Kadınlar sessiz yedekler değildir

Kadın ve toplumsal mücadele yaşamsaldır. Örgütlü olursak, istihdam politikaları yapılırken; kadınlar sessiz yedekler olarak adlandırılamaz...

Kadınları nehirlere benzetiyorum…

Kadın mücadelesi deyince, aklıma dünya nehirleri geliyor.

Her kadın ülkesinin nehridir ve engel tanımadan okyanusa akmalıdır. Yerelden evrensele süren bu yolculukta; geçtiği yerlerdeki çayları, dereleri akışına katıp yatağını açarak akması, başarı öyküleri yaratması örgütlülükle sağlanır.

Kuşkusuz kadın ve sendikal mücadele deyince, yıllarca emek mücadelesi içinde yer alan biri olarak, 8 Mart ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün o bildik öyküsünüanımsarım. Bu öykü emek mücadelesindeki her kadınınönsözüdür.

İŞÇİ KADINLARIN HAZİN ÖYKÜSÜ

8 Mart 1857’de New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan binlerce işçi, ‘iş saatlerinin kısaltılması, eşit işe eşit ücret’ isteğiyle greve başlar. Binlerce kadın işçinin örgütlediği bu grev, o zamana kadar ki en kitlesel kadın eylemlerinden biridir. Eylemi engellemek isteyen polis, kadın işçilere saldırır, fabrika yönetiminin de desteğiyle, kadın işçileri fabrikaya kilitler. Bu sırada çıkan yangında, içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak can verir.

CLARA ZETKİN VE KADINLAR

Kadınlar günü ilk olarak; 1909 yılında Amerika’da Şubat ayının son Pazar günü kutlanır. O gün düzenlenen gösterilere katılan kadınlar, ‘Seçme ve Seçilme Hakkı’nın yanı sıra, çalışma koşullarının iyileştirilmesini de isterler. Ancak bu gösteriler, o yıllarda Amerika’nın bazı kentlerinde düzenlenen eylemlerle sınırlı kalır, uluslararası bir boyut kazanamaz.

1910 yılında Kopenhag’da gerçekleştirilen İkinci Enternasyonal’e bağlı ‘Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, kadın ve emek mücadelesi masaya yatırılır. Almanya Sosyal Demokrat Partisi’denClaraZetkin, bu konferanstaki konuşmasında; kadınlar için bir mücadele günü belirlenmesi gerektiğini söyler. Zetkin’in önerisi alkışlarla onaylanır.‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edilir.

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

“Dünya Kadınlar Günü,” ya da orijinal adıyla “Dünya Emekçi Kadınlar Günü,” 1975 yılında Birleşmiş Milletler eşit haklar, gelişme ve barış için uluslararası ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ olarak kabul edilir.Bu anlamlı gün her yıl 8 Mart’ta, dünyanın dört bir yanında gösteriler ve etkinliklerle anılır,sorunlar dillendirilir. Kadınların özgürlük, eşitlik, toplumsal gelişme, daha güzel bir dünya özlemi ve istemleri dile getirilir. Kadınların ikinci sınıf konumu, sömürülmesi ve kadına yönelik şiddet protesto edilir.

TÜRKİYE’DE KADINLAR GÜNÜ

Ülkemizde; kadın hakları alanında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde başlayıp, günümüze kadar süren, oldukça önemli kazanımlar söz konusudur. Ancak toplumsal yapıda, kadının ikinci sınıf konumu hala sürüyor. Mevcut eşitsizlik, yasalardan daha çok yaşam pratiği ve uygulamalarla ortaya çıkıyor. Toplumun kadını ikinci planda tutan değer yargıları, kültürel yapı, eğitim düzeyinin düşüklüğü, ekonomik zorluklar ve bölgesel gelişmişlik farklılıkları bu eşitsizliği sürdüren en önemli unsurlardır.

BU YAZGI DEĞİŞMELİ!

Kadınlarımız;‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndesözü edilen temel haklara, kadın erkek ayrımı yapılmaksızın tüm insanların sahip olduğunun bilinmesini,cinsiyet ayrımı yapılmadan, insan olarak algılanmayı istiyorlar. Şiddetten, taciz ve tecavüzden uzak yaşamayı, emeklerinin ve sevgilerinin sömürülmemesini,yaşadıkları coğrafya, yaşam koşulları, renkleri, kültürleri, dilleri ve dinleri birbirlerinden farklı olsa da yazgılarının; gözyaşı ve ölüm olmamasını, özgürlük, eşitlik, hak, hukuk, adalet içinde bir yaşam sürdürmeyi istiyorlar.

Kadın mücadelesi; emekçi kadınların büyük bedeller ödeyerek başlattığı bir mücadele olsa da, yaşamın her alanındaki kadın bu toplumsal mücadeleye ses verdi, söz kattı ve dünya kadın mücadelesi, o gün bugündür hız kesmeden sürüyor…

ÇALIŞAN KADINLAR

Sendikal mücadelede gördüm ki; 21. yüzyılda bile ‘eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin kısaltılması’ istemi sürüyor. Ülkemiz çalışan kadınını şöyle tanımlamak isterim: İki işverenli, ( ev – iş) iki mesaili,(ev-iş) dört vardiyalı ( ev, eş, çocuk, iş) sonuçta ağır bir işçi.Bir de örgütsüzse yorgun ve mutsuzdur. Çalışan kadın örgütü sendikaya kayıtlı değil aktif üye olursa, yönetim organlarında yer alırsa, sendikası ile bütünleşirse; vardiya sayıları azalır.

Türkiye’nin mücadeleci kadınlarına sesleniyorum:

Hangi konumda olursanız olun, hep birlikte toplumsal muhalefete önderlik edin, gelin bir seferberlik başlatalım. Kadına karşı şiddeti, ayrımcılığı, istismarı, örgütlenmenin önündeki engelleri bu topraklardan söküp atalım.

Çünkü biliyoruz ki; bir kadın gittiğinde evin ışığı söner, yaşamın rengi gider, dostluk gider, insanlık gider, örgütlenme yok olur, gelecek gider. Bir kadın geldiğinde; yaşama renk gelir, aydınlık gelir, özgürlük gelir, değişim ve dönüşüm gerçekleşir. Demokrasi yaşam biçimi olur.

Kadına yönelik her türlü haksızlığa direnmeliyiz. Kadının emeğinin, bedeninin, kimliğinin sömürülmesinin kökünü kurutmak için örgütlerimizi; ikinci adresimiz seçmeliyiz. Yoksa ‘Örgütsüz Kadınlar/ Kadınsız Örgütler’ diye daha çok kitaplar yazılır.

Kadın ve toplumsal mücadele yaşamsaldır. Örgütlü olursak, istihdam politikaları yapılırken; kadınlar sessiz yedekler olarak adlandırılamaz, işe en son alınan, en önce çıkarılan, anneliği cezalandırılan, dört vardiyalı emekçiler olmazlar. Unutmayalım örgütlü olmak mutluluktur.

31 Mart Yerel seçimlerde mücadele gücümüzü gösterelim!

Yaşar Seyman

Odatv.com

Kadınlar sessiz yedekler değildir - Resim : 1

kadınlar Yaşar Seyman arşiv