“Kullanılmış keresteden yeni bina olmaz!”

Cüneyt Ülsever yazdı: “Kullanılmış keresteden yeni bina olmaz!”

Fasılalarla dolu kısa demokrasi tarihimizde RTE aynı anda hem en çok sevilen, hem de en çok nefret edilen lider olarak yerini aldı.

İster sevelim, ister nefret edelim kısa demokrasi tarihimiz içinde RTE sayılı liderlerden birisidir, daha doğrusu öyle idi.

Zira bir misyonu vardı ve onu temsil ettiği kitleler açısından az zarar, çok fayda ile tamamladı.

Menderes köylülüğü şehre taşıdı.

Demirel sanayileşmeyi başlattı.

Özal ülkeyi dünya rekabetine açtı.

Ecevit sosyal adalet mücadelesini demokrasi jargonuna soktu.

Dördü de rahmete kavuşmuş bu liderler siyasi miatlarını ölmeden çok önce tamamlamışlardı.

Özal ve Demirel cumhurbaşkanlığına yükselmediler, miatlarını doldurdukları için bu göreve kaçtılar.

Türkiye’de kör-topal işlese de yerleşik bir parlamenter demokrasi hüküm sürdüğü için liderler cumhurbaşkanı olarak “misyon” takip edemezler.

Rahmetli Özal bu durumu aşmak için çok gayret sarf etmiş idi ama sonunda “Çankaya’nın şişmanı” olarak “864 Rakımlı Tepe”ye hapsedildi.

Demirel’in cumhurbaşkanlığı koşulları farklı idi. O kurduğu hükümete muhalefet eden bir MGK’yı yönetti!

***

RTE’nin de bir misyonu vardı.

O sırası ile şehirleşme/sanayileşme/dış dünyaya açılma süreçleri yaşayan cumhuriyetimizde dışlananları/kendilerini dışlanmış hissedenleri çevreden merkeze taşıdı!

Ülkemizde şehirleşme/sanayileşme/dış dünyaya açılma süreçleri modern hayat tarzını benimsemiş cumhuriyetçiler tarafından yürütülürken; RTE bu hayat tarzına ayak uyduramayan muhafazakâr hayat tarzını benimsemiş kitleleri hüküm süren rejime (müesses nizam) kabul ettiren lider olarak tarihe geçecektir.

Şimdi katiyen daha demokrat bir ülkemiz yok. Ama muhafazakâr hayat tarzını benimsemiş kitleler (kısaca muhafazakârlar) artık modern hayat tarzını benimsemiş cumhuriyetçiler (kısaca modernler) gibi kendi hayat tarzlarını merkeze taşımanın yanı sıra yolsuzluk yapma, devlet eli ile zengin olma, devletin rantını gasp etme, diğerini dışlama (bu kez muhafazakârlar modernleri dışlıyor), çalıp/çırpma, maddiyata tapma v.b. konularında diğerleri ile eşitlenmişlerdir.

Bu arada hakkını yemeyelim, RTE toplumun alt kesimlerindeki insanlara eğitim, sağlık, konut, ulaşım başta olmak üzere sosyal yardımlarla (gelir dağılımında bir düzelme olmasa da) cumhuriyet tarihinin en büyük gelir aktarmasını da yapmıştır. Biraz olsun nefes almalarına yol açmıştır.

Özetle; RTE sosyolojik itilmiş ile ekonomik kakılmış kitleleri de hüküm süren rejime katarak (tıpkı ABD’deki zencilerin sisteme entegre olması gibi) misyonunu tamamlamıştır.

***

RTE artık misyonsuz ve ne kadar çırpınırsa çırpınsın siyaseten yetkisiz bir siyasi kimliktir.

RTE’nin misyonunun bittiğini iki süreç su yüzüne çıkardı:

1)Gezi Olayları sırasında “hayat tarzıma karışma” diyerek dayatılan sisteme itiraz eden genç kitlelere değil destek olmak, köstek oldu. Demokrasiden nasibini hiç alamadığı bu süreçte dünyanın bile gündemine girdi.

RTE Gezi Sürecinde misyon yüklenemedi zira dünya algılaması, eğitim seviyesi, görgü ve bilgisi bu gençleri anlamaya yetmezdi.

Eğitimsiz muhafazakârların dilini ve derdini ise çok iyi anlıyordu, zira “onlardan” birisi idi.

2)Açılım Sürecine de sadece dış baskılar nedeni ile sahip çıkıyormuş gibi yaptı. Esasında Kürtlerin talepleri muhafazakâr/kaba Türk milliyetçisi RTE için, tıpkı Gezi gençlerinin talepleri gibi “yabancı” hatta “hasım” talepler idi.

Bu taleplere gerçekten liderlik yapabilmek “muhafazakâr hayat tarzını” yaşayanlara misyonerlik yapmış RTE için eşyanın tabiatına aykırıdır.

Bundan onu beklemek planlı ekonomiye iman etmiş bir kişiden serbest piyasa ekonomisini savunmasını beklemek gibi bir şeydir.

***

7 Haziran seçimleri Türk milletinin RTE’nin suratına artık misyonunun sona erdiğini haykırmasıdır.

1)Ne kadar mağdur edebiyatı yapmış olursa olsun artık sistemden paylarını aldıklarına inanan muhafazakârlar RTE’ye bundan böyle ihtiyaç duymadıklarını ilan etmişlerdir.

2)Din sömürüsü en muhafazakâr kitlelere bile hitap etmemiştir. RTE artık “sosyolojik itilmiş” için bir cazibe merkezi değildir.

3)Muhafazakâr Kürtler de RTE’nin “Çözüm Süreci”nde bir misyonunun olmadığını fark etmişlerdir.

4)Gezi Gençleri zaten kendisine hep hasım kaldılar.

5)CHP çok akıllı davranarak bu seçimde ilk kez “geçim derdi”nin üzerine gitti, “sosyolojik itilmiş” yanında “ekonomik kakılmış” da RTE’nin alternatifi olduğunu gördü.

6)Yolsuzlukla mücadelede AKP sınıfta kaldı. Millet bu kez tepki verdi. 17-25 Aralık Sürecini tekrardan okumaya başladı.

7)Misyonsuz kalan RTE’nin şaşalı ve sonradan görme hayat tarzı -(Kaç)Aksaray, Vahdettin Köşkü v.b.- artık millete batmaya başladı.

8)Millet tek adamlığı (Başkanlık) RTE’ye teslim etmedi.

***

28 Mayıs 2013’de de yazmıştım:

“Başlangıcın sonu/sonun başlangıcı” sıra ile devreye giriyor.

Başlangıcın sonuna RTE’nin son ABD gezisi ile ulaştık. (Mayıs 2013)

Gezi Olayları başlangıcın sonuna çivi çaktı.

17-25 Aralık yumruğunu (şimdilik) tam oturtamadı.*

7 Haziran 2015 ise “sonun başlangıcı”dır.

Son ABD seyahatinden sonra RTE dünya için yok hükmündedir.

Obama ve Merkel RTE’yi muhatap bile almamaktadırlar.

Ortadoğu’da S.Arabistan ve Katar’dan (Digitürk Katarlılara hangi şartlarda satıldı?) başka değil dostu “Selâmün aleyküm” diyen bir yareni bile kalmamıştır.

***

*Israrla yazıyorum. İran’ın kaçak altın takibi önce Sarraf’a, sonra 17 Aralık’a, sonra da 25 Aralık’a önünde sonunda ulaşacaktır.”Yeni İran”ın Batı dünyasına kabulü (nükleer anlaşma) sanırım RTE’yi de Ahmedinejad’ı da açıkça hedefe yerleştirdi.(Ahmedinejad habire Türkiye’ye geliyormuş!)

Hep beraber soralım: Rıza Sarraf’ın altın kaçakçılığı ile ilgili yazılan Maliye Raporu P5+1 ile İran el sıkıştıktan hemen ama 11 ay tozlu raflarda bekletildikten sonra neden birdenbire ortaya çıktı? Sarraf’ın kuryesi durdu durdu da neden birdenbire şimdi ötmeye başladı? Yazılarını büyük bir keyifle okuduğum Tolga Tanış Rıza Sarraf’ın babası Hüseyin Sarraf’ın (Hossein Sarraf) zamanının güçlü adamları ve Ahmedinejad’ın sırdaşı kişiler ile çekilmiş fotoğrafına Washington’da İran ile anlaşmanın yapıldığı hafta aniden nasıl ulaştı?

Sarraf’ın babası ile ilgili yazısında Tanış diyor ki:

“…Ama yaptırımların yarattığı karaborsadan en fazla yararlanan kurum İslami Devrim Muhafızları Ordusu (İDMO), şimdi işlerini yeniden yasal zemine çekince oluşacakları tahmin etmek elbette güç değil. Yılda 400 milyar dolarlık bir milli gelire sahip İran ekonomisinde her sene 10-­12 milyar dolar ciro yapan İDMO’nun sahip olduğu şirketler düzenlerini değiştirecek...”

Tolga Tanış Hüseyin Sarraf’ın zamanının güçlü adamları ve Ahmedinejad’ın sırdaşları ile çekilmiş fotoğrafı hakkında şöyle diyor:

“Bu fotoğrafa iyi bakın. Çünkü bu kare kendini temizleyen bölgenin arşivinde kalan, eski çarpık sistemin en güzel özetidir.” (Hürriyet-19.07.2015)

Ahmedinejad İstasyonuna ulaşan trenin RTE İstasyonuna uğramaması hemen hemen imkânsızdır.

***

Bu yazı tabii ki okurlar için ama aynı zamanda AKP’lilerin ve garip gelecek ama bizzat Ahmet Davutoğlu’nun dikkatine yazılmıştır.

Davutoğlu, eğer RTE’nin miadını doldurduğunu görürse ve (bir parti ile koalisyon yaparak) oyununu ona göre oynarsa zaman içinde “yeni AKP”de tartışılmaz lider bile olabilir.

Eğer miadını doldurduğunu görmez ve örneğin erken seçime yelken açarsa (Kasım), RTE Ağustos’taki AKP Kurultay’ında 7 Haziran’ın bütün suçunu Davutoğlu’na yüklemeyi ve erken seçime yeni bir genel başkanla gitmeyi deneyecektir.

RTE için son sözüm şudur:

“Kullanılmış keresteden yeni bina olmaz!”

Dr.Cüneyt Ülsever

Odatv.com

cüneyt ülsever arşiv