Katar’a satışın şifreleri

Aman Katar'a ve de “fillerin büyüklüğüne” dikkat...

Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Al-Sani'nin dün imzaladığı 10 anlaşma tartışılıyor.

Daha önce de Katar'a Tank Palet Fabrikası, Kanal İstanbul başta olmak üzere çok sayıda arazi satılmıştı.

Dünkü anlaşmalar kapsamında ise Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk hissesi Katar'a satıldı. Ayrıca İstinye Park, Antalya Liman İşletmeleri hisselerinin devri öngörüldü.

İktidar cenahının, Türkiye-Katar ilişkisinin daha da güçlenmesi olarak değerlendirdiği bu satışlara CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Oldu olacak, Türkiye'nin tapusunu da Katar'ın üstüne yapın” sözleriyle tepki gösterdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da şunları söyledi:

“Borsa İstanbul'un yüzde 10'unu kaça sattınız, bilinmiyor. Ne oluyor bu Katar aşkı? Bir kalemde 90 milyon dolar Katarlı şirketin borcunu sildiler. Her şey satılıyor, yarın öbür gün, ‘Saray'ın yarısını sattık Katarlılara.’ derse kimse şaşırmasın.”

ABD VE İSRAİL KATAR'DAN NE İSTİYOR

Ankara'nın hem ABD hem AB ile ilişkilerinin bozulduğu bu dönemde Türkiye-Katar ilişkileri nereye gidiyor, gidebilir?

Bilindiği gibi, 2017 yılından beri Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkeleri Katar'a ambargo uyguluyor. ABD de bu anlaşmazlığın çözülmesi için çalışıyor. Körfez ülkelerinin ambargoyu sonlandırmak için koştuğu 13 şart arasında ise Türkiye'nin Katar'daki askeri üssünün kapatılması da var.

İşte bu tabloda, geçtiğimiz Eylül-Ekim aylarında şu gelişmeler yaşandı:

14 Eylül'de ABD Dışişleri Bakanlığı'nda ABD-Katar Stratejik Diyalog toplantısı gerçekleştirildi. Toplantının açılışında konuşan Pompeo, Trump yönetiminin Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın çözülmesini istediğini ve Katar'a uygulanan ambargonun kaldırılması konusunda umutlu olduğunu belirtip, “Körfez'deki çatlağa bir çözüm bulmanın zamanı geldi de geçiyor” dedi.

18 Eylül'de Washington'da ABD-Katar Askeri İstişare Komisyonu toplantısı yapıldı. Katar'a 26 milyar dolarlık askeri satış programının ele alındığı bu toplantıdan sonra Pentagon, “iki ülkenin işbirliğinin, bölgedeki terörle mücadele faaliyetlerine önemli katkı sağladığını” bildirdi. Pentagon'un açıklamasında, şunlar da vurgulandı:

“ABD, Katar'ın Amerikan kuvvetlerine ev sahipliği yapma konusundaki istekliliğini memnuniyetle karşıladı ve iki taraf, ülkedeki Amerikan üsleri için yapılması planlanan iyileştirmeleri ele aldı.”

Aynı gün ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Arap Körfezi işlerinden sorumlu Bakan Yardımcısı Vekili Timothy Lenderking, Katar'ı yabancı ülkelere savunma ticaretinde ve güvenlik işbirliğinde fayda sağlayan “NATO üyesi olmayan önemli müttefikler” (MNNA) statüsüne eklemeyi planladıklarını duyurdu.

7 Ekim'de Erdoğan Katar'a gitti. Bu ziyaret sırasında, İngilizce yayın yapan The Peninsula Gazetesi'ne gazetesine verdiği demeçte, Türkiye ile Katar arasındaki askeri, güvenlik ve savunma sanayii alanındaki ortak projelerin, ikili münasebetlerin omurgasını oluşturduğunu, Türk-Katar Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’nın iki ülke arasındaki kardeşlik, dostluk, dayanışma ve samimiyetin timsali olduğunu anlatıp, şu mesajları verdi:

“Üssümüzle ilgili menfi propaganda yayanlar, kesinlikle iyi niyetli değildir. Türkiye askeri varlığıyla sadece kardeş Katar'ın değil, bütün Körfez bölgesinin istikrarına ve barışına hizmet etmektedir. Kaos hesapları yapanlar dışında hiç kimse, Türkiye'nin ve Türk askerinin Körfez bölgesindeki mevcudiyetinden rahatsız olmamalıdır. Türkiye ve Türk Milleti olarak 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Katar'ın ülkemizle sergilediği dayanışmayı asla unutamayız. Bizler de Katarlı kardeşlerimize yönelik haksız abluka ve yaptırımların boşa çıkarılması için her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz. 3 yıldır devam eden krizin bir an evvel çözülmesini temenni ediyoruz. Her türlü haksızlığa rağmen Katar'ın ablukadan güçlenerek çıktığını görmekten de büyük bir memnuniyet duyuyoruz.”

Erdoğan'ın bu mesajlarına, Türkiye düşmanlığı ile bilinen ve ABD-İsrail ekseninde hareket eden Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dışişleri Bakanı Enver Gargaş'dan tepki geldi. Gargaş, Katar'daki Türk Ordusu'nun Körfez bölgesinde “istikrarsızlık unsuru” olduğunu ve olumsuz kutuplaşmaya yol açtığını öne sürdü.

27 Ekim'de de İsrail İstihbarat Bakanı Eli Cohen, ABD’de 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinden sonra Suudi Arabistan ile Katar’ın da aralarında bulunduğu 5 Arap ve İslâm ülkesiyle daha ilişkileri normalleştirme anlaşmasına varmak için müzakereleri yoğunlaştıracaklarını söyledi.

İngiliz Financial Times (FT) Gazetesinin Dış Haberler Editörü David Gardner ise Ekim sonunda Erdoğan-Macron ve Türkiye-Rusya ilişkileri üzerinde yaptığı değerlendirmede, Türkiye'nin çıkarlarının Ortadoğu'da sadece Katar'ın çıkarlarıyla uyumlu olduğunu vurgularken, şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:

“Bu ittifak buharlaşabilir. Zira ABD, Katar'ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkilerini düzeltmek için yoğun şekilde çalışıyor. Bu iki ülke de Sayın Erdoğan'a daha da düşmanca bakıyor. Üstelik Türkiye'nin ekonomisi zayıflıyor, para birimi değer kaybediyor. Bu sorunlarla boğuşan Türkiye ile sadece Avrupa ve Rusya'yla değil ABD'yle arasında da gerilim artıyor. Özellikle de Ankara'nın Rus S-400 füzelerini, konuşlandırmasının başlangıcı olarak denemesinden sonra. Eğer ABD'de önümüzdeki hafta yapılacak başkanlık seçimlerinde Sayın Trump Demokrat Joe Biden'a kaybederse, bu deneme daha da kırmızı bir çizgi olarak görüleceğe benzer. Çok fazla kırmızı ışık yanıp sönüyor.”

“DEVEDEN BÜYÜK FİL VAR”

Türkiye-Katar arasındaki dünkü anlaşmalara dönersek;

Erdoğan, sosyal medya hesabından şunları yazdı:

“Bugün Katar Emiri, değerli kardeşim Temim Bin Hamad El-Sani ve heyetiyle oldukça verimli görüşmeler gerçekleştirerek bir dizi anlaşmaya imza attık. Güçlü gönül bağlarıyla ayrılmaz bir bütün olduğumuz kardeş Katar halkıyla dayanışmamızı her alanda güçlendirerek sürdüreceğiz.”

8 Ekim'deki, Anadolu Tersanesi tarafından Katar Donanması için inşa edilen silahlı eğitim gemilerinden ilki olan Al-Doha'nın denize indirilme töreninde de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, şöyle konuşmuştu:

“Katar’la ilişkilerimiz her alanda mükemmel ve örnek bir seviyede bulunmakta. Her iki ülke, bölgesel konularda yakın bir işbirliği ve eşgüdüm içerisinde tek yürek, tek yumruk olarak hareket etmektedir. Şu gerçeğin altını bir kez daha çizmek istiyorum ki, Türkiye olarak kendi güvenliğimizi nasıl görüyorsak, dost ve kardeş ülke Katar’ın güvenliğini de aynı şekilde görüyor ve önemsiyoruz.”

ABD, İsrail ve Körfez ülkelerinin neyin peşinde olduğunu aktardık.

Hemen burada, Tank Palet Fabrikası'nın Katar'a satışı sürecinde, satışa itiraz edenler ile bir devlet yetkilisi arasındaki konuşmadan söz edelim.

Satışın sakıncaları tek tek dile getirilir; ama yetkili her defasında, “Deveden büyük fil var” diyerek, konunun kendilerini aştığını ima eder.

Diyeceğimiz; sadece Abdullatif Şener, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve son olarak Bülent Arınç, İhsan Arslan gibi “dava arkadaşları” değil, “FETÖ”, PKK, Obama, Trump, Rusya, AB tarafından bu kadar “kandırılmışken”, aman Katar'a ve de “fillerin büyüklüğüne” dikkat!..

Katar'a böylesine yakınlık duyuluyor ve güveniliyor ise; KKTC'yi tanımasını geçtim, en azından Rum kesimi ile petrol/doğalgaz arama anlaşmasını iptal etmesi istense, anlamlı bir samimiyet testi olmaz mı?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Katar’a satışın şifreleri - Resim : 1

Müyesser Yıldız Katar arşiv