Mümtaz İdil: Korsanı engellemek artık mümkün değil

Telif hakkı, tüm dünyanın başına bir bela olduğundan çok daha fazla, Türkiye için beladır. Teknolojinin başdöndürücü hızıyla “kopyalama” sisteminin...

Telif hakkı, tüm dünyanın başına bir bela olduğundan çok daha fazla, Türkiye için beladır. Teknolojinin başdöndürücü hızıyla “kopyalama” sisteminin gelişmesi, çoğaltımını artık çok kolaylaşması sonunda, korsan ile mücadele tam bir çıkmaza girmiştir.

Korsan konusu hemen her yerde kendini gösteriyor. Taklit markalardan tutun da, müzik ve film CD’lerine ve kitaplara kadar.

Bu konu ile 1990-93 yılları arasında “yetkili” bir eleman olarak uğraştığım dönemlerde teknoloji bu denli hızlı değildi, belki de hızlıydı ama telif haklarına bu kadar ağır darbeler vurmuyordu.

Fikri Sağlar’ın Kültür Bakanı olduğu yıllardı. Sağlar kolları sıvayarak, bu işi kökten çözmek için yeni bir yasa hazırlığına girişti. WIPO (uluslararası telif hakları uygulamalarına ilişkin yayınlar) metinleri inceleniyor, Türkiye’ye özgü yeni bir yasa çıkarmanın yolları araştırılıyordu.

Sağlar tek başına bu işin içinden çıkamayacağını anlayınca, kitap konusunda Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Murathan Mungan, Buket Uzuner gibi yazarları da yanına alarak TBMM’ye baskın yaptı.

Ne yazık ki bu baskın da sonuç getirmedi, zira telif hakları yasasını değiştirmek için yalnızca bir yasa maddesi değiştirmek kolaylığında değildi. 5846 sayılı yasanın değiştirilebilmesi için Bütçe Komisyonu, Mahalli İdareler Yasası, Basın Yasası, Belediye Yasası, İçişleri Bakanlığı’ndaki ilgili maddeler, kolluk kuvvetlerinin müdahalesi vb. gibi onlarca engel çıkıyordu karşımıza.

Yazarlarımız, gittikleri her komisyonda kendi sıkıntılarını dile getirdiler. Korsanı çıkan kitaplar yüzünden zarar ettiklerini söylediler, bunun bir hırsızlık olduğunu vurguladılar.

Duygulara ve cebe dayalı bu yakınmalar elbette karşılık bulmadı, çünkü mesele yasanın değiştirilmesi meselesiydi.

MESLEK ÖRGÜTLERİ DE ÇÖZEMEDİ

Sonunda birer adet olan meslek örgütleri, Fikri Sağlar’ın girişimiyle serbest bırakıldı. Daha önce MESAM (Müzik Eserleri), SESAM (Sinema Eserleri), GESAM (Güzel Sanatlar Eserleri), İLESAM (İlim Eserleri) olarak teşkilatlanmış olan ve kendi alanlarında tekel durumunda bulunan meslek örgütleri mantar gibi çoğalmaya başladı. MÜYAP bu dönemin bir eseridir mesela.

Ama bu çözüm olmaktan çok uzaktı. Meslek örgütleri, kendilerine üye olan sanatçıların eserlerini takip etme görevini üstlendiler, ama bu da mümkün değildi.

Sonra Kültür Bakanlığı’na bir görev verildi. Tüm illerde korsan eserleri saptamak üzere gruplar oluşturuldu. Gruplar, nerede bir “tablacı” veya korsan satan bir dükkan görürse, onu hemen cumhuriyet savcılığına bildirecek, savcılık da korsan eserlere el koyacaktı.

Yürümedi… Zaten yürümesi de mümkün değildi. Korsan eseri gören Kültür Bakanlığı elemanı, savcılığa suç duyurusunda bulunmaya üşeniyordu. Daha kolay olan yolu seçiyor, kendi ihtiyacı olan eserleri alıp, görmezden gelmeyi tercih ediyordu.

Diyelim ki savcılığa suç duyurusunda bulunuldu, bu kez korsan satış yapan kişi evine dönüp, aynı eserlerin çoğaltımını birkaç saat içinde gerçekleştiriyor, bir süre sonra aynı mahallenin aynı sokağında yerini alıyordu.

CD'LER ÇIKINCA İŞ ÇIĞIRINDAN ÇIKTI

Bakanlığa veya kolluk kuvvetlerine çoğaltımın yapıldığı yere baskın yapma ve çoğaltımda kullanılan eserlere “el koyma” hakkı verilmemişti. Bunu en çok da Basın Yasası engelliyordu.

CD’ler çıktıktan sonra iş iyice çığrından çıktı. Daha sonra internet üzerinden eserlerin “indirimi” başladı, bu daha da vahim sonuçlar doğurdu.

“Korsana karşı olun, orijinalini alın, eser sahibinin hakkını yedirmeyin,” türü sloganlarla, insanların duygularına ve namuslarına seslenen sloganlar yapılmaya başlandı. Bu da tutmadı. Zira, 25 ila 35 lira arasında olan ve çok satan kitaplar, tezgah üzerinde 5 liraya alıcı bulabiliyordu. Kitabı okumak isteyen kişi de, aradaki bu korkunç farkı ödemeye yanaşmıyor, ister istemez korsanına yöneliyordu.

SAHTESİ PAHALIYA GELİR

Şimdi artık korsan yayınları polisiye önlemlerle engellemenin olanağı yok. Bu nedenle de Telif Hakları Genel Müdürlüğü “Sahtesi Pahalıya Gelir Ben Gerçeğini Alıyorum” türünden “naif” bir sloganla yeniden ortaya çıktı.

Bu sloganla belki birkaç “yüreği sızlayan” vatandaşa ulaşılabilir, ama bir kitabın bir kilo et fiyatından daha fazlaya satıldığı, CD’lerin orijinallerinin bir giysi parası olduğu bu ortamda insanları korsandan çevirmek neredeyse olanaksız.

İşe doğal olarak Uluslararası Ticaret Odası (ICC) girdi ve bu sloganı önerdi. Bizim taraftan ise Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) kolları sıvadı.

Artık tek yol kaldı korsanı engellemek için, halkın “duygularına” seslenmek. Reklamlarla, spotlarla ve kampanyalarla insanları korsandan uzaklaştırmaya çalışacaklar.

Tabii ki boşa çaba.

Kağıdını bile yurt dışından ithal eden, hammadesini tamamen yurt dışına bağlamış olan ve fahiş fiyatlara kendi ekonomi politikasıyla geçit veren hükümetlerin, şimdi “telif hakları” diye ağlamasının hiçbir anlamı ve önemi yok.

Bunu engellemek duygusal olarak mümkün değil.

Artık cezai olarak da mümkün değil.

Mümtaz İdil

Odadv.com

mümtaz idil korsan arşiv