Lozan’la “oyun” olur mu

Akar’ın “iler tutar tarafı yok” dediği, Lozan’ın çatır çatır çiğnenmesi… İyi de bunu “oyunu kesen, durduran, bitiren bir olay olarak görmemek” ne demek? Lozan’la “oyun” olur mu, göre göre buna göz yumulabilir ve hala “diyalogdan” dem vurulabilir mi?

Yunanistan yıllardır Lozan Antlaşması’na aykırı olarak Ege’deki adalarımızı işgal edip silahlandırırken, muhalefetin ve emekli askerlerin tüm uyarılarına rağmen Ankara, bu gidişata seyirci kaldı.

Yunanistan’ın yeni Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu’nun 29 Haziran’da ilk ziyaret ettiği yer de Aydın ilimize bağlı Eşek Adası oldu. Adamızda açtıkları okulu, hapishaneyi, sözde belediye başkanlığını ve burada konuşlandırdıkları askerleri ziyaret eden Sakellaropulu, “Helenizm” mesajları verdi. Ankara’dan yine ses çıkmadı.

Sadece Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Temmuz’daki Libya ziyareti sırasında, Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalara aykırı olarak 23 adadan 16’sını silahlandırıp, askeri statü kazandırmasının Lozan’ın ihlali olduğunu söylemekle yetindi.

Son olarak MHP Lideri Devlet Bahçeli 30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle yaptığı açıklamada, bu konuya değinip şu uyarılarda bulundu:

“1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmalarına göre askerden arındırılması gereken 23 adanın 16'sı hızla silahlandırılmış, cephaneliğe dönüştürülmüştür. Bu yanlıştır, gaflettir, hatta hıyanettir. Özellikle silah ve asker yığılması 12 Ada'yı daha da tartışmalı hale getirmiş, uluslararası antlaşmaların meşruluğu ihlal ve hatta imha edilmiştir… 12 Ada meselesi, Türk Milleti’nin kanayan yarasıdır.”

KIBRIS’TA DA 1960 ANTLAŞMALARI ÇİĞNENİYOR

Ege’deki adaların bu durumunu hatırlattıktan sonra Kıbrıs Adası’na geçelim.

Malum, 1960 Londra ve Zürih, yani Garanti ve İttifak Antlaşmalarına göre Kıbrıs’ta 3 garantör ülke var: Türkiye, Yunanistan, İngiltere.

Kıbrıs Rum kesimi Yunanistan için açık hava, deniz üssü niteliğinde. İngiltere yine Rum kesiminde 2 üsse sahip… ABD ve Fransa başta olmak üzere diğer batılı ülkeler de üs kurma peşinde.

Nitekim Fransa ve Rum kesimi 3 yıl önce, 4 Ağustos 2017’de işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşmanın bu yıl 1 Ağustos tarihi itibariyle yürürlüğe girdiği de resmen açıklandı.

Hemen ardından 11 Ağustos’ta Fransa, Rum kesimine 2 savaş, 1 askeri nakliye uçağı gönderdi.

Geçen hafta da Rum kesimi ile Yunanistan, Fransa ve İtalya bölgede ortak tatbikat düzenledi.

İşte bu tatbikattan sonra Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yapıp Fransa’ya şöyle tepki gösterdi:

“Fransız askeri uçaklarının, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İtalya’yla birlikte gerçekleştirilen bir tatbikat bahanesiyle Güney Kıbrıs Rum kesimine inmesi, bu uçakların geçici veya sürekli olarak Ada’ya konuşlandırılması, 1960 Antlaşmalarına aykırıdır. Kıbrıs Adası’nın garantörü olmayan Fransa bu tutumuyla, Doğu Akdeniz’deki mevcut gerginliklerden sorumlu olan Rum-Yunan ikilisini tehlikeli bir biçimde gerginliği daha da tırmandırma yönünde teşvik etmektedir.”

Dışişleri’nin o tepkisinden sonra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da geçtiğimiz günlerde şöyle konuştu:

“1960 Antlaşması diyoruz. Fransa geliyor Fransa buraya uçak koyuyor. Neyin uçağını getiriyorsun kardeşim, hangi savaş gemilerini getirmeye çalışıyorsun? Sen kimsin? Ey Fransa sen kimsin? Ey Macron, sen kimsin? Türk milletini ve Türkiye'yi tanımamışsın. Sen garantör ülke değilsin. Garantör ülkeler belli. Türkiye'dir, Yunanistan'dır, İngiltere'dir.”

Rum-Fransız anlaşması 3 yıl önce yapılmış… Bu süreçte Türkiye’yi yönetenler, Macron başta olmak üzere Fransız yetkililerle defalarca biraraya gelip görüşürken bunu hiç sorun etmemiş… Şimdi, iş işten geçtikten sonra 1960 Antlaşmaları hatırlanıp hatırlatılıyor!

Kaldı ki, bu 1960 Antlaşmalarının kaçıncı çiğnenişi?

Rum kesimini AB’ye üye yapılıp Türkiye veto hakkını kullanmazken çiğnenen tam olarak o antlaşmalar değil miydi?

Veya bugün AB’nin, Kıbrıs Müzakereleri’nde alenen “taraf” konumuna gelmesi, Rum-Yunan ikilisine açıkça destek veren Merkel’in AB Dönem Başkanı sıfatıyla Türkiye-Yunanistan arasında “arabuluculuk” yapmasının kabulü 1960 Antlaşmalarına uygun mu?

Ankara Niye Sessiz Anlaşıldı?

Ege’de Lozan’ın, Kıbrıs’ta 1960 Antlaşmalarının nasıl çiğnendiğini özetlemeye çalıştık.

İkisi de uluslararası antlaşma, ikisi de tapumuz niteliğinde.

Lozan Türkiye’nin, 1960 Antlaşmaları Kıbrıs’taki soydaşlarımızın ve ülkemizin Ada’daki haklarının tapusu.

Emperyalistlerin hedefi ise bu uluslararası antlaşmaları adım adım imha ederek Türkiye’yi Ege’de İzmir’e, Akdeniz’de Antalya Körfezi’ne hapsetmek!

Tablo bu kadar netken, her iki konuda Ankara’nın tavrını da aktardık. Ege’de Lozan’ın çiğnenmesi karşısında sessizlik, Kıbrıs’ta 1960 Antlaşmalarının çiğnenmesine Basra harap olduktan sonra “Eyyy”li tepki!

Rum-Fransa işbirliğinin ardından 1960 Antlaşmalarını sadece Dışişleri Bakanlığı ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay değil, bir isim daha hatırladı ve hatırlattı.

Bu isim Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dı. 27 Ağustos’ta Anadolu Ajansı’nın Editör Masası’na konuk olan Akar, Rum kesiminde Fransızların 3 uçağı bulunduğunu belirtip şöyle konuştu:

“Bu niye geldi buraya? Hukuk diyorsunuz, anlaşmalar diyorsunuz. 1960 anlaşmalarında siz garantör müsünüz? Sizin böyle bir hakkınız, yetkiniz var mı? Kabadayılık dönemi geçti. Kabadayılıkla bazı hareketleri yaptırmaya zorlamak gibi şansınız yok.”

Akar’ın Ege’deki işgallerle ilgili sözleri ise inanılır gibi değildi. Kelimesi kelimesine şunları söyledi:

“Deniliyor ki kesinlikle gayri askeri statüde olacak bu adalar. Siz bu 23 adanın 16'sını silahlandırmışsınız. Nereye koyacağız bu konuyu biz? Biz bunları herhangi bir şekilde oyunu kesen, oyunu durduran, oyunu bitiren bir olay olarak da görmedik. Bütün bunlara rağmen biz büyük bir sabırla, özveriyle 'Tamam bunlar böyle ama biz yine de konuşalım, diyalogdan yanayız' dedik. Biz buna rağmen diyalog diyoruz. Yoksa yapılan işlerin gerçekten iler tutar tarafı yok. Anlaşmalar söz konusu, metinler var ortada.”

Akar’ın “iler tutar tarafı yok” dediği, Lozan’ın çatır çatır çiğnenmesi… İyi de bunu “oyunu kesen, durduran, bitiren bir olay olarak görmemek” ne demek? Lozan’la “oyun” olur mu, göre göre buna göz yumulabilir ve hala “diyalogdan” dem vurulabilir mi?

Peki, Akar’dan 3 gün sonra, 30 Ağustos mesajlarında Erdoğan’ın, “Doğu Akdeniz'den ülkemizi dışlamaya çalışanlarla, bir asır önce vatanımızı işgale yeltenenlerin aynı müstevliler olması elbette tesadüf değildir” demesini ve iktidarın ortağı Bahçeli’nin, Merkel’in Yunanistan’a destek çağrısını “Haçlı çağrısı” olarak nitelendirmesini nereye koyacağız? Bu “müstevliler ve Haçlılarla” diyaloğa devam mı?

Son olarak; Bahçeli İzmir’de düşmanın denize döküldüğü 9 Eylül’de 12 Ada’yı temsilen teşkil edilecek, her birinde 81 ülkücünün olduğu 12 heyetin İstiklal için kararlılık yürüyüşü yapacağını açıkladı.

Çok iyi, ama beraberinde Eşek Adası’na da bir çıkarma yapsalar çok daha etkili ve anlamlı olmaz mı?

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

Müyesser Yıldız

Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu - G4 Blok

Odatv.com

Müyesser Yıldız arşiv