Kafası karışık iki arkadaşım

Soner Yalçın yazdı...

Hafta sonu… Türkiye'nin önde gelen yerli üreticilerinden bir ailenin iki üyesiyle sohbet ettim. Ticari durumları bir süre önce sarsıldı, konkordato ilan etmek zorunda kaldılar.

Dediler ki:

-Kemal Derviş, Ali Babacan, Mehmet Şimşek döneminde işlerimiz fena sayılmazdı…

-“Berat Albayrak dönemiyle iflasa sürüklendik; dövizin artmasıyla üretim maliyetimiz çok arttı…

Sadece iş insanı arkadaşlarım değil; toplumdaki genel kanaat/inanış bu yönde. Toplumda insanları kendi isteği dışında düşünüp, istemediği şekilde etkilemek için yaratılan çaba ve gayrete algı oluşturulma denir.

Bu, bilgiye değil, duyguya dayalı düşünme biçimidir…

Arkadaşlarıma pek yanıt vermedim. Ülkemizde öyle duygusal tepkiler var ki, bunu yıkmak kolay değil. Örneğin, Osmanlı ekonomisini yıkıma sürükleyen, İngilizler ile yapılan 1838 Baltalimanı ticaret/“sömürge antlaşması” ve ardından gelen Tanzimat Fermanı hâlâ okul müfredatlarında “ilerici-olumlu” hareketler olarak okutuluyor!

Maliyesi, yüksek faizlerle dış borç almaya dayanan sistemi yıkmak isteyen Sadrazam Mahmut Nedim Paşa'yı devirmek için medrese öğrencileri Fatih ve Beyazıt meydanlarında gösteriler yaptı. Rusya'ya yakın dış politikası sebebiyle adına “Nedimof” denilen sadrazam görevden alındı ve borçlanma artarak sürdü…

Yüksek faizli dış borç ile yaratılan ithalata dayalı “yalancı baharlara” genellikle kandık. Batı'nın ve içerideki işbirlikçilerinin finanstan/kağıttan büyük kazanç sağladığı -Atatürk dönemi hariç- yaklaşık 200 yıllık sömürge sistemi hep sürdü gitti…

Sanayi ve istihdamı yok eden/ “kağıt sömürgesi” anlayışı iyi kavranmaz ise hatalı görüşler sürüp gider…

AH NE YAZIK

İki üretici arkadaşım, Babacan'dan Şimşek'e uzanan borçlandırma siyasetine nasıl kandı? Yüz yıllık şirketlerinin konkordato ilan etmesinin yapısal sebebini nerede arıyorlar?

İthalata dayanamayan Osmanlı tüccarlarından farkları olmadığını bilmiyorlar mı? İthal ürünlerle niye rekabet edemediler? Çeşitli sebebi var; ama temel neden şuydu:

Türk Lirası aşırı değerliydi!

Türk Lirası değerini kaybetmesin diye sürekli yüksek faizle dış borç alındı. Ki: Batı'da faizlerin çok düşük olması yüzünden yurt dışı para kaynaklarından rahatça alınan borçlar büyük cari açığa sebep oldu.

1 doların 1 TL'ye eşit olması hayaldi; henüz güçlü ekonomimiz yoktu çünkü. Bu, “eşit kur hastalığı” sürekli alınan borçla yapıldı. İthal ürünler ile yerli ürünlerin fiyatı eşitlendi. Ve devreye reklam vs. psikolojik etkiler girince tüketici, ithal markalara yöneldi.

Çin tersini yaptı; ucuz mal üretimiyle dünyanın büyük ekonomileri arasına girdi.

Gerçekle yüzleşmeliyiz; Türk Lirasını alınan dış borçla değerli yapmaktan vazgeçmeliyiz.

Yaşıyoruz; TL gerçek değerini bulunca ithal ürünlerin tüketimi azalmaya başladı.

Pek bilmiş iktisatçılarımız ısrarla şehir efsanesi dillendiriyor; “üretimin yüzde 70'i ithal girdi!” Bu doğru değil; OECD verilerine göre bu ancak yüzde 16.4.

Ah ne yazık… Batı kafasıyla yetişen çok iktisatçımız ülkedeki olumsuz anlayışların kaynağı…

ISRARLA SORUYORUM

Gelmek istenen yol şu olmalı:

Ara ürünler dâhil ucuza üretip, ihracat yapmak zorundayız.

Milli sermayemizi kağıttan para kazanma kolaylığından kurtarıp üretime yönlendirmeliyiz. Kuşkusuz devlet daima yerli üreticinin yanında kaya gibi durmalıdır, sürekli desteklemelidir.

İki arkadaşım anlamalı ki; konkordato ilan etmelerinin sebebi; Batı'nın istediği Derviş- Babacan- Şimşek'in yüksek faizli borçlanmaya dayalı ekonomi anlayışıdır. Neden sonuç ilişkisi konusunda kafaları karışık; algıyı gerçek sanıyorlar!

Oysa bugün ürettiklerini yarın iç ve dış piyasada daha rahat satacaklar. Çünkü, TL artık gerçek değerindedir, ucuzdur. Zamanla ara girdilerin yerli üretimiyle Türk malları büyük pazarlara gireceklerdir.

Sonuçta:

İthalata dayalı yalancı refah, sadece devleti değil, -tüketim alışkanlıklarıyla- yurttaşları da borç bataklığına sürükledi.

Topyekûn kalkınma stratejisine ihtiyacımız var; borç alma siyaseti/ düzeni böyle sürdürülemez.

“Görünmez el”, Batı'nın görünen kağıttan eli'dir özünde! Batı'nın “sonsuz sırlarla dolu” diye yutturduğu para politikalarına (örneğin, Londra'daki kur spekülatörlerine) teslim olmaktan vazgeçmeliyiz.

Evet, dışa bağımlı borç bataklığından kurtulmalıyız. Bunun siyasi yönü de vardır; gırtlağına kadar borçlu ülkeye şantaj yapıp, (örneğin Rahip Brunson gibi) istediğini almak kolaydır!

Israrla 6'lı masaya “ekonomi programınızı açıklayınız” dediğim budur.

Soner Yalçın

Odatv.com

Kafası karışık iki arkadaşım - Resim : 1
soner yalçın ekonomi