Katar’dan ilk şehit haberi geldi

Bugün Aydınlık Gazetesi’nde Doğu Perinçek’in ‘Türk Askeri Katar’da Olmalıdır’, ve niçin olmalıdır gerekçelerini de okuyunca, zınk diye kalakaldım...

Bugün Aydınlık Gazetesi’nde Doğu Perinçek’in ‘Türk Askeri Katar’da Olmalıdır’, ve niçin olmalıdır gerekçelerini de okuyunca, zınk diye kalakaldım.

Ne diyeceğimi şaşırdım.

Ben, kahve argosuyla, iyi bir ‘yancıyımdır’, bilmeyenler için tekrar edelim, yancılık bir kahve kültürüdür.

Şöyle olur, oyun oynayan dörtlünün yanına oturup oyunu ‘seyredenlere’ ve bu arada bedavadan çay kahve ayran içenlere ‘yancı’ denir, yancı masadan kalkarken, yine kahve kültürü gereği, nezaketen cebine davranır çayımı ödeyeyim, der, yine kahve kültürü gereği masadaki arkadaşlar müdahale eder, ‘olmaz hocam, ayıp olur, öyle şey olur mu, hesaba yazdık işte!’

Ancak ‘yancıların’ kahve kültüründe asıl önemi, seyrettikleri oyunda bir tarafı tutmaları, arada bir kendilerini tutamayıp oyuna müdahale etmeleri ve oyunun gerilimini artırıp çoğu zaman kavgaya sebep olmalarıdır.

Ben, kahve kültürü olan bir yazarım, otuz yıl aralıksız kahveye giderim, beni bilenler bilir, çoğu zaman ben kahveye gelmeden oyun kurulmuş olur, ve dışarda kalırsın, sana da kenardan oyunu izlemek düşer, şöyle olur, bir oyun biter, yenilen oyuncular kalkar ve ikinci oyuna oturabilme şansın doğar.

İşimin yoğunluğundan dolayı kahveye akşam dört beş saatlerinde ancak gelirim, yancılık şöhretim büyüktür, çünkü, hayatım boyunca hep ‘yenilenlerin’ tarafını tutarım, akşam evde rast gele tanımadığım takımların maçını dahi izlesem, şöhretli ve skor olarak önde olan takımı değil, gol yiyeni, fark yiyeni tutarım, ve ‘hadi aslanım’ diye gaz veririm.

Ve tabii kimi tutsam, oyuncu arkadaşlar ‘hocam dışardan karışmayın’ diye sinirlenirler, hatta oyun kızıştıkça dışardan müdahaleler oyunu bozar, otuz yıllık arkadaşın dahi seni şöyle tersler: ‘ya hocam ne karışıyorsun bırak kendi oynasın, iç çayını kalk, ne karışıyorsun…’

Yancılık karakteri ‘muhalifliğinizi’ coşturur, yancılık mesleğimiz, aslında sonucu belli ezen-ezilen, yenen-yenilen oyununa asla razı olmadığınız için, kazananları önceden belli bu çaresiz dünyanın varoluşuna karşı bir itirazımızdır.

Bu dünyanın daha yaşanılır ve daha anlamlı ve daha heyecanlı bir yer olması için yaşarız, altta kalanlar ezilenler susturulanlar hakkı yenenler nedense size çok daha yakındır çünkü siz de onlar gibi aynı ‘sahiblere efendilere oyunu önceden bilip kazananlara karşı’ bir kültürden gelmişsinizdir, hileli oynayanlara karşı, taş çalanlara karşı, kumpaslara karşı kendinizi hep yenilenin yanında bulursunuz.

Kahve-oyun kültürü argosunda bir de ‘çete’ ‘örgüt’ ‘teşkilat’ tabiri vardır, şöyle olur, şayet oyuncular rakiplerini yenmek için aralarında gizlice ve önceden anlaşmış ve kaş gözle birbirleriyle işaretleşiyorsa, bunlara ‘çete’ (örgüt-teşkilat) denir.

Oyun masasında teşkilat şöyle kurulur, kahveye sonradan gelmişsinizdir, arkadaşlarınız gizlice, gelin, Nihat’a bir oyun kuralım diye aralarında anlaşırlar ve size samimi ve masum şekilde ‘hadi Nihat ağbi bir oyun oynayalım’ derler, sen de kumpastan habersiz masaya oturursun, arkadaşların kendi aralarında anlaştığını aklının ucundan dahi geçirmezsin, ama oyna oyna oyna, hep onlar kazanır ve yenildikçe çileden çıkarsın.

Ve sen yenildikçe onlar güler, tabii ki bunca yılın arkadaşına göz göre ketenpere çekemezler, sadece ‘gülmek’ için eğlenmek için.

Yenilip masadan kalktığınızda kahvedeki diğer arkadaşlar da sizi kızdırmak için oyunu kim kazandı, diye sorar, siz de kendinizi savunmak için yine bir kahve argosu terimi: ‘örgüte düştük’ dersiniz.

Örgüte düştüğünüzü anlayınca ‘oynadığınız oyunun .mına koyum lan’ deyip kağıtları atarsınız, sizin sinirli halleriniz de arkadaşlarınızı bir kamera şakası gibi çok eğlendirir.

Şimdi meseleye geleyim de nasıl geleyim, şöyle, şimdi bir anti-emperyalist oyun oynanıyor, tabii siz de anti-emperyalistlerin yanındasınız, sonra, masaya oturuyorsunuz, bir el kağıt dağıtılır oyun döner sorun yok, ikinci el dağıtılır, kağıt döner sorun yok, ve ama…

Bir de bakmışsınız Katar’ın yanında ‘asker’ olmuşsunuz.

Katar’ı da tanıyorsunuz meşhur ‘el Sahip.’

Biz bu oyuna nerden nasıl geldik, biz altta kalan ezilen gariban egemenlere ve zenginlere karşı hakkını arayan, paraya zenginliğe değil bağımsızlığımıza ve itibarımıza çok önem veren insanlardık, ne oldu da ‘El Sahib’in yanında bulduk kendimizi.

Hayır, ben arkadaşsız yapamam, ben yine kahveme giderim, yine arkadaşlarımı bulur oyunumu oynarım, oyun kurulmuşsa yine yancılığıma soyunurum, o ayrı…

Kahve kültüründe bir de ‘kurulmuş kağıt’ tabiri vardır.

Şöyle, kağıt önceden ayarlanmıştır, bu yüzden, kağıdı kesmek, yani kesip karıştırmak şarttır. Diğer oyuncunun kağıdı kesmesi bir oyun kuralıdır, kağıt karıştırılmadan oyun oynanmaz.

Kahvede genellikle batak oynarız, üç tane batak oyunu vardır, biri 3-5-8, ki, dördüncü arkadaş bulunmadığında ya da dördüncü gelene kadar 3-5-8 oynanır. İkincisi eşli batak, ki, genellikle eşli batak oynarız, üçüncüsü, herkes kendine eşsiz batak…

Oyunun adı: Batak!

Meşhur Orta-Doğu Bataklığı.

Oturan kalkamıyor giren çıkamıyor!

Kim kiminkini tutmuş bilinmez.

Kağıdı kesip karıştırmak şansımız hiç olmamış, kağıt biz kahveye gelmeden önceden kurulmuş.

Birileri kağıdı yüzyıldır hiç kesmeden dağıtmış.

Kahve kültüründe bir de oyuna oturmadan üç-beş laf etmek hoş-beş kültürü vardır, oyuna oturmadan önce dünya ahvali günlük sorunlar konuşulur, naber nasıl gidiyon, sonra Tayyip Putin devam eder…

Kahveye de insanlar zaten birkaç laf etmek için çıkar…

İşte sabah okuyunca yazıyı, kafam karıştı…

‘Hocam, biz şimdi Katar’ı mı tutuyoruz?’

-Bak çekirge, biz anti-emperyalistiz.

- (eeee?),

-Amerika kime saldırıyorsa biz işte onunkini tutuyoruz?

-Hocam, emin misin, bence bu kağıt karıştırılmamış.

- Kardeşim kendine anti-emperyalist diyorsan bu oyunu oynayacaksın, kes şu kağıdı.

-Hocam bu kağıt kurulmuş olmasın…?

-Kardeşim, sen anti-emperyalist değil misin, başka seçeneğin mi var, dağıt şu kağıdı!

-Hocam, kim altta kim üstünde anlayamadım, kimi tutacağımı şaşırdım…

-Anti-Emperyalist isen Katar’ın yanındasın, otur oyna oyununu…

-Hocam, içtiğim çayı hesaba yazmayın, ben kendim öderim.

Nihat Genç

Odatv.com

nihat genç odatv arşiv