Marilyn’e “aptal sarışın” demeden bu yazıyı okuyun

Mümtaz İdil yazdı

1956 yılının 21 Aralık tarihli Sarasota dergisinde, kurulalı dokuz yıl olmuş “Actors’ Studio” ile ilgili Dick Kleiner’in bir yazısı yayınlanır. Yazı, o sıralarda henüz dünya çapında ün yapmış bazı aktörlerin devam ettiği okulun bir tanıtımıdır.

“Her şey,” der yazar, “1947 yılında Broadway’de yapımcı Cheryl Crawford, yönetmen Elia Kazan birlikte yemek yedikleri sırada ortaya çıktı.” (Adı geçen yemekte Robert Lewis ve Anna Sokolov da vardır).

O günkü yemeği Bayan Crawford şöyle anlatıyor: “Elia Kazan ve ben şanslıydık. İkimiz de isabetli bir işe kalkışmıştık. Birden ikimiz de aktörler için bir yer, bir uygulama, pratik yapacakları bir saha olmadığı konusunda konuşmaya başladık. Eğer aktörler için bir uygulama alanı yaratırsak, onların kısa sürede mesleğe atılacaklarını düşünüyorduk. Onların yeni şeyler deneme şansı olmayacaktı hazırlık yapmazsak.”

Actors’ Studio’nun ilk kuramsal temelleri bu yemek masası üzerinde ortaya atılıyor. Daha sonra, “tiyatro koçu” olarak da bilinen Lee Strasberg de kurucular arasına katılıyor. 1951 yılında da Lee Strasberg stüdyonun yöneticisi oluyor.

Kurucular, ilk yıl 700 aktörle röportaj gerçekleştiriyorlar, bunlardan 50 tanesinin stüdyoya kaydını yapıyorlar.

Ünlü Rus Tiyatro eleştirmeni, teorisyeni ve hocası Konstantin Stanislavski’nin yöntemlerinin ilk kez uygulandığı, başında Lee Strasberg’in bulunduğu, Stanislavski ile birebir çalışan tek Amerikalı olan Stella Adler’in de eğitmen olarak çalıştığı Actors’ Studio’nun çalışma yöntemleri ve üye kabul koşullarını anlatan bir yazıdır Dick Kleiner’in yazısı.

Konstantin Stanislavski’nin “Bir Aktör Hazırlanıyor” kitabını Rusça aslından çevirmeye kalkıştığımda yaşamımda belki ilk kez tiyatro ile bu kadar yakın bir ilişki içine girdim. Aslında ilgim tiyatroya değil de, daha çok tiyatro kökenli sinema oyuncularına yönelmişti. “Dev” olarak nitelediğimiz hemen tüm Hollywood aktörlerinin bir şekilde “Actors’ Studio”nun tezgâhından geçtiğini öğrendim. Benim tanıdığım ünlü Amerikalı aktörlerden söz ediyorum elbette. Benim tanımadığım ama sinemaya düşkün, sinema tarihini bilen kişilerin çok daha fazla tanıdık bulacakları uzun bir liste bu.

“Aptal sarışın (ki o rollerde oynamıştır)” diye aklımıza kazınan Marilyn Monroe’nun de aynı stüdyoya devam ettiğini belirtmem bir anlam taşır diye düşünüyorum. Aslında yine Rusça “Marilyn Sendromu” diye bir kitap var. Oradan öğreniyorsunuz ki, kadın hiç de “aptal sarışın” değil. Son derece akıllı ve ilişkilerinde çok dengeli. İleride onunla ilgili bir yazım da olacaktır mutlaka.

Actors’ Studio ile ilgili birkaç isim vermem gerekirse önemi daha da ortaya çıkar sanırım: Caroll Baker, Alec Baldwin (sinema oyuncusu yetiştiren bir aile Baldwin ailesi ve hemen tüm Baldwinler bu stüdyodan bir şekilde geçmiş; Don Baldwin, James Baldwin, Judith Baldwin vb.), Martin Balsam, Marlon Brando, Tony Burton, Montgomery Clift, John Crawford, James Dean, Robert De Niro, Faye Dunaway, Robert Duvall, Jane Fonda, Andy Garcia, Ben Gazzara, Lee Grant, Gene Hackman, Dustin Hoffman, Anthony Hopkins, Kim Hunter, Martin Landau, Marilyn Monroe, Norman Mailer, Karl Malden, Walter Matthau, Steve McQueen, Liza Minnelli, Paul Newman, Jack Nicholson, Patric O’Neal, Al Pacino, Sean Penn, Anthony Perkins, Sidney Poitier, Anthony Quinn, Robert Redford, Lee Remick, Julia Roberts, Cliff Robertson, Mickey Rourke, Kevin Spacey, Sissy Spacek, Rod Steiger, John Voight, Eli Wallach, Robin Williams ve daha yüzlerce oyuncu...

Actors’ Studio, adından da anlaşılacağı gibi “aktör” hazırlıyor. Tiyatro oyuncusu veya sinema oyuncusu... Başlarda tiyatro oyuncusu olarak başlıyor “üyeler”, sonra sinema oyuncusu olduklarında, bu okuldaki kazanımlarını beyaz perdeye taşıyorlar.

Öldüğü 1982 yılına kadar stüdyonun yöneticiliğini yapan Lee Strasberg’in “Stanislavski Yöntemini” geliştirdiğine hiç kuşku yok. Bu konuda okulda ders veren Eric Morris ve Elia Kazan’ın da çok çabası olduğu biliniyor. Ama stüdyonun verdiği oyunculuk eğitimi temelini Stanislavski’nin yöntemlerinden alıyor.

Makaleye dönersek, zira makale stüdyonun nasıl çalıştığı hakkında bilgi veriyor bize, Actors’ Studio’nun benzeri okullardan daha fazla tanınmasının nedeni okulun tanıtımını kendi kendine yapıyor olması. Dick Kleiner makalesinde Actors’ Studio’yu “bilinmeyen kişilerden yıldız yaratan okul” diye nitelemesi de bu yüzden sanırım.

Yazar, “İlk önce şunu belirtmek gerek,” diyor makalesinin hemen başında, “sözünü ettiğimiz okul klasik anlamda bir okul değil. Burası profesyonel aktörlerin uygulama için geldikleri bir eğitim kuruluşu. Buraya gelen aktörler, ki çoğu stüdyo üyesidirler, ne bir sınıfa aittirler, ne ders görürler ne de rolleriyle ilgili araştırma yaparlar.”

“Aslında,” diye devam ediyor yazar, “bu okulun öğrencisi yoktur. O yıllarda stüdyonun 125 üyesi vardır ve onlar da katılım için bir ödeme yapmazlar. Her şey gönüllü katılımla gerçekleşir (o sıralarda öyleydi herhalde). Dokuz yıldır var olan okulda bin 200 ila bin 500 aday arasında seçmeler yapıldı ve bunlardan yalnızca 50’si seçmeleri geçti, aralarından da on ila on beş kişi de stüdyonun üyesi kabul edildi.”

İlk grupta Marlon Brando, Montgomery Clift, Tom Ewell, John Forsythe, Julie Harris, Kim Hunter, Karl Malden, E.G.Marshall, Margaret Phillips, Maureen Stapleton, Kim Stanley, Jo Van Fleet, Eli Wallach, Ray Waltson gibi sonradan çok ünlenecek kişiler bulunuyor.

“Satın aldıkları daire sıradan bir daireydi o sıralarda,” diye yazıyor Dick Kleiner, “şimdi ise (şimdi dediği yazarın 1956 yılı olarak okunmalı) 150 bin dolar değerinde bir daire. Bütün bu çalışmaların arkasında kâr amacı gütmeyen ve kampanyalarla çalışan bir organizasyon var.”

Stüdyoda, her haftanın Pazartesi akşamı ön seçmeler yapıyor. Seçmelere herkes eşit koşullarda katılıyor. Ancak yığılmalar olduğu için birkaç aylık bekleme süresi söz konusu olabiliyor.

Seçici kurul birkaç üyeden oluşuyor ve her akşam toplanıp Pazartesi gününün programını gözden geçiriyorlar. Her aktör adayı için beş dakikalık bir süre veriliyor.

Seçmeler sırasında her aktör adayı kendi seçtiği bir teksti okuma hakkına sahip. Beş dakika içinde elindeki metni bitirmek zorunda. Eğer ilk elemeyi geçerse aktör adayı, daha sonra Elia Kazan, Lee Strasberg ve Bayan Crawford’un oluşturduğu son seçici kurulun değerlendirmesine çıkıyor. Yazar, çok az adayın bu ikinci basamağa ulaşabildiğini belirtiyor.

Studio üyeleri bu çift aşamalı seçme yönteminin uygulanmasını savunuyorlar. Caroll Baker ilk seçmelerde “Baby Doll” olarak dikkat çekiyor ve yeni bir yıldız olma adayı olarak kendini gösteriyor. İki aşamalı seçmeleri de destekliyor, ancak Joanne Woodward seçim yönteminden hiç hoşnut değil ve jüriyi “engizisyon mahkemelerine” benzetiyor.

Studio’nun başarısının sırrı, üyelerine yeni bir şeyler denemek için şans vermesi olarak görülüyor. Örneğin, Studio’nun yöneticiliğini yapan Lee Strasberg, katılan hiçbir oyuncuya “şunu şöyle, bunu böyle yap” demiyor.

Bayan Baker, “Strasberg size düşünmeniz, aklınızda kalması için bir değişiklik önerebilirdi, ama asla bunlar kesin kurallar ve jestler veya tonlamalar olmazdı,” diyor.

Belki de salt bu yüzden Studio üyeleri, Marlon Brando’nun yüksek sesle söylediği gibi, “Actors Studio Yöntemi” olarak bunu kabul etmişlerdi.

Bayan Baker, “Brando ve Dean bu konuda çok büyük başarı elde ettiler,” diyor ve devam ediyor: “Bizler onlara öykünerek yetiştik. Ben Warner Brothers’in bir yıldızı oldum. Bir çok genç ve yeni aktör adayı James Dean’ı taklit ediyordu.”

“Üyelerimizin başarılarının kanıtı ise ortada,” diyor Bayan Crawford. “Eve Marie, David Wayne, Tom Ewell gibi insanlar için ‘sıradan oyuncular’ diyebilir misiniz?”

Bayan Baker, 125 üyesi bulunan Studio’nun başarılı bir performans sergilediğini, ancak Studio’ya başvurup da başarısız olan bir çok kişinin de bulunduğunu belirtiyor. Ona göre bir aktör adayı Studio’ya üye olmak için başvurduysa ve kabul edildiyse başarılı kabul ediliyor. Ama şunu da belirtiyor Bayan Crawford: “Actors’ Studio’nun elinde her şeyi düzeltecek bir sihirli değnek bulunduğunu düşünmek yanlış. Öyle bir yer değil Actors’ Studio.”

Belki gerçekten Bayan Baker’in dediği gibi Actors’ Studio’nun bir “sihiri” yok, ancak üyelerinin başarısı, üyeliğe seçimdeki uyguladığı sistem, yeni oyuncuların yetişmesi için oldukça önemli görünüyor.

Bütün bunlar belki “evet-hayır” kıskacına kıstırılmış okuyucular için “gereksiz gevezelikler” olarak görülebilir. Günlük ucuz siyasete öylesine batmış durumdayız ki, dünyada neler olup bittiğini bırakın, daha önceleri neler olup bittiğinden bile haberimiz olmuyor.

Bir şeyin ucundan yakalıyorsunuz, gerisini merak ettiğiniz anda ancak onun köklerinin nereye kadar uzandığını görebiliyorsunuz. Stanislavski yöntemini salt bir tiyatro yöntemi olarak görüp, çevirdiğim bir kitap olarak bir kenara koysaydım eğer, ne Al Pacino’yu, Robert Duvall’i, Robert De Niro’yu, Marlon Brando’yu, Anthony Quinn’i ne de Steve McQueen veya Marilyn Monroe’yu çözebilirdim. Benim için sokaktan fırlamış birer “stardı” onlar, öyle olmadıklarını tırmalayarak öğrenebildim.

Dünyayı kavrayamadığımız sürece, vereceğimiz “evet” ya da “hayır” oyları bizi aynı cehennemin kollarına bırakacak, Dante’nin “İlahi Komedya”sında anlattığı cehenneme: “Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi, çünkü doğru yol yitmişti,” (Dante, İlahi Komedya, çev. Rekin Teksoy, Oğlak Klasikleri, s.32) dizesinde olduğu gibi, cehennemin kapısındaki yazıyı yüksek sesle okuyacağız.

Kaçış yok.

Mümtaz İdil

Odatv.com

Bayan Crawford Marlon Brando Marilyn Monroe arşiv