Erdal Atabek: Kürtler'in olduğu yerlere eşit davranılmaması bir hatadır

Güneydoğu bölgesinin ve Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerin eşitsizlik içinde bırakılışı bir hatadır. Ancak emperyalist emeller de bu hatalardan yararlanırsa siyasiler sorumludur.

Nurzen Amuran: Sizinle değişik konulardan söz edeceğiz. Artvin demokrasi kültürünü özümsemiş en sakin kentlerimizden biridir. Yargı kararıyla maden işletme girişimi şimdilik durduruldu. . . Artvin iktidar tarafından adeta “terörist kenti” ilan edildi. Siz de bir süre TTB Başkanlığını yürütmüştünüz. Ülkemizde sivil toplum örgütlerinden neden korkulur?

Erdal Atabek: Artvin Cerattepe olayı, orada yaşayan halkın ve çevrecilerin bu bölgenin yağmalanmasına karşı direnişidir. Kendi vatanını, ülkesini seven insanların bu davranışı altın madeni çıkarma uğruna başka türlü etiketlenirse, bu durum, siyasal iktidarın kendi halkına karşı tutumu demektir.

Sivil toplum kuruluşlarına tahammül edememek, ülkedeki iktidar modelinin otokratik oluşunun işaretidir. Burada kendi yandaşlarına para kazandırmak arzusunu da görüyoruz.

EZBERCİ EĞİTİM "İMAMA UYAN CEMAAT OLUŞTURMAK" AMACINA YÖNELİKTİR

Eğitimle ilgili bir sorumuz da olacak. . “Çağın eğitim sistemi bütün gelişmiş ülkelerde “eleştirel düşünmeye dayalı öğrenmeye dayanır” diyorsunuz. Bizde ise sorgulamaya yer vermeyen bir eğitim anlayışı yerleşti. Bunun sonucunda bilim de ideolojik baskılar altında kalırsa sonuç ne olur?

“Eleştirel Düşünce Eğitimi” bütün gelişmiş ülkelerin eğitim yöntemidir. Bu yöntem yerine ezberci eğitimi, itaat ve inanç eğitimini koymak ve özendirmek, ’imama uyan cemaat oluşturmak’ amacına yöneliktir. Bu durum, bilimi de, sanatı da baskı altına alır ve gelişmeyi durdurur.

Ülkemizde etnisiteye, dine, mezhebe dayalı ayrımcılık var. Bir de bunların karşısında laik, cumhuriyetin kuruluş felsefesine inanan bir kesim var. Bu ayrımcılık siyasetin odağı haline geldi. Bu süreçte kurucu felsefemizle güçlendirilmiş demokratik değerlerimizi nasıl koruyacağız?

Etnisite-din-mezhep ayrımcılığı tarihin ve coğrafyanın her yerinde kavgalara, savaşlara yol açmıştır ve açmaktadır. Bu durumun çözümü, bütün inançları kutsal sayıp toplum yaşamının dışında tutan laikliktir. Laik olmayan toplumlar bu kargaşadan kurtulamaz. Laik Cumhuriyet değerleri uygar yaşamak isteyen insanların ve toplumların yaşama biçimi olmayı sürdürecektir.

KÜRT NÜFUSUN ÇOĞUNLUKTA OLDUĞU YERLERİN EŞİTSİZLİK İÇİNDE BIRAKILIŞI BİR HATADIR

Güneydoğudaki terör için “Bölgelere eşit davranmak gerekiyordu. Her bölgenin insanına ulaşmak, onu dinlemek gerekiyordu. Bunlar yapılmadı ve yıllar böyle eşitsizliklerle, körlükle, sağırlıkla geçti. ” özeleştirisini yapmıştınız. Ama bir yanda silah öte yanda dış güçlerin tahrikiyle gelişen terör. Bu ortamdan yarar uman siyasi düşünce. Kim sorumlu?

Güneydoğu bölgesinin ve Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerin eşitsizlik içinde bırakılışı bir hatadır. Ancak emperyalist emeller de bu hatalardan yararlanır ve bu emellerle kendi iktidarını buluşturan siyasal hareket elbette bugünkü durumun da sorumlusudur.

Siyasi rant kaygısıyla yürütülen sözde barış sürecinde sonuç alınacağı düşünülseydi bölgede yerleşim yerlerinde bu kadar silah stoku yapılır mıydı?

Çözüm süreci bir çözülüş süreci olarak yürütülmüş, kapalı kapılar arkasında bilinmeyen görüşmeler yapılmıştır. Bütün bunların sorumlusu da elbette işbaşındaki hükümettir.

Ülkede herkesin can güvenliğinden hükümet sorumludur, bunun aksi düşünülemez.

Her gün şehit haberleri alıyoruz. Büyük kentlere kadar uzanan içimizi acıtan terör toplumsal bir güvensizlik ortamı yarattı. Nerede güvenli yaşanır kimlere güvenilir sorusu yaygınlaştı. Bu toplumsal depresyonun belirtileri midir, sonu nereye varır?

Sadece terör olayları değil, terörle birlikte adalet mekanizmasının bağımlı duruma getirilmesi, yapılanlardan kimseye hesap verilmemesi en büyük güvensizlik kaynağıdır.

Siz, algı yönetimi için şu tanımı yapmıştınız: “olayları, kişileri, geçmişi, geleceği zihnimizde oluştururken “olduğu gibi” değil, “istendiği gibi” oluşmasının sağlanmasıdır. ” Peki mevcut siyasi iktidarın algı yönetimleriyle uzun süre iktidarda kaldıkları söylenmekte. Kullandıkları hangi yöntem etkili oldu?

Toplumsal algı üzerine kurgulanan toplum mühendisliği her zaman için tehlikelidir. Bu durumun önlenmesi bir toplumda yürütmenin, yasamanın, yargının birbirinden ayrı olmasına ve birbirini denetlemesine bağlıdır. Bu sistem ‘kuvvetler ayrımı’ olarak bilinmektedir. Ayrıca medya üzerindeki baskılarla özgür haber alma ve ifade hakkının engellenmesi toplumun en büyük hakkının ihlalidir.

“Siyaset, özünde bir ahlak ve karakter ölçütüdür” diyorsunuz. Algı yönetimleriyle bu ölçütler çelişmiyor mu?

Bir ülkede siyasetin yürütülüş biçimi o ülkenin ahlak ve karakter ölçütüdür. Bununla oynanması, siyasetin ahlaksız ve karaktersiz bir zeminde yürütülmesi o ülkenin en büyük kaybıdır ve başka kayıpların da kaynağıdır.

Siyasal ahlakın yerleşmesi sadece yasalarla mı sağlanır, yoksa bu demokratik kültürün yerleşmesine mi bağlıdır?

Siyasal ahlak yasalarla değil, demokrasi kültürü ile sağlanır. Bu da özgür akla, özgür iradeye sahip bireylerin oluşturduğu bilinçli toplumun kültürüdür. Bu kültüre sahip bireylerin oluşturduğu örgütlü toplum da siyasal ahlaka sahip çıkacaktır.

Özellikle siyasette toplumsal başarısızlığın temel nedenlerini nelere bağlıyorsunuz?

Bir toplumun başarısızlığı;

Hedefinin açık ve belirgin olamayışı, aynı hedefe yönelik güçlerin dağınıklığı, bu hedefe yönelik programların yeterli olamayışından kaynaklanır. Özellikle siyasal hedefler temel bir düşünce çerçevesine sahip olmalıdır.

Demokrasinin karşıtı olan diktatörlük konusunda pek çok yazınızı okumuştum. ”Diktatör olunmaz diktatör yapılır” diyorsunuz. Genel olarak soruyorum:

DİKTATÖR KONTROLSÜZ GÜÇ DURUMUNA GELDİĞİ ZAMAN ARTIK ÇEVRE ETKİSİNDEN UZAK KALIR

Diktatörlüğe gidilen süreçte kimler katkı sağlar, kimler diktatörlük yolunu açar ve diktatörleri yaratır?

Diktatörleri toplumun yapısı ve koşulları yaratır. Toplumun çıkar grupları kendi amaçlarına uygun bir sistem olarak otokratik modeli oluşturur ve uygun birini de diktatör yapar. Ancak diktatör bir süre sonra güç zehirlenmesi ile kendini de başında olduğu kuruluşu da denetimsizlikten kaynaklanan felaketlere sürükler. Diktatör kontrolsüz güç durumuna geldiği zaman artık çevre etkisinden uzak kalır ve yanlış kararlar verir. Burada kişinin ruhsal dengesi de bencillik ve narsisistik özelliklere kayar. Genel yapısal model budur.

Özet bir analiz yaptınız. Teşekkür ederiz. Bu analizini somut bir örnekle birleştirmek istiyorum:

11. ocak 2016 tarihinde “HİTLER NASIL FÜHRER YAPILDI?” başlığı ile yayınlanan köşe yazınızdan bir bölümü okuyucularımızla yeniden paylaşarak söyleşiyi bitirmek istiyorum:

“. . . . . . . . . . .

1918 Yılı. Almanya’nın yenilgisi. Versay Antlaşması’nın Almanlar için gurur kırıcı koşulları. Bu koşulların sonradan Alman ordusunun aslında yenilmediği, politikacılar tarafından arkadan vurularak kabul edildiği tezi ortaya atılacaktır. Bu gurur kırıcı koşullardan da Yahudiler suçlanacaktır. Olayın duygusal temeli bu olacaktır.

1929 Dünya Ekonomik Buhranı bütün dünyayı sarsacak, Almanya çok kötü bir enflasyon dalgasıyla para değerinin düşmesi, işsizliğin artışı gibi ekonomik felaketlerle karşı karşıya kalacaktır.

1924-1934 yılları arasında Sovyetler Birliği büyük bir ekonomik kalkınma gerçekleştirecektir. Merkezi planlama ve sanayileşme hamlesi, sosyalist ilkelere göre kamulaştırma ve emeği öne alma yoluyla hızlı bir yükseliş yaratacak, bu da Avrupa’da “komünist dalganın yayılışı” tehlikesi olarak algılanacaktır.

Bu üç etken de Nasyonal Sosyalist Parti’ye iktidar yolunu açacaktır.

Adolf Hitler’in kişiliği, heyecanlı, saplantılı ve iradeli özellikleriyle öne geçmiştir. Heyecanını kitlelere geçirmede başarılıdır. Saplantıları, Alman ırkının üstün ırk olduğu, Yahudilerin Alman ırkının saflığını bozduğu, geleceğin dünyasını Almanya’nın kendi önderliğinde Yeni Düzen-Yeni Dünya olarak kuracağıdır. İradesi güçlüdür ve her olayı sonuna kadar götürmede kararlılık göstermektedir.

Avrupa, bir yandan liberal politikaların dalgalarıyla boğuşmakta, bir yandan Sovyetler Birliği’nden korkmakta, aynı zamanda Almanya’nın bu hızlı gelişmesine şaşkın bir hayranlıkla bakmaktadır.

Adolf Hitler’in gücüne İngiltere ve Fransa’nın örtük katkıları vardır.

Hitler’i bazı isteklerini kabul ederek durduracaklarını sanmışlar ama yanılmışlardır. İngiltere’de yanılmayan Winston Churcill’dir. O, Hitler’in ne pahasına olursa olsun durdurulmasının şart olduğunu söylemiş, bunu da savaş dönem başbakanlığı sırasında kanıtlamıştır. İngiliz halkına vaat ettiği kan ve gözyaşıdır. Ama zafer sonunda onun olmuştur.

***

Adolf Hitler bu koşullarla ve bu çevreyle Der Führer yapılmıştır.

Artık yürütme onun elindedir.

Yasama onun dediğini yapmaktadır.

Yargı onun emirlerini infaz etmektedir.

Üniversite, ancak Nazi politikasını kabul eden ari ırktan olanların yeridir.

Devlet memurlukları bu koşullara bağlanmıştır.

Nazi politikasına sadakat. Ari ırktan olmak. Führer’e kayıtsız şartsız itaat.

İnsanlar üçe ayrılmıştır:

Übermensch olanlar - Üstün insanlar. Ari ırktan ve Nazi olanlar.

Mensch - Alman olmayan Avrupalılar.

Untermensch olanlar - Aşağı insanlar. Yahudiler, Slavlar, komünistler, Çingeneler, akıl hastaları, zekâ geriliği olanlar.

Untermensch sınıfı önce toplum dışına itilmiş, sonra da imhaya kadar götürülmüştür.

Bu aşamadan sonra artık dünya Hitler’in de Nazilerin de ne olduğunu anlamış ama sonuca gitmek için çok büyük bedeller ödemiştir.

50 milyon ölü. Daha fazla yaralı. Milyonlarca evsiz barksız insan. Kan, gözyaşı, çekilen tarifsiz acılar.

Neden?

Zamanında olacakları göremedikleri için.

***

Ben Hitler’i anlattım.

Siz hâlâ cambaza bakın. . ”

(Erdal Atabek-Cumhuriyet 11. 01. 2016 )"

Nurzen Amuran

Odatv.com

erdal atabek kürtler diktatör arşiv