Kendi kızını taciz eden "hatırlı" babanın dosyası için Erdoğan'a mektup

Müyesser Yıldız yazdı

Erdoğan geçen Perşembe Saray'da düzenlenen bir törende, kezzap atarak 20 yaşındaki Berfin'in yüzünün bir bölümünün yanmasına ve sağ gözünü kaybetmesine neden olan erkek arkadaşına sadece 13 yıl ceza verilmesine şöyle tepki gösterdi:

“Bir namussuz, bir alçak, kızımızın yüzüne kezzap atıyor. Mahkeme 13 yıl ceza veriyor. Kızımızın gözü gidiyor. Kanunun en yüksek oranı bu. Bunu da bizim getirdiğimiz söyleniyor. Ben de diyorum ki, 'Arkadaşlar, siz neden kanun diyerek bize böyle cevap yolunu buluyorsunuz?'. Ben hak, hukuk, adaletten bahsediyorum. Siz burada hakkı, hukuku ve adaleti arayacaksınız. Kendi kızının başına gelmiş olsa, kanunlara mı bakacaksın? Bu kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil, vicdanınızın sesine kulak verin.”

Erdoğan'dan 1 gün önce de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, aynı konuda Twitter hesabından bir açıklama yapıp, “Berfin Özek'in maruz kaldığı saldırının davasında 'kasten yaralama' suçundan ceza verilmesinin kamu vicdanını yaralayacağına inanıyoruz. Karara karşı 'kasten öldürmeye teşebbüs' suçundan cezalandırma istemiyle istinaf yoluna başvuracağız” demişti.

KÜÇÜK KIZIN DOSYASI

Hukukta, ülkeyi yönetenlerin boşluğa meydan vermeyecek kanunlar çıkarması ve bunların uygulanmasını sağlaması mı, yoksa kararlarda “Vicdan”ın mı esas alınması gerektiği; epeyce tartışılacak bir konu.

Ancak önümüzde tam da tüm “Vicdanları” ilgilendiren bir dosya var.

Aslında 5 yıldır neredeyse her aşaması birçok gazetede yazıldı, televizyonlarda anlatıldı.

Son olarak 3 gün önce T24'ten Gökçer Tahincioğlu, o vakitler henüz 7 yaşında olan kız çocuğunun babasının kendisini nasıl taciz ettiğini anlattığı çizimlerden bir kareyle bu dosyadan söz etti.

Olayı bir kez de biz özetleyelim:

Anne-baba 13 yıllık evliliklerin ardından 2014 yılında, “Kocanın eşine şiddet uygulaması, hakaret etmesi, onu sevmediği ve istemediğini söylediği” gerekçesiyle boşanır. 2 çocukları vardır. Velayet annede kalır, babaya da çocukları görme hakkı verilir.

Çocukların babanın yanında kalıp, döndüğü bir dönemde anne, küçük kızın bedenindeki morlukları fark eder. O güne kadar babasının, “Anneni öldürürüm” tehdidi nedeniyle konuşmayan çocuk, yaşadıklarını anlatır. Tacizlerin, kız çocuğu daha kreşe giderken başladığı ortaya çıkar.

Anne, hemen suç duyurusunda bulunur. Ancak Savcılık, “Delil yetersizliğinden” takipsizlik kararı verir. Sulh Ceza Hakimliğine yapılan itirazı da reddedilir.

Bu süreçte birçok çocuk izleme merkezi, üniversite, en nihayetinde Adli Tıp'tan raporlar alınır. Defalarca Savcılığa gidilir. Ancak, “Mükerrer suçlama” olduğu gerekçesiyle her defasında, “Kovuşturmaya yer yok” denir. Bunlara ilişkin itirazlar yine reddedilir.

Anne, Adalet Bakanlığı ve AKP Genel Merkezi dahil birçok kapıyı çalar. Nihayetinde 2 yıl sonra Adalet Bakanlığı, “Kanun yararına bozma” yoluna gider; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da müdahil olur.

Ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı baba hakkında iddianame hazırlar.

Küçük kızın defalarca ifadesi alınır... Yaşananları kaldıramadığı için 2 kez intihar teşebbüsünde bulunur... Antidepresan ilaçları kullanır... Bu arada anne, Ankara'daki bir mahkemeye başvurup, babanın çocuklarla görüşme hakkının iptalini sağlar...

3 yıl süren yargılama geçtiğimiz Temmuz'da sonuçlanır ve İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi oy birliğiyle babaya, zincirleme cinsel istismar suçundan 60 yıl 9 ay hapis cezası verir. Ceza, indirimle önce 50 yıl 7 ay 15 güne indirilir. Daha sonra da hapis cezasının 30 yıldan fazla olamayacağı gerekçesiyle cezanın 30 yıl olması kararlaştırılır.

Baba, hükümle beraber tutuklanır.

Hemen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi'ne itirazda bulunur. Hapiste 4'üncü ayındayken, İstinaf 20 gün gibi kısa bir sürede dosyayı görüşür ve hem yargılamayı durdurur hem de babanın beraatıyla birlikte tahliyesine karar verir.

Üstelik Yargıtay yolunu kapatarak!..

İstinafın gerekçesi, 2017'de KHK'da yapılan, “Daha önce takipsizlikle kapatılan dosyalarla ilgili dava açılabilmesi için sulh ceza hakimliğinden onay alınması gerekir” şeklindeki değişikliğe uyulmaması, yani Sulh Ceza Hakimliğinden izin alınmamış olmasıdır.

DEVLET Mİ DERNEK Mİ

Davanın 2017'den önce açıldığını hatırlatıp, böylesi kritik bir dosyada yargının “Jet hızıyla” çalışmasının sebebine ilişkin iddiaya geçelim.

İddia o ki, babanın avukatı İktidara yakın güçlü bir yardım derneğinin başkanıdır.

Ve küçük yaşta öksüz kaldıklarında kendisiyle birlikte kardeşlerine bakan, bu sanığın annesi olduğundan, “Vefa borcunu” ödemek istemektedir!..

Bir yanda babasının tacizine maruz kaldığı raporlarla tescil edilen küçücük bir kız çocuğu, öte yanda “Vefa borcu”...

Doğruysa, kabulü mümkün olmayan ne vahim bir tercih ve uğraş!..

Son duruma gelelim.

İstinaf'ın kararından sonra hem anne hem de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sulh Ceza Hakimliğine başvurarak, yargılama izni verilmesini istedi.

Aile Bakanlığı'nın “Katılan” sıfatıyla Mahkemeye gönderdiği dilekçede, kız çocuğunun yaptığı çizimler, ilgili kurumlardan alınan raporlardaki tespitler anlatıldıktan sonra İstinafın kararı şöyle eleştirildi:

“Her ne kadar kovuşturma aşamasında tespit edilmiş olsa da ceza soruşturması ve yargılama, gerçeğin ortaya çıkmasına hizmet ettiğinden, bu durumun hangi aşamada tespit edildiğinin bir önem arz etmeyeceği açıktır. Usule ilişkin hata yüzünden yok sayılan bir yargılama sırasında bilirkişiler tarafından yapılan incelemeler aynı sebeple görmezden gelinemeyeceğinden çocuğun el ürünü olduğu kabul edilen bu belgeler ve bilirkişi raporlarını yeni belge olarak kabulü gerekmektedir.”

Küçük kızın dosyası şu anda İstanbul Sulh Ceza Hakimliğinin önünde.

Devletin tüm çabasına rağmen burası da yargılama izni vermezse, göz göre göre dava düşecek... Kız çocuğu yaşadıklarıyla başbaşa kalacak...

Bir şey daha olacak; Baba belki de mahkemeye başvurup, yeniden çocuklarıyla görüşme hakkını elde edecek...

İşte annenin en büyük kabusu da bu!..

O yüzden Erdoğan'a bir mektup yazdı. 2 sayfalık mektubunu şu satırlarla bitirdi:

“Sayın Cumhurbaşkanımız sizden isteğimiz, kendi öz babasının istismarına uğrayan küçük bir çocuğun feryatlarını duymanız, bu uzun, yıpratıcı süreçte yargılamanın doğru ve hakkaniyetli bir şekilde yapıldığının temini konusunda gerekli ilgiyi gösterip, küçük bir çocuğun geleceği konusunda yardımcı olmanızdır.”

Sadece Savcılık ve mahkemeler açısından değil, Devlet açısından da büyük bir sınava dönüştüğü görülen bu davanın gerçekten “Hakkaniyetle” sonuçlanması dileğiyle...

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Kendi kızını taciz eden "hatırlı" babanın dosyası için Erdoğan'a mektup - Resim : 1

aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk arşiv