Kapalıyken açılanlar çoğalıyor

Asiye Güldoğan yazdı

Bazı arkadaşlar genelde Edirnekapı Kariye, At Pazarı veya Süleymaniye’deki sayısı günden güne çoğalan deniz manzaralı kafeleri mesken tuttukları için arada ben de oralara gidiyorum. Kariye’nin sakinliği, yeşilliği, kasaba havası hoşuma gidiyor. At Pazarı’ndaki kafeler de başka bir alem, her meslekten arkadaşlar orada ülkeyi kurtaran konuşmalar yapıyor. Elbette çoğu mesleğine devam eden veya bırakmış olan gazeteciler. Tabii Süleymaniye’deki deniz manzaralı kafelerde de başka bir dünya var.

Kolumdaki çatlaklık yüzünden bu sene neredeyse oralara gitmem mümkün olmadı. Ancak birkaç kez bazı arkadaşları Kadıköy sahiline yakın Mühürdar caddesindeki kafelere davet edebildim.

Arkadaşlar görüşmediğim süre içerisinde yeni mekanlar edinmişler. Taksim’de ve Karaköy’deki mekanlara daha çok takılıyorlarmış. Karaköy sahilindeki iskelenin karşısında yer alan dört katlı bir kafeye çağırdılar bu sefer. Vapurdan inmeden bile görebilirmişim kafeyi, balkon demirlerinde mavi beyaz can simitleri varmış.

Kadıköy’den Karaköy’e vapurda yol alırken açık alanda oturduğum yerden denize, Kız Kulesi’ne, Boğaz Köprüsü’ne, karşıda görünen Beşiktaş’a, Karaköy’e, Galata kulesine bakarken, yolcuların çoğu doların yükselişinden, hükümetin garip bir şekilde sessiz kalışından, ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’yi hedef alışından bahsediyordu. “Bu sefer battık anasını satayım” diyen de vardı. “Tayyip ne yapar eder, bu krizi de kazanca dönüştürür” diyen de. “Şu papazı verseydik de ABD ile papaz olmasaydık, paramızda bu kadar değer kaybetmeseydi” diye konuşanlar daha çoktu. Ama yolcuların çoğu konuşmalara dahil olmadan, vapur yolculuğunun keyfini çıkarıyor görünüyordu.

KARAKÖY’DE BİR KAFE

Karaköy iskelesine yanaşırken, sahilde kafelerin önünde yerde oturan bir adamın çaldığı saksafon sesini duyuyorduk. Kafe gerçekten de daha vapurdayken balkon demirlerindeki cankurtaran simitleriyle kendini gösteriyordu. Dördüncü katın balkonunda oturan arkadaşları bile fark etmiştim. Ben görmeyeli Karaköy sahili çok değişmiş, sahil boyu kafeler sıra sıra dizilmiş. Hem sahil yolu, hem de kafeler, dükkanlar tıklım tıklım doluydu.

Kalabalığın arasından geçip kafenin dördüncü katın balkonundaki arkadaşların yanına çıktım. “Kolun nasıl oldu, artık iyi mi, çok geçmiş olsun” sözleri arasında Eminönü’nü, Topkapı Sarayı’nı karşıma alarak oturdum. Merve ile Sibel’e “Size de geçmiş olsun,” dedim. Merve bir gazeteden, Sibel bir yayınevinden dolar krizi nedeniyle işten çıkarılanlar arasındaydı.

Hatice, Nilay, Mustafa, Tuğçe ve nişanlısı Mert ile toplam sekiz kişiydik. Kaan, Pervin ve Nazmiye daha gelmemişlerdi. Beyazıt’a takılmışlar, oradan tramvaya binip geleceklermiş.

Masadaki konu, vapurda konuşulan dolar krizi olabilir diyordum ama değilmiş. Mustafa Ayşe adında bir öğretmenin “kapalıyken açılmasından” bahsediyordu. Ayşe’nin kendisi gibi öğretmen eşi Fetö’den soruşturulduğu için görevinden uzaklaştırılmış, Ayşe boşanmış, boşanır boşanmaz da açılmış. Şimdi instagram’da eski kapalı resimlerin hepsini silmiş, baya baya açık resimlerini paylaşıyormuş.

Bu konu ben gelmeden önce Merve’nin arkadaşı Arzu’nun kapalıyken açılmasından bahsetmesiyle gündeme gelmiş. Arzu gazeteye girdiğinde kapalı bir kızmış. Katkıda bulunduğu Kitap ekinde hep solcu yazarlarla röportaj yapmaya çalışmış. Seküler bir entelektüel imajı vermeye özen gösteriyormuş. İnstagram hesabında sol kesimden yazarlarla, en çok da pek çok yazarın menejerliğini yapan bir kadınla çekildiği resimleri, yabancı kitapları paylaşıyormuş. Kendisi açık olan Merve, “Bizim tarafın insanlarında sol kompleksi var ya, bu kızın yöneticiler tarafından yolu açıldı, gazete ve dergiye de bir şeyler yapmaya başladı” diyordu.

Sonra Arzu manto filan gibi kıyafetleri bırakmış, sadece başı kapalı ama diğer yerleri açık olmuş. Daha sonra iyice açılmış. İyice açılınca onu gazete bünyesine almışlar. Fakat geçmişte “Zaman gazetesinde çalıştığı ortaya çıkınca” bir panikle uzaklaştırmışlar.

“Ne kadar ilginç” dedi Nilay, “Benim de bir tanıdığım sonradan açıldı. Onun da babası FETÖ’den dolayı ihraç oldu. Sanırım 'FETÖ ile bir bağım yok demek için' böyle abartılı bir yola giriyorlar.”

“Ya hepsi FETÖ’den mi bilmiyorum ama aslında son dönemlerde kapalıyken açılma furyası var” dedi Merve. “Mesela Meryem Gayberi eskiden baya kapalıymış, o da sonradan açılmış. Bir zamanlar eşiyle Milli Gazete’de çalışırken kapalıymış, Sabah’a geçince açıldı diyorlar.”

HOCAEFENDİ OLMASAYDI ULUSALCI OLURDUM

Mustafa araya girdi:

“Meryem Milli Gazete’de çalıştı mı bilmiyorum ama FETÖ’nün Rotahaber’inde çalıştığını biliyorum. Ünal Tanık’ın iki Meryem’inden biriydi. Diğer Meryem, Meryem Aybike Sinan. Şimdi Türkiye gazetesinde yazıyor sanırım. Her ikisi de Ünal Tanık’ın gözdelerindendi, özel toplantılarda bir araya geliyorlardı. Zamanında Fetö’yü çok övdüler. Hatta Ünal Tanık’ın Haber7’den rotahaber’e taşıdığı Meryem Aybike Sinan, 'Hocefendi olmasaydı ben ulusalcı olurdum' diye bir yazı yazmıştı. Başka bir yazısında da, sokaklarda gördüğü serseri tipli gençler için 'Cemaat bu çocukları alsın lütfen' diyordu.”

“FETÖ’den sıyrılma adına gerçek ya da.taktiksel bir kıyafet değişikliğine gidenler, yeni imaj edinme, 'başka türlü görünme gayretinde' olanlar vardır mutlaka. Onlara bir şey demiyorum ama yine de siz ne derseniz deyin kapalıyken açılma furyası var yeni dönemde” diyerek görüşünde ısrar etti Merve. “Ben Arzu’ya neden açıldığını sordum, ‘kendimi böyle rahat hissediyorum’ dedi. ‘Ailen, çevren bir tepki gösterdi mi?’ dedim. ‘Hayır, saygı duydular. Bir babaannem hoşlanmadı. Gazetedeki arkadaşlar da anlayışlı karşıladılar, hatta erkekler daha çok ilgilendiler benimle.’ dedi. Buyurun.”

Tuğçe güldü:

“Olmak istediği gibi olmuş, çok da yadırgamamak lazım. Açılmak isteyen açılır, kapanmak isteyen kapanır.”

“Ay bu sizin hoşgörünüze de aklım almıyor” dedi Merve biraz kızarak. Bana döndü. “Sen ne diyorsun?”

“Bu hoşgörü meselesi ayrıca irdelenmesi gereken bir konu ancak 'iki yüzlülük yapmaktansa' açılsın bence de” dedim. “Tuğçe’nin de dediği gibi olmak istedikleri gibi olsunlar diyorum bende. Gençliğinde FETÖ yurtlarında kalan, çok güzel kız olduğu için cemaat abilerinin evlilik kataloglarında yer alan ama bunları reddeden Meltem diye bir tanıdığım var. Okurken yurtlarında kaldı ama hiç FETÖ’cü olmadı. FETÖ olayları henüz başlamamışken, 2010’da filan 'bu Fethullahçılar kadar zararlı, menfaatçi, iki yüzlü, sinsi bir topluluk yoktur' derdi, Ak Parti’ye de hiç oy vermedi. Atatürk’ü çok seven, Atatürk’le ilgili paylaşımlar yapan başörtülü bir kızdı. Çocuğu altı yaşına gelince özel okullara öğretmenlik için müracaat etti bir yıl boyunca ama kabul edilmedi. Sonra bu Meltem açıldı ve bir okulda göreve başladı. 'Açılınca ilk müracatımda aldılar beni' dedi. Bu yüzden mi diye sordum. 'Biraz öyle, biraz da yurtlarda kaldım belki bir şey olur diye düşündüm. Ama asıl sebep örtülü olmamın gerektirdiği gibi yaşamıyordum ki zaten. Kendimi örtüye layık bulmadım, örtüyü gereksiz taşıyormuşum gibi hissedip rahatsız oldum. Açılınca rahatladım' diye anlattı değişimini. Sonra bir zamanlar 'şu başörtün olmasa ne güzel olur' diyen eşinden de boşandı, şimdi özgür özgür yaşıyor. Bu olaylar sosyolojik açıdan, psikolojik açıdan incelenmeli belki de.”

FETÖCÜ KOCAMDAN BOŞANDIM, O BİÇİM DE AÇILDIM

Ben bunları söyleyince bana gözlerini iri iri açarak bakan Merve elini salladı.

“Pes yani” dedi. “Gerçekten olağanüstü hoşgörülüsünüz!”

“Bir de açık olduğu halde çok inançlı insanlar var senin gibi” dedim. “Benim anladığım insanlar yönlendirmeyle, baskıyla değil de zaaflarıyla yaşamak istiyor. Bir zamanlar kapalı olanlarla açık olanlar arasında sert bir düşmanlık vardı. Biri diğerini 'örümcek kafalı, yobaz, böcek, çağdışı' görürdü, diğeri de onu 'cehennemlik, kafirlik' olarak değerlendirirdi. Her iki kesimde kendi ailesini, çocuğunu kendisi gibi yetiştirirdi. Şimdi istisnalar olsa da o sertlik ve bazı paranoyalar azaldı. Birbirlerini tanıyınca, yakınlık olunca bir hoşgörü ortamı oldu. Bir zamanlar itici gelen şeylere gözler alıştı belki de. Hayatın doğal akışında gidiyor her şey. Kaldı ki 'her iki tarafın araçları aynı' artık. Seküler bir kızla, kapalı bir kız arasında kafadaki örtü haricinde ne fark var? Aynı markaları giyiyorlar, benzer makyajı yapıyorlar, araba kullanıyorlar, ikisi de kulağında kulaklıkla dolaşıyor.”

“Bunlar tamam böyle de, açılınca şu Mustafa’nın bahsettiği Ayşe’nin yaptığı gibi kapalı resimlerini silip, instagram’da olabildiğince açık resim koymak ne demek ya? Bir de bunu FETÖ'cü kocasından boşanır boşanmaz yapması çok tuhaf, bu kadın öğretmen yani.”

“Bu zaten genelde öğretmenler de, memurlarda olan bir şey” dedi Mustafa. “Benim gözlemim “FETÖ’yle alakam yok, kocamı da boşadım, bak o biçimde açıldım” manevraları. Erkeklerden de kendini salan, içki içenler var, sadece kadınlar değil yani.”

Konu o kadar derindi ki, saatler sürdü konuşmamız.

Asiye Güldoğan

Odatv.com

Kapalıyken açılanlar çoğalıyor - Resim : 1

Kapalıyken açılanlar çoğalıyor - Resim : 2

asiye güldoğan odatv arşiv