Ekrem Ataer yazdı: Kafanıza türkü kadar taş düşsün

Hiddet falan değil dostlar, yalnızca sizinle dumanı üstünde, el değmemiş bir bedduayı paylaşıyorum. Bu arada patenti de bana ait.

“Kafanıza türkü kadar taş düşsün emi ?”

Haydaa (!) diyeceksiniz pazar günü bu ne hiddet.

Hiddet falan değil dostlar, yalnızca sizinle dumanı üstünde, el değmemiş bir bedduayı paylaşıyorum. Bu arada patenti de bana ait.

Halk Edebiyatı’nda hiçbir terim laf olsun diye üretilmemiştir. Hepsi doğaçlama ve yaşamın içindendir. Anlamak için zorlanmaz, çağrışımlarınıza yaslanırsınız. Güzelleme,yiğitleme, ağıt, koçaklama vs. Bunların arasında öyle bir terim vardır ki, hani derler ya taşı tam da gediğine koyar.

TAŞLAMA GEDİKTEKİ TAŞDIR!

Kızdığınızda, haksızlığı hissettiğinizde, toplumsal dayanışmayı örgütlemeye niyetlendiğinizde, isyan ettiğinizde sığındığınız bir anlatım türüdür taşlamalar. Hele bir de ozanın sazında hayat bulduysa, taş tam da gediğine oturur.

Sözlerin her biri gülle gibi ağırlaşır ve tarih boyunca oturduğu yerden pek de kimse kaldıramaz. İşin dikkat çekici tarafı ise, taşlamalar her dönem tazeliğini korur. İyi ve kötü, sadık ve hain, zalim ve mazlum oldukça da bu böyle olacaktır. Tarih mi tekerrür eder, insanlık mı ders almaz, varın çıkın işin içinden. Adalet; insanlık tarihi boyunca toplumların tam anlamıyla bir türlü ele geçiremediği hayal olduğu müddetçe, taşlamalar bence hep taze kalacaktır.

Fikret’in;

“Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

derkenki heyecanı hala ne kadar taze değil mi ?!

Neyzen Tevfik, Şair Eşref, Ziya Paşa hala ne kadar geçerli. Onlar mı tüm zamanların ustası, yoksa insanlık mı tüm zamanlarda kirli ?

Şimdi yüreğinizin pasını, gamını alacak bir kaç örneği paylaşmak istiyorum :

Dinle Ruhsati'yi ne diyem sana

Sana bir öğüttür sanma ki çene

Çalışmayla verse verirdi bana

Bu köşkü sarayı sana kim verdi ?

Nasıl biraz rahatladınız değil mi ?

Taşlamalar, haksızı çileden çıkartır, haklıyı da bir o kadar ferahlatır.

Hadi bir tane daha şifa niyetine (!)

Bu sefer Mahsuni’den hicivle harmanlanmış bir taşlama:

Hele bak şu aynaya yüzün yüze benzer mi

Ta sabahtan uyumuş gözün göze benzer mi

Vay o boyun devrilsin özün bize benzer mi

Adam olamadın gitti zevzek

Beni bilemedin gitti zevzek

Yürü be yürü be insan değilsin

Kendini bilmeyen eli ne bilsin

Halkı, halkı, halkı, hakkı ne bilsin

Sizi bilmem ama bana bir ferahlık geldi....

* * *

“ŞEYTAN” I TAŞLAMAK VÂCİPTİR

Taşlamalar, toplumların sübap noktaları olduğu gibi direnç çizgileridir de. Anadolu’da da hep öyle olmuştur. Hele bir de onu mizahla harmanladığınız zaman, hem döversiniz hem gülersiniz.

Yıllarca Can YÜCEL ile hemhâl olmuş, sayısız şiirlerini bestelemiş, birlikte albümler yapmış bir arkadaşınız olarak, Can Baba’yla bitirmek istiyorum ;

SEN "SAĞ” BEN “SELÂMET”

Kurtarıcılar kurtara kurtara

Kurtardılar Memleketi memleket olmaktan (!)

Taşlama ile haşlananın tarih boyunca yanıkları tedavi olmaz, derman bulmaz.

Şimdi beddua ile başlayan yazımızı iyi bir temenni ile bitirelim :

“Sen kimseyi türkülerin eline, ozanların diline düşürme Ya Rabiiiim.”

(Oradan amin ! deyip benim başımı belaya sokmayın!)

Haydi eyvallah.

Ekrem Ataer
Odatv.com

Ekrem Ataer türkü taşlama arşiv