Kim bu aykırı adam

Dağıstan göçmeniydiler… İstiklal Savaşı gazi’si bir polisin oğluydu… Annesi, Nutuk’ta adı geçen Sıhhiye Onbaşı Mecbure… Ele avuca sığmaz bir...

Dağıstan göçmeniydiler…

İstiklal Savaşı gazi’si bir polisin oğluydu…

Annesi, Nutuk’ta adı geçen Sıhhiye Onbaşı Mecbure…

Ele avuca sığmaz bir çocuktu; askeri okula verdiler.

16 yaşında okuldan kovuldu; “mimlenmişti”; astsubay adaylarının eğitim için kullandığı Yavuz adlı geminin kamarasında Nazım Hikmet şiirleri okuyor, defterine yazıyordu!..

22 yaşındaydı…

Eniştesi Albay Cemal Akbay Seferberlik Dairesi Başkanı’ydı. Onun torpiliyle Ankara Kızılay’daki Tuna Caddesi üzerindeki (bugün Devlet Tiyatrosu olarak kullanılan) binada devlet memuru olarak çalışmaya başladı…

Tarih: 9 Kasım 1960…

Ankara Hanımeli Sokak’taki bir apartman balkonunda elinde teyp ve kablolarla görüldü. Komşular polise haber verdi. Yakalandı… “Hırsızım” dedi. İnanmadılar; çünkü ev, o dönemin en etkili isimlerine aitti. 27 Mayıs 1960’ta yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi Orhan Kabibay ile Orhan Erkanlı “lobi” çalışmaları için bu daireyi kullanıyordu!

Askerler işe el koydu. Ankara Soğukkuyu Askeri Cezaevi‘ne atıldı. Ağır dayaklar yedi. “Hırsız” olduğunda ısrar etti.

Ardından Ulucanlar Cezaevi’ne gönderildi. Suçu ağırdı; casusluk yapmak!..

Hapiste öğrendi ki; MBK Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel, 13 Kasım 1960’ta bildiri yayımlayarak MBK’nin çalışmalarının ülkenin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürecek duruma geldiğini, bu nedenle MBK’yi feshettiğini açıklamıştı. Yeni oluşturulan MBK’de 14 isim emekli edilerek yurt dışına gönderilmişti ve bunlardan ikisi, Orhan Kabibay ile Orhan Erkanlı idi!

Kabibay, Belçika’ya, Erkanlı ise Meksika’ya gönderilmişti.

MBK’deki operasyonun arkasında solcu Korgeneral Cemal Madanoğlu vardı!.. (Ne tesadüf: 1970’lı yıllarda Madanoğlu’nun yaptığı toplantıları Doç. Dr. Mahir Kaynak’ın gizlice teybe kayıt yapıp MİT’e servis ettiği ortaya çıkacaktı!)

22 yaşındaki genç tüm bu gelişmeleri hapiste sessizce takip ediyordu.

Bir gün…

Gülhane Askeri Hastanesi’ne ve ardından Numune Hastanesi‘ne götürüldü. Ve bir gün, bindirildiği cezaevi aracının İstanbul yoluna gittiğini anladı. İstikamet, Bakırköy Akıl Hastanesi idi.

Kimine göre, “birileri” casusluk cezasından kurtulmasının yolunu bulmuştu.

Kimine göre, gerçekten deliydi!…

Adı, “Deli Ünal” olarak kaldı…

SARHOŞ MSP’Lİ

Bakırköy Akıl Hastanesi’nde 5 yıl yattı. Çıktıktan sonra ne yapacağını bilemedi. Memurluktan atılmıştı. Sabıkalıydı iş bulamıyordu.

Tiyatrocu olmaya karar verdi. Çünkü “sahne tozunu” yutmuştu: Alkol sorunu nedeniyle Bakırköy Akıl Hastanesi’nde yatan, tiyatronun iki büyük devi Münir Özkul ve Yıldırım Önal ile Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Mürebbiye” adlı oyununu sahneye koymuşlardı. Yıldırım Önal yönetmendi; Münir Özkul “Bolulu Aşçı”, o ise kitaplara düşkün “Dehri Efendi”ydi. Başarılı olmuştu…

Bakırköy’den çıkınca tiyatrolarda oynadı. Tiyatro yöneticiliği, sinema işletmeciliği yaptı.

Yıl, 1969…

Ankara sanat camiasının geldiği “Şanso Panso” adlı meyhane açtı. Meyhanenin Bekir Coşkun, Mete Akyol, Örsan Öymen gibi gazeteci müşterileri de vardı.

Bir gün hayatı değişti…

“Kazanova” adlı pavyonda çalışan Satılmış, telefonla arayarak bir milletvekilinin zil zurna sarhoş olduğunu, hemen gazetecilere haber vermesini söyledi.

Milletvekili; Erbakan Hoca’nın partisi MSP’den şıh Muhyettin Mutlu idi.

O anda meyhanede bulunan foto muhabiri İsmail Parin‘i yanına alarak “Kazanova” pavyonunu gidip, MSP milletvekilinin sarhoş fotoğraflarını çekti.

Haber Günaydın gazetesinde manşetten verildi.

“Deli Ünal” o günden sonra gazeteciliği hiç bırakmadı.

O artık Ankara gazetecilerinin “Ünal Babası” idi…

HEP KOVULDU

Çetin Emeç döneminde Milliyet‘te çalışırken uyuşturucu operasyonuyla ilgili haber yazdı. Gözaltına alındı ve elindeki belgeleri parça parça yutarak kurtuldu.

Çetin Emeç haberle ilgili kendisini çağırıp -klasik huyuydu- kapıda bekletince odaya daldı. Emeç buna sinirlenerek “burası dingonun ahırı mı?” deyince, ceketinin düğmelerini çözerek, “Kimin ahırı olduğunu bilmiyorum efendim. Ben sizin odanız diye girdim” dedi ve tabii ki Milliyet’ten kovuldu…

Hürriyet, Sabah, Anadolu Ajansı, Türk Haberler Ajansı, Yeni Asır, Dünya, Vatan…

O hep kovuldu… 76 yıllık yaşamında kimseye boyun eğmedi. Haberlerinden taviz vermedi. Hapisler yattı.

Gün geldi; MİT peşine memur takıp -içinde önemli haberler bulunan- çantasını çaldı.

Gün geldi; 1978-81 yılları arasında uyuşturucu baronlarının hedefi olduğu için devlet koruması altında yaşadı.

“Güvenlik ve Yargı Muhabirleri Derneği”ni kurdu. Sürekli Basın Kartı sahibiydi.

Asistanı Deniz Bilgen Çakır’a 1991 yılına kadar anılarını anlattı. Orada bir bölüm var: “Soner, çalışıp, didinip durur. Gelir MSP’nin ya da Akıncılar’ın iddianameleri alır, gider. Gelir, Behçet Cantürk’ün MİT’teki ifadesini alır, gider….”

Harika bir arşivi vardı. “Erbakan” ve “Behçet Cantürk’ün Anıları” kitaplarımda bu belgelerden yararlandım.

MİT’çi Hiram Abas’ın yakın dostuydu; Doğan Yurdakul ile yazdığımız “Bay Pipo” kitabımıza çok kızdı.

Yüreği temizdi; sadece gazeteciler değil herkesin yardımına koşardı. Öyle ki:

“Çocukları Suç ve Suçlulardan Koruma Vakfı”nı kurdu.

“Gaziler Vakfı”nı kurdu.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Odatv.com

soner yalçın msp arşiv