” kitabını okuyarak zaman geçiren Chapman, John Lennon'ın apartmana dönmesini bekledi. Lennon döndüğünde apartmana girerken arkasından seslendi ve beş el ateş ederek öldürdü. Sonrasında yakalandığında ise sadece ünlü olmak için bu cinayeti işlediğini söyledi. Uzmanlar bu ruh haline tarihe geçmek adına suç işleme sendromu diyorlar. Bir diğer anlatımla “Herostratus Syndrome”. Herostratus; M.Ö. 356'da tarihe geçmek için dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağını yakan kişi. Bir nevi John Lennon’ın katili gibi. Chapman, 1992 yılında NBC televizyonunda, Larry King’e cinayeti nasıl işlediğini anlatmıştı.

“Bu mutlak bir ihtiyaçtı. O aşamada artık kendimi engellemek için hiçbir şey yapamazdım, tüm ruhumla ve bilincimle buna tamamen inanmıştım. Bu, bir tren gibiydi, hiçbir şeyin durduramayacağı, makinisti olmayan bir tren. Hiçbir şey beni durduramazdı. İşte, bir yanda dünyanın hayranlık duyduğu bir insan, diğer tarafta ben, kişiliksiz, basit bir insan. İçimde bir şey parçalandı, John Lennon'ı öldürmekle kimliğimin ortaya çıkacağını düşündüğümü hatırlıyorum."

Chapman, 2 yılda bir tahliye talebinde bulunuyor fakat mahkeme bu talebini reddediyor. Son olarak 8. defa tahliye talebinde bulunmuştu. Son açıklamalarından birisi ise şöyle; “Böyle bir acıya sebep olduğum için özür dilerim. Aptallık ettiğim için özür dilerim. Ünlü olmak için böyle bir yol seçtim ama yanlıştı. Birçok insan onu çok seviyordu. Harika, yetenekli bir insandı. Bu acı hala yüreğimde”.

Katilin karısı ise başka bir ruh halinde; 2014 yılında, Daily Mail gazetesine bir röportaj vermiş. Kocasını görmek için hapishaneye gittiğinde bazen Lennon hakkında konuşuyorlarmış. Son ziyaretinde bu konu açılmış. Yoko Ono’nun İsa’yı bulması ve Mark’ı affetmesi için dua etmişler. Bir gün Yoko Ono ile tanışıp bunu ona söyleme şansını da elde edeceğini düşünüyormuş.

Bundan sonrası adli bilimlerin konusu. Şöhret kavramı biri için eğer kaldırılamayacak ölçüde ağır geliyorsa tehlikeli bir durumu ifade ediyor. Bu sanatçıların hayranları için de kendileri için de böyle.

Kaan Çağlayangöl

Odatv.com

Mideniz kaldırıyorsa izleyin - Resim : 4

Kaan Çağlayangöl ünlüler arşiv