Krizin asıl nedeni...

İngiltere Başbakanı David Cameron, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında diyesiymiş ki; “Şiddete başvurmasalar da, aşırı görüşlüler, 9/11...

İngiltere Başbakanı David Cameron, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında diyesiymiş ki;

“Şiddete başvurmasalar da, aşırı görüşlüler, 9/11 saldırılarının arkasında ABD olduğuna inananlar ve komplo teorisyenleri, en az IŞİD kadar tehlikelidir”

Bak hele…

Yani olanı biteni Camerongillerin medyasından satın almayıp, kuşkulu yaklaşan herkes oldu mu sana kelle kesen IŞİDçi…

Pentagon’a giren koca yolcu uçağının 3 metrelik delik açmasına inanan varsa, o binlerce derecede ısıda patlamış uçaktan teröristlerin pasaportlarının çıkacağını yutan kim varsa, Cameron’a inanmaya devam etsin.

Veya dünyada tüm olan bitenin kökeninde iktisadi çekişme ve çelişmelerin yattığına inanmayıp, dünyayı Yahudi kökenli gizli tarikat ve örgütlerin yönettiğini düşünen varsa Cameron’un halef i Irak savaş suçlusu Tony Blair gibi Katolik kilisesine papaz veya AKP’nin yeni Arap stili camilerine imam yazılabilir.

Yine uzattım girizgâhı…

Dünya çok sıcak günler yaşıyor.

Küresel ekonomik kriz etkisini sürdürüyor.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına yol açan ekonomik krizler ve ardından yaşanan emperyalist paylaşım savaşları farklı bir mecrada olsa da devam ediyor.

1948’de İsrail’in İngiltere tarafından kurulmasıyla savaşların yeni adresi, tabii petrolün anlaşılan stratejik değeriyle birlikte Ortadoğu oldu.

Saftirik Amerikalı, “yav bu Araplarla Yahudiler neden bu kadar yiyorlar birbirlerini” diye sorabilir ama her kim ki Ortadoğu yakın tarihini incelerse her şeyin petrolün keşfiyle başladığını anlayacaktır.

İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı’yı yiyen hesapları, ABD’nin bölgeye girişi, İsrail’in kuruluşu, Süveyş Savaşı, Arap milliyetçiliğinin doğuşu, Körfez çöl Araplarının çadırdan çıkıp altın tuvaletlere sıçışı gibi.

OPEC’in kuruluşu ve tüm dünyayı sarsan 1973 petrol krizini de unutmamak gerek.

2008 Küresel Ekonomik Krizi, elbette mortgage yani emlak satışlarının aşırı şişirilmesiyle oluşan finans balonunun patlamasıyla başladı.

Tıpkı 1929 büyük buhranının geri ödenemeyen tarım kredileriyle başlaması gibi.

Emperyalist hevesler önce petrol ve petrol taşıma yollarına hakimiyeti, ardından belki daha da önemlisi petrolün kendi para cinsiyle değişimini garantileme üzerine kurulu.

Ortadoğu da oyunun merkezi.

Tıpkı bugün yaşanan IŞİD merkezli krizde olduğu gibi.

Oyun petrol zengini Musul ilebaşladı, ardından başarısız Suriye kitabının sayfaları yeniden açılıp Kürt enerji koridoru planları piyasaya sürüldü.

Tabii ki savaşsız değil.

İlginç bir kitaba rastladım.

İŞİN ASLI PETROL APTAL!

Hollandalı Ekonomist ve Petrol Analistleri Maarten Von Mourik ile Oskar Slingerland tarafından yazılmış ve 2013 Aralık ayında yayımlanmış bir kitap.

Adı da “Yanlış Bilinen Kriz: İşin Aslı Petrol Aptal!” (İngilizcesi: The Misunderstood Crisis: It’s the Oil Stupid)

Globalresearch Sitesi’nde, yazarlardan Von Mourik ile yapılan bir röportaj yayınlandı.

Von Mourik özetle diyor ki; 2008 krizi sanılanın aksine finansal balon patlamasıyla değil, petrol fiyatlarının artık ucuzlamayacağının belli olmasıyla gelmiştir. Petrol için harcanan para, büyümeyi bırakın (Batılı ülkelerdeki) ekonominin sürdürülebilir olmasına artık izin vermiyordu. Bir de şu var ki, dünya petrolü sadece ulaşımda değil, her türlü üretim aşamasında kullanıyor. 2007/2008 yıllarında petrol fiyatlarındaki rekor artışlar krizi tetikledi. Çünkü dünya ürettiğinden daha çok petrol kullanıyor. Bu şekilde dünyada ekonomik büyüme sağlanması mümkün değil.

Hollandalı ekonomist ayrıca ABD’deki büyük miktarlardaki kaya gazı hikâyesinin de safsata olduğunu belirtiyor.

Von Mourik devam ediyor: Petrol arzında 2005’ten bu yana pek artış yok, bu da önümüzde yeni krizler olduğunu gösteriyor. Ya daha ucuz bir enerji bulmalıyız ya da tüketimi azaltmalıyız. Şu anda ikisi de mümkün görünmüyor. Bu kriz böyle bitmez. Karşılıksız para basıp petrol alıyorlar,bu da petrolü iyice pahalı hale getiriyor. Şirketler bilançolarını doğrultamaz, bankalar iflas eder, sistem “resetlenir”.

(Soru: Peki ya Çin bu konuda ne yapıyor?) Çin gerekli önlemleri alıyor. Petrol bulunan her yere gidip uzun dönemli alım anlaşmaları yapıyor.

Tabii bu bakış açısı doğru ama belki eksik.

Kapitalizmin (üretimden finansala) dönüşümünü ve kriz döngüselliğini göz ardı eden bir analiz.

Ama yine de pek çok şeyi açıklıyor.

Petrolün pahalanmasıyla büyük güçlerin kapışmasının yükselmesi paralel nitelikte.

Ortadoğu, Rusya ve Çin eksenli krizler ve çatışma bölgeleri, petrol kaynaklarına ulaşım ve kontrolünü hedefliyor.

Bunun içine yeni rezervleriyle Kıbrıs ve Akdeniz’i, dünya kaynaklarının yüzde 25’ini içerdiğine inanılan Kuzey Kutbu’nu ve diğer bölgeleri de katın.

Petrole ulaşma konusunda küresel bir rekabet yaşanıyor.

En yüksek rezervler ise hala Ortadoğu’da, Irak, İran ve Suudi Arabistan ağırlıklı.

Ve bu minvalde bir savaş sürüyor.

Hem iç, hem dış kaynaklı.

Türkiye’nin de ithal petrole tamamen bağımlı olduğunu düşünürsek, işin vahameti daha da artıyor.

Hüseyin Vodinalı

Odatv.com

Türkiye kriz arşiv