BAŞBAKAN METRİS'TE İŞKENCE GÖRMEMİŞ!

Koskoca Başbakan yalan söyleyecek değil ya!

Haberimize geçmeden önce kısa hatırlatmalarda bulunalım.
Başbakan Erdoğan, Cumartesi Anneleri’ni kabul etti.
Anne Kadriye Ceylan, görüşmede Başbakan’ın söylediklerini anlattı ve dedi ki:
Kendisinin 1979 yılında, öldürülen iki arkadaşının cenazesine katıldığı için gözaltına alındığını ve bir gece Metris’te kaldığını söyleyip orada gördüğü işkenceyi anlattı. Başbakan’ın ayaklarını, dizlerine kadar buzlu su olan bir kovada saatlerce tutmuşlar. Hücreleri de çok soğukmuş. Çıkarıldıktan sonra eroin bağımlılarının odasına alıyorlarmış ve onların odası çok sıcakmış.

İLK ODATV YAZMIŞTI

Star yazarı Mehmet Metiner 11 Kasım 2010 tarihli köşesinde bakın ne yazmıştı:
Geçenlerde Hürriyet gazetesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Eylül öncesine ait bir hatırasını manşetten verince belleğim beni o günlere götürdü.
Hürriyet’in Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın beraberce kaleme aldığı kitaptan alıntılayarak verdikleri haberde
Erdoğan’ın bir gece kaldığı Metris Cezaevi’nde kendisine çorba ikram ettiği için işkenceden geçirilen Adanalı bir askeri sonradan arayıp bulduğu ve Başbakan olduktan sonra da vefasını gösterdiği anlatılıyor.
Doğrudur, Başbakan Erdoğan’ın vefa duygusu tahminlerin ötesinde çok güçlüdür. Kendisine hayatının herhangi bir evresinde şu veya bu şekilde katkısı bulunmuş herkese karşı her zaman sahiplenici bir konumda olmuştur.
Başbakan Erdoğan her bakımdan sahici ve sahiplenici bir liderdir.

Benim de 19 yaşında bir militan genç olarak içinde bulunduğum o gözaltı olayı “Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi” adlı kitabımda uzun uzadıya anlatılır.
Başbakan Erdoğan’ın “
korsan gösteri”de yakalanıp götürüldüğü Metris’te ben de vardım. Ben de bir gece konakladıktan sonra salıverilenlerdendim. "

Odatv o gün “Erdoğan’a Yeni imaj Çalışması” başlıklı bir haberi sayfalarına taşıdı.
Metiner’in köşesinde gönderme yaptığı kitabında Metris Cezaevi demediğini; Davutpaşa Kışlası yazdığını ortaya koydu.
O haberimizde hatırlattık; Metris Cezaevi 17 Nisan 1981 tarihinde kurulmuştu.
Yani 1979 yılında Başbakan Erdoğan’ın Metris’te olması mümkün değildi.
Demek istiyorlardı ki, "Erdoğan da Metris’te kaldı!"

CAN DÜNDAR: İŞKENCE YOK

Cumartesi Anneleri’nden Kadriye Ceylan’ın anlattıkları kamuoyunun gündemine gelince; Milliyet yazarı Can Dündar, geçtiğimiz gün “Erdoğan İşkence Mi Gördü?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Dündar; Erdoğan’ın gözaltına alınmasının 1980 yılında gerçekleştiğini yazdı. Odatv’nin haberine de atıfta bulunan Dündar, Mehmet Metiner’in yazısındaki önemli bir detaya dikkat çekti. Bakın, Metiner’in anlatımıyla Erdoğan ve arkadaşları nasıl serbest bırakılmıştı:

“Komutanın yanında Erdoğan gayet neşeli görünüyordu. Yanlış hatırlamıyorsam, ufak tefek şakalaşmalar da yapılıyordu. Meydanda da bazı gençlerimiz güreşe tutuşturulmuşlardı.”

Can Dündar yazısında; ne Mehmet Metiner’in kitabında ne de Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın beraber kaleme aldığı kitapta “işkenceden” bahsedilmediğini kaleme aldı. Hatta tam aksine, darbe şartları düşünüldüğünde Erdoğan ve arkadaşlarına gayet iyi davranılmıştı!

METİNER NE YAZDIĞININ FARKINDA MI

Mehmet Metiner, bugünkü köşesini yine bu konuya ayırdı.

Başbakan İşkence Mi Gördü” başlıklı yazısında; Metiner Erdoğan’la telefon görüşmesi yaptığını yazdı.

Ama ne yazı!

Gözaltı olayının 1979’da ya da 1980’de gerçekleştiğini yazıyor.
Başbakan Erdoğan Mehmet Metiner’e “Metris’e götürüldüklerini” söylemiş.
Metiner de “Davutpaşa diye biliyordum, Erdoğan’ın ifadesi daha doğrudur” diyor. Ve ekliyor:
Aklımda Davutpaşa diye kaldığı için öyle yazıvermişim. Yeni baskıda düzeltirim artık.
Şimdi…
Ne demek lazım?
Metris Cezaevi’nin resmi web sitesinde (http://www.metristcik.adalet.gov.tr) bakın ne yazıyor:
Kurumumuz; Milli Savunma Bakanlığı tarafından 17.04.1981 tarihinde hizmete açılmış olup…
Tekrar vurgulayalım; Başbakan Erdoğan’ın gözaltına alındığı zaman Metris diye bir cezaevi yok!

Bu nasıl bir gazeteciliktir?

Metiner, Başbakan Erdoğan’a şunu soramaz mıydı:

Sayın Başbakanım, siz Metris diyorsunuz ama o tarihte Metris cezaevi yoktu!

Soramazdı elbet, bizim ki de saflık!

Ve asıl bomba yazının devamında geliyor. Meğer “işkence” “Metris’te” olmamış da başka yerde olmuşmuş.

Çevir kazı, yanmasın!

Burada keselim ve sözü Mehmet Metiner’in o ilginç yazısına bırakalım:

“"Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi” adlı kitabımda ben 30 yıl öncesine ait bir olay anlatıyorum.
Benim anlattığım olayın içinde bugün Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan da var.
Değişimin öyküsünü kendi özelimden hareketle anlattığım kitabımda yer verdiğim bir olayın yıllar sonra, artık dede olduğum yaşlılık yıllarımda karşıma bir başka amaçla çıkarılmış olmasına hem şaşırdım, hem üzüldüm.
Can Dündar’ın yazısından bahsediyorum. (Bkz. Milliyet, ‘Erdoğan işkence mi gördü?’, 8 Şubat 2011)
Dündar, 80 öncesinde işkence gördüğünü söyleyen Başbakan’ı benim üzerimden kendince yalanlama yoluna gitmiş. Araya serpiştirdiği önyargılı ideolojik yorumlar da ziyadesiyle sorunlu.
CHP’li Muharrem İnce bu fırsatı kaçırmamış. Hazır, Batum’un “kağıttan kaplan” sözleri dolayısıyla partisini zor duruma düşürdüğü bir dönemde gündemi saptırmak için meclis kürsüsünden adımı kullanarak Başbakan’ı nahak yere suçlamış.
Hüseyin Besli -Ömer Özbay’ın kaleme aldıkları “Bir Liderin Doğuşu” adlı kitapta da aktarılan bu olayın öyküsünün asıl kahramanı elbette o tarihte MSP’nin İstanbul Gençlik Kolları Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’dır. O yüzden dün Sayın Başbakan’la telefonda bu olayı eni konu konuştum. Olayı tüm boyutlarıyla yazmam farz oldu.

İŞTE OLAYIN ASLI!

Yıl, 1979 veya 80. Sıkıyönetimli yıllar.
İstanbul Kağıthane’de Komünist örgütlerden biri tarafından öldürülen iki gencimizi Kanarya’da defnettikten sonra trenle geldiğimiz yerlere dönüyoruz.
Yenikapı’dan itibaren izinsiz yürüyüşe geçtik. Fatih Kıztaşı’nda Hicret Yurdu’nun önüne geldiğimizde etrafımızın asker ve polisle çevrildiğini gördük. Akşam vakti, ezan okunuyordu. Edip Yüksel’in imamlığında sokak ortasında topluca namaza durduk. Sonra askeri araçlarla adını bilmediğim bir kışlaya götürüldük.
Ben kitabımda Davutpaşa diye yazmışım. Başbakan ise Metris diye belirtiyor. Başbakan Erdoğan’ın ifadesi daha doğru, çünkü ben o tarihlerde İstanbul’da yaşayan biri değildim. Aklımda Davutpaşa diye kaldığı için öyle yazıvermişim. Yeni baskıda düzeltirim artık.
Can Dündar nedense bu ayrıntıya takmış. Tarihi gereksiz yere diline dolamış.
Dündar’ın kendisi de dikkatsiz olmalı ki kitabımı 2008’de kaleme aldığımı belirtmiş. Kitabımın Doğan Kitap’tan çıkan ilk baskısı 2004 tarihlidir.

İŞKENCENİN ÖYKÜSÜ!

Yanlış hatırlamıyorsam 160 küsur kişiydik. Kalabalık olduğumuz için farklı koğuşlara yerleştirildik. İlk gecemizi Başbakan Erdoğan’ın da anlattığı gibi, ayakta dikilerek ve tek tek çağrılıp ifade vererek geçirdik. Yerler su içindeydi. Herkes bulduğu yerde kıvrılıp yattı.
Ertesi gün bir meydanda topladılar bizi. O esnada arkadaşlarımızdan bazıları güreşe tutuşmuşlardı. Rütbelerini bilmediğim subaylar da oradaydı. Güreşi izlerlerken Komutanın Erdoğan’la gülüşüp şakalaştığını yazıvermişim. Başbakan olayın şakalaşma kısmını hatırlamadığını söyledi. Bu bir ayrıntı. Israrcı olmam için bir sebep yok. Can Dündar, Metris’te “Hiçbirimize kötü muamele yapılmadı” sözlerimi hatırlatarak, “Eeee? Hani İşkence?” diye soruyor. Başbakan’ın işkence gördüğünü söylediği yer Metris değil ki Can Dündar!
Ne benim kitabımda, ne de Besli-Özbay ikilisinin kitabında Metris sonrasıyla ilgili bilgiler var. İlk defa Başbakan’ın ağzından duyduğum Metris sonrasını aktarıyorum. Meğer bizi bıraktıktan sonra Erdoğan’ı beş arkadaşımızla beraber Fatih Emniyet Amirliği’ne götürmüşler. Orada dizlerine kadar gelen suyun ve sadece üç kişinin oturabileceği bir bankın olduğu soğuk bir hücrede tutmuşlar. Ertesi sabah odanın camını kırdıkları için yan tarafta eroin bağımlılarının kaldığı sıcacık odaya taşımışlar. Sonrasında da Alemdağ’a sevk etmişler. Savcının karşısına çıkartılan Erdoğan ve bir kaç arkadaşımız serbest bırakılırken Edip Yüksel’le beraber bir diğer arkadaşımız da tutuklanıp cezaevine gönderilmiş.

BİLİNÇLİ BİR TEZGAH

Başbakan Erdoğan’ın “Cumartesi Anneleri”ni kabul ederken Türkiye’de yaşanmış acıların tümüne birden sahip çıkan, “Ben de öteki görülüp eza ve cefa çekenlerdenim, yani içinizden biriyim!” anlamına gelen yürekli duruşuna gölge düşürmek isteyen bilinçli bir tezgah söz konusu. Can Dündar’ın ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun benim tanıklığım üzerinden Başbakan’ı ‘yalancılık’la suçlayan bir tavıra yönelmesi, dahası Dündar’ın fırsatı ganimet bilip solculara karşı İslamcıların sırtının sıvazlandığı tarzında yorumlara tevessül etmesi bu tezgahın bir ürünü.
Şimdi söyle bakayım Can Dündar, Erdoğan ve arkadaşlarına yapılan işkence midir değil midir?”

Barış Pehlivan
Odatv.com

metris mehmet metiner Can dündar recep tayyip erdoğan arşiv