Kapitalizm değişiyorsa Marksizm de değişmelidir

Eleştirel Teori’de her şey akar Akamayanlar ise yosun tutar! Bazı yazılarımla ilgili ilginç tartışmalar yaşanıyor. Daha da yaşanacak. Çünkü ezber...

Eleştirel Teori’de her şey akar

Akamayanlar ise yosun tutar!

Bazı yazılarımla ilgili ilginç tartışmalar yaşanıyor. Daha da yaşanacak. Çünkü ezber bozuyorum. “Her şey bu kitabın içinde, onun ağzından çıkan kanundur” kolaycılığına sığınan kimi tutucu beyinlere, köktencilikte sağda veya solda gözükmenin aslında aynı şey olduğunu hatırlatmaya çalışıyorum.

Biliyorsunuz, Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori diye bir felsefî ekol var. Tarihçesini ve çıkışını anlatmak uzun sürer. Önemli olan farkı, bu ekol, teoriyi geleneksel yaklaşımlardan farklı bir şekilde inşa eder. Teori kurgusunda insanî, tarihsel ve sosyal bir yön bulunduğunun altı önemle çizilir. Değerler ve normlardan, zamandan ve deneyimlerden bağımsız inşa edilmesinin imkânsızlığı vurgulanır.

Muhafazakâr ve gelenekçi teoriler, bu düzeni iyileştirmeyi amaçlarken, eleştirel teorisyenler bu düzenin içinde sorunlu gördükleri sosyal ve tarihsel süreçlere ve olgulara dikkati çekerler.

Eleştirel Teori’ye göre siyasi, ahlâkî ya da ideolojik - bilgi tarafsız olamaz. Çünkü tüm bilgiler, onları var eden gözlemcilerin sosyal ilgi alanlarına yansıyan şeylerden oluşur. Sosyal bilimcilerin bakış açılarına göre üretildikleri için her zaman önyargılıdırlar.

Hegel, Marks ve Freud’dan etkilenen… Adorno, Horkheimer, Marcuse ve Habermas gibi isimler yetiştiren Frankfurt Okulu, neo-marksist çerçeve içinde kalmış ve/fakat gerektiğinde en ağır eleştirilerini de pratikteki marksizm uygulamalarına yöneltmiştir.

“MARKSİZM’İN, ÇAĞDAŞ KOŞULLAR ALTINDA YENİDEN İNŞASI GEREKİR!”

Eleştirel teorisyenler, kapitalizmin son derece hızlı bir biçimde değişmesinden dolayı, Marks’ın 19, yüzyıl kapita­lizmiyle ilgili eleştirisinin çerçevesi içinde kalmanın imkânsız olduğunu savunmuşlardır. Marksizmin çağdaş koşulların ışığı altında yenilenmesinin ya da gerekiyorsa yeniden inşa edilmesinin de kaçınılmazlığı üzerinde durmuşlardır. Marks’ın eleştirel yönteminin, öğretisinin içeriğinden daha çok önem taşıdı­ğı görüşünü benimseyerek, Marks’ın eleş­tirel yöntemini ‘Eleştirel Teori’ şeklinde yorumlamışlardır.

Eleştirel Teori’ye göre, insan, insan varlığı olduğu için, ras­yonel düşünme yeteneğine sahiptir. Öyleyse rasyonel bir toplum, tüm üyelerinin çevrelerini yaratmak ve dönüşü­me uğratmak için yaratma ve dönüştürme sürecine fiilen ve bir bütün olarak katılan bir toplum ol­malıdır. Batılı modern kapitalist top­lum, kimi toplumsal kesimleri ekonomik ve politik katılımın dışında bırakan, ya da diğer bir deyişle bir ta­kım toplumsal grupları sistematik bir tarzda tahakküm altına alıp güçsüzleştiren irrasyo­nel bir toplumdur.

Eleştirel Teori, yüklendiği varolan yapıları eleştirme görevine ek ola­rak, insanın özgürleştirilmesi için radikal bir top­lumsal değişmeyi başlatma amacı güder. Eleştirel Teori, insanın, varolan toplumsal düzenin ihmal ettiği potansiyelle­rini ortaya çıkarma iddiasındadır. Frank­furt Okulu düşünürlerine göre, Eleştirel Teori, aydınlanma’nın veya pozitiviz­im’in tek yanlı akılcılığının sınırlı kaynakla­rından daha fazlasına ihtiyaç duyar. Sanata, ütopik düşünceye, fantazi ve hayal kurmak gibi insanın bastırılmış güçlerinin, varolan toplumsal düzen tarafın­dan ihmal edilmiş potansiyellerinin su yü­züne çıkarılmasını hedefler..

MARKS’IN DÜŞÜNCELERİNİN FOSİLLEŞTİRİLMESİNE REDDİYE

Eleştirel Teori, ütopik düşünce geleneğin­den koparak, pozitivizmin olumsuz etkisi altında kalan ortodoks marksizm’i de, yani Marks’ın düşüncelerinin fosilleştirilmesi iş­lemini de şiddetle eleştirir. Eleş­tirel teorisyenler, determinist bir toplum bi­liminin kapitalizmin temel yasalarını saptayacağı ve onun gelecekteki çöküşünü tahmin edebileceği anlayışının, doğudaki Stalinizm’in ve batıda da Stalinizm’e sadık komünist partilerin büyük yanlışlarının en önemli kaynağı olduğu şeklindeki sert ve ağır eleştiriyi çekinmeden dile getirmişler­dir.

Eleştirel Teori’yi benimseyen düşünürlere göre, tarihsel maddeciliğin bilimsel statüsü ya da pozitivizm kaynaklı bilimsellik iddia­sı… Ahlâkî ve siyasi konuları teorik ya da tek­nik uzmanlıkla ilgili konulara dönüştürmek suretiyle, parti liderleriyle entelektüellerini eleştiriden korumaya ve Bolşevik Partisi’nin mer­keziyetçiliğini haklı göstermekten başka bir işe yaramamıştır.

Sevgili Dostlar… Sol Düşünce ile ilgili yazılarımda, ben, bunları anlatmaya çalışıyorum. Rasyonelliğin, formel kalıplaşmış mantık değil, hiç durmadan akıp giden ve hiç durmadan değişen ve yenilenen tez+antitez=sentez=yeni tez, yani diyalektik süreç olduğunun altını çizmek istiyorum. Hepsi o kadar.

İNTERAKTİF SOHBETLER

Misafir – tatar: Teşekkür ederim, Tatar Kardeşim. Ama ne yazık ki ezberler kolay kolay bozulmuyor.

Misafir – Kubilay: Mesajınız üzücü. Çünkü bağışlayın ama, seviyesi bayağı düşük. Suudi yobazları ve Sünni Siyonistler’i ne zaman rehabilite ettim, ben de bayağı merak ettim. Eskiden bu tür halüsinasyonlara rüyet denirdi. Yani gündüz gözüyle rüya görmek. Herhalde siz de bu gruptansınız.

Marks ve Engels düşmanlığı yorumunuz, darılmayın ama tek kelime ile gülünç. Hayatım boyunca siyasete atılmak gibi bir arzum olmadı, hiç merak etmeyin bundan sonra da olmayacak.

Bu maske olayı ise komediden beter bir gönderme. Bakın dostum. Bende maske filan yok. Hiçbir zaman da olmadı. Adım belli, sanım belli. Yaptığım şeyler ortada. Siz ise meçhûller âlemindensiniz. Kim olduğunuzu bilmiyorum, maskeniz var mı yok mu, onu da bilemiyor-göremiyorum.

Mehmet Altan benzetmeniz ise tek kelime ile ayıp. Ayıp ve yakışıksız. İmamlarla hiçbir ilgim olmadığı gibi, Mehmet Altan’la tek ortak noktamız da, sanırım olsa olsa, aynı güneş altında ısınmamız olsa gerek.

Misafir – demarkaj: Sayın demarkaj… Herhalde Alev Alatlı’nın Safsata Kılavuzu’ndan seçtiniz bu Argumentum ad İgnorantiam yakıştırmasını. Eh izninizle ben de cevap hakkımı kullanayım. Kitabı biraz daha karıştırın. Bulacakınız. Sizin yapmaya çalıştığınız şey’e de Ad Hominem denir. Yani adam karalama safsatası. Açalım: Belirli bir kişinin, burada ben oluyorum, eleştirinin, herhangi bir konudaki duruşu yerine şahsına yöneltilmesidir. Bir argümana cevap verirken, argümanı eleştirmekten ziyade, argümanı ortaya atan kişiyi gündeme getirerek fikirlerini çürütmeye çalışmaktır. Önerme yerine, önerme yapan kişiyi tartışma konusu haline getirmektir.

Böyle bir tavır takınmaya ihtiyacınız olmadığını düşünüyorum. Bu kişisel saldırı dışında, diğer fikirlerinizin çoğuna katılıyorum. Selamlar.

Misafir – Memduh: Güzel sözler… Güzel de Memduh Kardeşim, Marks’ın hayatı pek de kısacak değildi, 68 yıl yaşadı. Bunun yaklaşık 34 yılını da Londra’da geçirdi.

Fazla abartmayın. Akıl büyüklüğü de, Doğu’nun yoksul çamurlu suları ile değil, Scotch viskileri ile beslendi.

Misafir – Nuran: Korkarım, nerelerde olduğumuz belli.

Misafir – zincirkıran: Sevgili Dostum, yeri geldiğinde Marks’ı, yeri geldiğinde Marksizm’i, yeri geldiğinde de kendi kendimi de eleştiririm. Bulunduğum nokta, Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Teori aşamasıdır. (Bugünü yazıda anlatmaya çalıştım.)

Dikkati çektiğiniz noktaların çoğuna katılıyorum.

Misafir – Sakarya: Bana göre, mükemmel saptamalar. İzninizle, yazınızın altına ben de imzamı koyuyorum.

Misafir – Paratoner: Üç imza ettik. J

Misafir – koro: Doğrusu, Doğulular’ı nereden ve nasıl bilebiliyor, benim bu konuda ciddi şüphelerim var.

Misafir – ali: Ali Bey, nazik üslûbunuza teşekkür ederim. Ben de aynı şekilde cevap vermek isterim. Gerçekten de hayatım boyunca bir şeyler okumaya çalıştım. Söz gelimi Das Kapital’i Almanca orijinalinden okuduğumda, henüz 19 yaşındaydım

Keşke gözlerim bulanık, kafam da karışık olsaydı. Sanırım, aramızda önemli bir birikim ve değerlendirme farkı söz konusu. İyisi mi, bu irtifa farkının düş kırıklığı yaratmaması için, bundan sonra gerçekten de beni okumamanızda yarar var. Saygılar.

Misafir – Anıl: Görüşünüzü saygı ile karşılıyorum.

Figul: Aynı kanıdayım.

Misafir - OMURGALI OLMAK: İzin verirseniz, mesajlarınıza sırası ile cevap vermeye çalışayım. Doğulu toplumlarla ilgili yaklaşımınıza kısmen katılıyorum. İkincide sertleşmeye başlamışsınız. Cevabı, Misafir figül versin.

Üçüncü mesajınız zehir zemberek. Mustafa Suphi, Sovyetler’deki yıllarında Sultangaliyev’in genel sekreteri, yardımcısıydı. Sonuna kadar da Galiyevci kaldı. İçi boş göndermesi, Karacaoğlan-Pir Sultan benzetmesi… Bana göre, talihsiz tepkiler… Stalin konusunda sizinle aynı doğrultuda düşünüyorum.

Bundan sonraki mesajınız, en hafif ifadesi ile bayağı yakışıksız olmuş. Küçük beyinler… Salakça makaleler… Zerzevat… Çok eleştirdiğimiz bir siyasinin üslubuna birebir benzediğinizin bilmem, farkında mısınız?

Hele hele sakal… Gerçekten kutluyorum. Dehşete kapıldığımız o korkunç tarzı aynen kapmışsınız.

Misafir - muğlak olmuş: İyi ve üzerinde durup tartışılması gereken bir mesaj. Teşekkür ederim. Kısa olmak zorunda olan bir makalede, biraz yüzeysel kalınması doğaldır diye düşünüyorum

Halit Kakınç

Odatv.com

halit kakınç marksizm eleştirisi arşiv