Bugüne dek hiç yapılmamış bir röportaj... Koronavirüsle sohbet

Prof. Dr. Suat Çağlayan yazdı: Birden hafif bir rüzgarla birlikte koronavirüs komutanı yanımdan uzaklaştı. Oysa soracağım daha çok soru vardı...

Lebaleb, Farsça dudak anlamındaki "leb" sözcüğünden türetilmiş Osmanlıca bir sözcük. Tam çevirisi "dudak dudağa" olsa da "tıklım tıklım" veya "ağzına kadar dolu" anlamlarında kullanılmaktadır.

Bu lebaleb de nereden çıktı diye soracağınızı sanmıyorum. Çünkü herkes, bu sözcüğe ün kazandıran kişinin Sayın Cumhurbaşkanı olduğunu biliyor. AKP kongrelerinde, salonların ağzına kadar insanla dolu olmasından gururla söz ederken kullanmıştı.

Elbette AKP’liler salonları doldururken koronavirus ordusu da boş durmadı. Onlar da salona giden AKP’lilerin solunum yoluna yerleştiler ve lebaleb AKP’li ile dolu olan salonu lebaleb virüs ile doldurdular. Onlar da dışarı çıkınca başkalarına bulaştırdılar.

Sonrasını hepiniz biliyorsunuz; covid-19 vakalarında korkunç bir artış oldu, günlük bulaş sayısı 60 000’leri, ölüm sayısı da 370’leri geçti.

BİLİMSEL MERAK VE KORONAVİRÜS İLE SOHBET

AKP kongrelerinde lebaleb insanla dolu salonların lebaleb virüs ile dolmasının ardından salgın bu denli patlayınca merakım kabardı. Koronavirüs nasıl bu kadar başarılı olmuştu. Bir ay önce bir günde 50 kişiyi öldürürken, bu kongrelerden sonra hangi strateji ile ölümleri 370’lere çıkarmıştı! Onlar nasıl başarılı olmuştu, biz nasıl başarısız kalmıştık?

Bu merakla koronavirüsün peşine düştüm.

Adını veremeyeceğim bir ünlü kişi aracılığıyla -kendisi koronavirüsün dostu olur!- koronavirüs ordusunun önderi ile gizli bir görüşme ayarladım. Buluşmayı kabul ederken benden iki şey istemişti;

İlki, kimliğini açıklamayacaktım, diğer koşulu ise, resim çekmeyecektim. Halbuki ben bu görüşme sırasında görüntü almak için elektron mikroskobu bile ayarlamıştım ama neyse buna da razıydım.

Randevu yerimiz AKP’nin kongre yaptığı salonlardan biriydi. Bunu o seçmişti. Görüşme için aracılık eden kişiye bu seçimin nedenini sorduğumda şunları söylemişti:

“Koronavirüs komutanının söylediğine göre, bu salon eğer AKP’lilerle lebaleb dolu olmasaymış, böylesine büyük bir katliam yapamazlarmış! Yani bu salonlar onların zafer kazandığı yerlermiş!”

GÖRÜŞME BAŞLIYOR

Buluşma saatinden çok önce salona giderek beklemeye başladım. Birden, bir rüzgar gibi içeri girdiler. Koronavirüslerin komutanı, koyu mavi rengi ile askerlerinden ayrılabiliyordu. Doğrusu irkildim. Her ne kadar komutanları ile görüşecek olsam da bu kadar çok koronavirüsün ne yapacağı belli olmazdı!

Neyse ki, komutan coronavirus askerlerinin hepsini yanından uzaklaştırdı da rahat soluk aldım. Birkaçı burnumdan içeri kaçsaydı ayvayı yerdim!

Ben oturduğum yerde beklerken yanıma gelen korona komutanı huzursuz bir şekilde devamlı havada uçuyordu.

“Ne öğrenmek istiyorsun” diye sordu aceleci bir tavırla.

“Dünyada işiniz ne zaman bitecek? Çok canımızı yaktınız da!” diye daha önce hazırladığım ilk soruyu sordum.

“Ülkeden ülkeye değişecek tutumumuz” dedi. “Bazı ülkeler bize çok acımasız davranıyorlar. Biz de oralardan elimizi çekiyor ve sizin gibi virüs sever ülkelere yerleşiyoruz!”

“TÜRKİYE’DEN İYİSİNİ BULAMAYIZ!”

“Nasıl olur?” diye sordum. “Sizden kurtulmak için yapmadığımız kalmıyor! Sen kalkmış bize virüs sever diyorsun!”

“Sen öyle bil!” dedi pişkin ve alaycı bir gülümsemeyle. “Şu bulunduğumuz salonu lebaleb insanla doldurarak bize büyük bir savaş kazandıran siz değil misiniz? Hem sonra bizim sevmediğimiz ülkeler tam kapanarak ve herkesi aşılayarak bize karşı katı önlemler alırken ülkenizin yöneticileri bize karşı ne kadar hoşgörülü görmüyor musun? Biz böyle bir ülkeyi neden bırakıp gidelim ki?”

Koronavirüslerin komutanı kendinden öylesine emin konuşuyordu ki, sanki ülkemizin yöneticileri ile iş birliği içindeydi!

“Ülkemizde yeniden tırmanışa geçerek bizi korkutuyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz?” diye sordum.

“YÖNETİCİLERİNİZ SİZE YALAN SÖYLEDİ!”

“Onu kendi yöneticilerinize sorun!” diye sert bir ses tonuyla azarladı beni. “Başlangıçta, bizim hastalandırdığımız ve öldürdüğümüz insanların sayısını sizlerden sakladılar. Elbette bu en çok bizim işimize geldi. Daha sonra doğruyu söylemeye başladılar ama bu kez de bize karşı önlem almadılar. Siz salonları lebalep doldurursanız ve insanları toplu alanlara salarsanız, bundan neden yararlanmayalım ki? Hem sonra aldığınız bazı önlemler var ki, bizi güldürüyorsunuz!”

Merak etmiştim;

“Hem önlem almamakla suçluyorsunuz hem de alınan bazı önlemlerin saçma olduğunu söylüyorsunuz!”

SAÇMA SAPAN 65 YAŞ KISITLAMANIZ VAR!”

Korona komutanı gülmeye başladı;

“Yahu bizim asıl bulaşma yolumuzun solunum olduğunu bilmeyen yok. Özellikle de kapalı alanlarda havada asılı kalabildiğimiz için kolay bulaştığımız, açık havada ise insanlara zarar veremediğimiz biliniyor olmalı. Durum böyle iken siz tutuyor insanlarınızı deniz kenarları ve açık alanlarda bile gezdirmiyor, kırlara köylere gitmelerine engel oluyorsunuz. Hele de saçma sapan bir 65 yaş sınırlamanız var ki, gülüp geçiyoruz. Bu yaştaki insanların açık alanlara gitmelerine engel olmak hangi aklın ürünü olabilir?”

Bizim sorunu bizden daha iyi bildiğini görünce içimden tuhaf şeyler geçmeye başladı. Bir an şunu düşündüm;

Keşke bu korona komutanı, ülkemizi yönetenlere danışman olsa!

Benim ne düşündüğümü anlamış gibi;

“Bunları sana anlatarak büyük sırrımızı seninle paylaşıyorum. Çünkü şunu biliyorum; sen kimseye ulaşamayacağın için benim sana söylediklerimi kimseye anlatamayacaksın. Ülkenizi yönetenler, Sağlık Bakanlığınızın oluşturduğu bilim kurulunu bile dinlemediklerine göre senin söyleyeceklerini hiç dikkate almayacaklardır.”

Birden hafif bir rüzgarla birlikte koronavirüs komutanı yanımdan uzaklaştı. Oysa soracağım daha çok soru vardı.

Ama istediğime tam olarak ulaşamamışsam da, hem bilimsel merakımı bir ölçüde gidermiş ve hem de koronavirüslerle bugüne dek hiç yapılmamış bir röportajı gerçekleştirmiş oluyordum.

Yaşasın lebaleb sözcüğü!

Suat Çağlayan

Odatv.com

Bugüne dek hiç yapılmamış bir röportaj... Koronavirüsle sohbet - Resim : 1