Kimler gider diye düşünmeyin

Kaan Çağlayangöl yazdı...

Corona virüs nedeniyle ara verilen müzik aktivitelerinin ne zaman başlayacağı sorusuna müzik sektörü cevap aramaya devam ediyor. Konserlerin ne zaman başlayacağı konusunda her kafadan bir ses çıkarken geçen hafta birçok haber portalında konuyla ilgili haberler çıktı. Oturma düzeni olan konser salonlarında 1 Haziran, oturma düzeni olmayan konser alanlarında ise 1 Temmuz itibariyle konserlerin başlatılması hedefleniyormuş. Geçen hafta bu tarihlerle ilgili birçok haber basına yansıdı. Henüz doğruluğu teyit edilmese de basına yansıyan tarihler bu şekilde. Elbette normalleşme süreci kapsamında en uygun tarihler bir süre sonra yetkililer tarafından açıklanacaktır. Tarihler hakkında spekülasyon yapılmamasından yanayım. Açıklanacak olan tarihleri bekleyip görmeliyiz. Bu konu hakkında yetkililer tarafından kesin bir açıklama yapılmadan kesin bir yargıya varılmasını doğru bulmuyorum. Dediğim gibi, bekleyip görelim. Hep söylüyorum; biraz sabır.

Eğer basında yazılan tarihler doğru ise sahneden milyonlarca lira kazanıp “para yetmiyor” diyen şarkıcıların gözü aydın. Demek oluyor ki yine sahneden milyonlarca lira kazanacaklar. Şarkıcılar 2-3 ay orkestralarına, roady’lere, ses tesisatı kuran elemanlarına hatta menajerlerine maddi destekte bulunsalar ne olurdu? Şöyle bir kampanya hiç gördünüz mü? Falanca ünlü sanatçılar bir araya gelerek bir yardım fonu oluşturdular ve sahne emekçilerine maddi yardımlarda bulundular. Duyamazsınız çünkü yeni bir orkestra, roady ve ses tesisatı kuran kişiler bulmak zor değil. Müzik sektöründe işsizlik oranı yüksek olduğu için ünlüler yeni eleman bulma sıkıntısı da yaşamıyorlar. Hal böyleyken niye sahne emekçilerine maddi yardımda bulunalım diye düşünüyor olmalılar.

KİMLER GİDER DİYE DÜŞÜNMEYİN...

Corona sonrası başlayacak olan konserlere kimler gider diye düşünmeyin. 1 Mayıs'ta açılan Türkiye genelindeki toplam 420 AVM'yi ilk üç günde toplamda yaklaşık 3 milyon 400 bin kişinin ziyaret ettiği açıklandı. Demek oluyor ki konserlere de gidenler olacak… Sonrasında ise gelsin klipler, gitsin albümler. Konserler tıka basa, konser biletleri kaç para?

Corona sonrası normalleşme süreci ile birlikte konserler başlayınca böylece Türkiye’de müzik de kurtulmuş olacak(!). Tüm müzik sorunlarımız böylece çözülecek. Avrupa’ya ve Amerika’ya müthiş İngilizcesi ile şarkılar söyleyen şarkıcılar ihraç edeceğiz. Ülkemizin eşsiz sanatçıları bizleri ödüle boğacaklar. Grammy başta olmak üzere birçok ödüle abone olacağız. Eurovision’a ülke olarak tekrar katılıp yıllar boyunca birinci olacağız ve böylece yarışma her yıl ülkemizde yapılacak. Çünkü Eurovision’a her yeni yılda son kazanan ülke ev sahipliği yapıyor. Her yıl biz kazanırsak ev sahibi de hep biz oluruz. Şaka bir yana ülkemizin çok ciddi müzik sorunları olduğu ortada. Sadece bugün değil, yıllardır sorunlarımız var. Telif hakları, sendikalaşma, müzisyenlerin haklarının dışında üretim konusunda da müzik piyasasında ciddi sorunlar var. Daha doğrusu kalitesiz üretim problemi var.

Yıllardır hep aynı yüzler, birbirine benzeyen şarkılar ve düzenlemelerle karşımıza çıkıyorlar. Hangi albüm ya da hangi şarkı kimi ne kadar heyecanlandırıp şaşırtıyor bilmiyorum ama kendi adıma uzun yıllardır ülkemizde müzik adına pek bir heyecan duymuyorum. Bazı müzik yazarları tarafından menfaat uğruna yazılan yazılarla şişirilen albümler ve şarkıların da maalesef abartıldığı gibi bir durumu yok. Yıllardır olduğu gibi günümüzde de müzikte p&r çalışmaları had safhada devam ediyor. Yeni bir şarkıcı ya da eski bir şarkıcı, hiç fark etmiyor. Yeter ki parlatılmak istensin ve bu uğurda paralar harcansın. Şişirilmiş sosyal medya takipçileri, haddinden fazla parlatılmış şarkıcılar, özendirilen yaşamlar ve daha fazlası gözümüze sokuluyor.

DİNLENMEKTEN ÇOK SEYREDİLEN BİR KAVRAM HALİNE GELDİ

1990’lı yılların başından itibaren Türkiye’yi kasıp kavuran pop rüzgarının bedelini müzik piyasası ağır ödedi. Bu piyasa yıllar geçtikçe kalitesi gittikçe düşen şarkılar ortaya koymaya başladı. Görsellik ön plana çıktı, klipler hayal gücünü kısıtladığı gibi seyredenleri sadece görsel açıdan etkiledi. Müzik dinlenen bir kavram olmaktan çok seyredilen bir kavram haline geldi. Seyir zevki ise gittikçe düştü.

Bu konuda en büyük kabahati yapımcılar başta olmak üzere kalitesiz işlere rağbet gösteren müzik yazarlarında buluyorum. Ucundan kıyısından dinleyici seviyesinde müzikle ilgilenen, derme çatma müzik bilgisi olan ve plak firmalarından nemalanma yoluyla yazılar yazan müzik yazarlarından söz ediyorum. Nemalanmayı sadece para olarak düşünmeyin. Nemalanmak bazen ücretsiz konser bileti bazen de ücretsiz cd olarak yıllarca karşımıza çıktı. Fakat çoğunlukla para ön plandadır. Nemalanmanın karşılığı, sipariş yazılar yazarak bazı müzik yazarlarının müzik piyasasını manipüle etmesinden başka bir şey değildir, bu durum ne yazık ki yıllardır devam ediyor. Bu işler müzik piyasasında nasıl dönüyor anlatmaya çalışayım. Bir prodüktör ya da plak şirketi sahibi bir müzik yazarını arar. Firmasından çıkan albümleri heyecanla karşısındakine anlatmaya başlar. Bir yazı ister, müzik yazarı yazısını yazar, plak firması sahibine gönderir, yazı ile ilgili firma sahibinden onay gelir ve 1-2 gün içerisinde yazı yayına verilir. Müzik yazarının hesap numarasına bu süreçte para geçmiştir bile. Peki , hangi müzik yazarları bunlar? Hepsi değil, bazıları… Sayıları 3’ü geçmez. Ama 1, 0'dan büyüktür.

Peki tüm bunların sonucunda ortada ne var? Şarkım tutar mı acaba ümidiyle yapılan hiçbir şeye benzemeyen şarkılar ve meşhur olurum ümidiyle piyasada kendine yer edinmeye çalışan şarkıcılar var. Son 10 yıl içinde pop ve rock türünde yapılmış şarkıları düşündüğümde kalitesi belirli bir seviyenin üzerinde olan 5 şarkıyı zar zor sayabilirim. Bu süre içerisinde üretilen şarkı sayısı belki 1000’lerle ifade edilirken 5 şarkı okyanusta bir damla olmaktan öteye geçmez.

Bu elbette benim fikrim. Yapılan şarkıları beğenenler mutlaka vardır. Kimsenin beğenisine karışamayız ama iyi ve doğru müzik diye bir gerçek ortadayken gördüğüm ve dinlediğim örnekler çok yetersiz.

SUÇLU KİM

Peki hal böyleyken dinleyicinin hiç mi suçu yok? Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de dinleyiciye ne verirseniz onu alırsınız. Dinleyicilerin beğenisini yönetmek öyle düşünüldüğü kadar zor bir şey değildir. Müzik konusunda algı yönetimi yapmanın çeşitli yöntemleri vardır. Bu yöntemler genelde de başarılı olur. Bu demek oluyor ki bazı müzik yazarları ile birlikte yapımcılar, şarkı sözü yazarları, besteciler ve şarkıcılar kalitesiz müziğin sorumlusudurlar. Çünkü üretim ve pazarlama aşamasında direkt etkilidirler.

Yıllardır müzik piyasası bu haldeyken corona sonrası konser başladığında yeni bir dünyaya uyanmayacağız. Müzik piyasasında her şey yine eski düzende devam edecek. Herkes menajerleri ve sponsorları aracılığı ile konser anlaşmaları yapmaya tüm hızıyla başlayacak. Corona ne zaman bitecek, konserler ne zaman başlayacak dertleri de bitmiş olacak. Bu süreçte kaç müzisyen veya kaç şarkıcı daha iyi ve kaliteli bir müzik üzerine düşünmüştür diye bir soru sorsam bu sorunun cevabı “hiç kimse” olabilir. Konser, para, klip üçgeninde oluşan düşünceler varken müzik üzerine düşünmeye ne gerek var?

Bu söylediklerim sadece pop müzik için geçerli değil. Rock, caz, klasik müzik hepsinde az çok bu durum var. Yukarıda yazdığım satırlar tüm müzik türleri için geçerli. Pop müziğin pastadan aldığı pay fazla olduğu için üzerinde en çok konuşulan tür olmuş durumda.

Bu süreçte ne ünlü cazcılar, ne ünlü klasikçiler gördüm aslında hiç yoktular...

Kaan Çağlayangöl

Odatv.com

Kaan Çağlayangöl arşiv