İzmir'de müzik nasıl kurtulur

Kaan Çağlayangöl yazdı

İzmir, Türkiye’nin en büyük üçüncü şehri olmasına rağmen yıllardır ne yazık ki bir kültür ve sanat politikası yok. Dönemsel olarak konserler ve tiyatro sahneleri aktif olsa da İzmir gibi büyük bir şehir için yeterli değil. Birkaç aydır konuşulan Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı taşınmalı mı taşınmamalı mı tartışmalarının ardından İzmir’in kültür-sanat durumu bir kez daha gözden geçirilmeli. Bu anlamda müziğe ise ayrı bir parantez açılmalı. Konservatuarın taşınması ile birlikte belki de bu noktada yeni bir eğitim yapılanması bile düşünülebilir. Şehrin bu konudaki bileşenleri bir araya gelerek bir eylem planı çıkartabilirler. Bir ülkede müzik eğitimini mutlaka konservatuarlar yapacaktır şeklinde kesin bir kural yok. Yerel yönetimler de iyi bir yapılanma ile bu konuyu çözebilirler. Kendi adıma söylemem gerekirse konservatuarın taşınması okula ve eğitime zarar verecektir. Yeni yerleşim planı ile okul eski günlerini arar diye düşünüyorum. Her eğitim kurumunun kendine özgü bir yapısı ve enerjisi vardır. Bu enerjinin yok olması o eğitim kurumunun ruhunu da doğrudan etkiler. Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı için de bu geçerli.

İSTANBUL HEGEMONYASI

Peki İzmir için başka neler yapılabilir? Öncelikle kültür-sanat alanında İstanbul hegemonyası kırılmalı. Nedir İstanbul hegemonyası? Bunu İstanbul dışında ortaya konulan kültür-sanat işlerinin pek de kabul görmemesi olarak açıklamak mümkün. Yapılan işlerin altına mutlaka bir İstanbul imzası atılması gibi bir düşünce yıllardır hakim. Bir önyargı olarak İzmir’den kültür ve sanata dair orijinal bir şeyler çıkmayacağı düşüncesi değişmeli. Adeta bir noter gibi İstanbul onaylı projeler olmak zorunda değil. İzmir’in bu anlamda kötü bir talihi var. Kültür-sanat alanlarında insan kalitesi ve potansiyeli ile İzmir başka bir noktada olabilir. Türkiye’de doğal nedenlerden dolayı ve geçmişten bu yana müzik olayları İstanbul merkezli devam ediyor. Bu durum bugünün konusu değil, geçmişten beri durum böyle. Müzik konusunda İzmir’den yıllardır ciddi bir yapım çıkmıyor. Çünkü bir müzik albümü ortaya çıkarsanız bile o albümü yapımcı olarak destekleyecek kurumların sayısı bir hayli az. Sponsor bulmak ise başlı başına bir dert. Halbuki İzmir menşeili yapımlar ve projeler ortaya çıksa ve kabul görse bu durum İzmir'in kültür yaşamında çok etkili olur. Öncelikle İzmir’in markalaşması anlamında büyük katkı sağlar. Kültürpark bu anlamda bulunmaz bir nimet. Hem doğal yapısı hem de geniş kullanım alanlarıyla Kültürpark’ın belirli bir bölümü sanat merkezi haline gelebilir. Elbette belediyenin ve ehil insanların kontrolünde olması kaydıyla. En önemli konu ehil ve doğru insanların müzik projelerine dahil edilip bir şeyler üretilmesi.

İzmir’in müzik ve diğer sanat alanlarında geleceğini planlarken birçok konunun sırasıyla ele alınması gerekiyor. Az önce söylediğim gibi Kültürpark’ın canlandırılması, ilçelerde yapılacak bu anlamdaki fizibilite çalışmaları, gençlere ait projeler ve tüm bunları yönetecek bir kurulun oluşturulması çok önemli. Ne yazık ki yıllardır liselerarası müzik yarışmaları etrafında daire çizmekten öteye geçemedik. Uzman kişilerden oluşacak bir kurul birçok konunun çözümünü ve yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır. İzmir’in sahne olarak çok eksiği yok. Hazır sahnelerinin sayısı kapalı ve açık olmak üzere yeterli sayıda mevcut. Önemli olan o sahneleri canlandırmak ve klişelerden uzak bir şekilde etkinliklere doldurup hareketlendirmek. Bu noktada sivil toplum kuruluşları ile de ortak hareket edilebilir.

AKDENİZ BİRLİĞİ

Geçtiğimiz aylarda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Barselona Belediye Başkanı Ada Colau, Beyrut Belediye Başkanı Jamal Itani, İskenderiye Valisi Dr. Abd El Aziz Konsowa, Marsilya Belediye Başkanı Jean-Claude Gaudin, Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris ve Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro’a hitaben yazdığı mektupta, İzmir’in doğal bir liman olma özelliğini daha da güçlendirmenin sorumluluğunu taşıdığını belirtmişti. Tunç Soyer, bunun için de Akdeniz'de ekonomik ve kültürel anlamda çok yönlü ve ikili işbirliğine gereksinim duyulduğunu ifade etmişti. Bu mektup kültür ve sanat için çok büyük anlam taşıyor. Eğer diğer Akdeniz şehirleriyle ortak hareket edilebilirse birçok büyük projeye imza atılabilir. İletişim halinde olunan diğer Akdeniz şehirlerinin modelleri incelerek benzer projeler İzmir’de de oluşturulabilir.

Tüm bunların kısa bir zaman içinde olması elbette mümkün değil fakat bir eylem planı oluşturulursa birçok projenin yapılması çok daha kolay olur. Belediyeler elbette bir müzik şirketi kursun ve albümlerin yapımcısı olsun demiyorum. Fakat daha farklı destekler düşünülebilir. Belediyenin Kültürpark içerisinde kuracağı stüdyolar olabilir, bu stüdyolarda belirli bir düzen içerisinde kayıtlar yapılabilir. Bunlar yapılması zor şeyler değil. Tunç Soyer, Kültürpark’ın canlandırılması projesi olduğundan söz etmişti. Tunç Soyer’in beni en çok heyecanlandıran projesi de bu olmuştu. Ayrıca yıllardır faal olan İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası var. Geçmişi yıllar öncesine dayanıyor ve yıllardır birçok konsere imza atıyor. Fakat ne yazık ki neredeyse hep aynı repertuvar ile. Bu anlamda Kent Orkestrası daha farklı bir yapı haline sokulabilir. İzmir gibi önemli bir şehrin kendi adıyla anılan orkestrası tüm Türkiye’de adından söz ettirebilir. Kent Orkestrası dışında çocuklar ve gençler için gençlik koroları ve gelişim orkestraları kurulabilir.

İZMİRLİYE DÜŞEN GÖREVLER

Durum böyleyken “peki İzmirliye ne tür görevler düşüyor” sorusu akıllara geliyor. Aslına bakacak olursanız görevin büyüğü İzmirliye düşüyor. Öncelikle bu anlamda bir öz eleştiri yapmamız gerekiyor. İzmirliler olarak kültür-sanat etkinliklerinin ne kadarını takip ediyoruz? Yılda kaç konser seyrediyoruz? Belediyelerin ücretsiz olarak sunduğu konserlere bile ilginin son derece az olması düşündürücü. İzmirliler olarak bu noktada daha özverili olmak gerekiyor. Hali hazırda yapılan etkinliklere bile ilgi belirli bir seviyenin altında. Bunu gittiğim konserlerde sıklıkla görüyorum. En basitinden biletleri son derece ucuz olan operada bile Elhamra Sahnesi’nin yarısı boş oluyor. Peki neden böyle? Çünkü insanların zaten çok fazla olmayan kültür-sanat algısı daha da köreltildi de ondan. Tabii bu bir günde olmadı. Yıllardır sistemli bir şekilde hayata geçirildi ve yapıldı. Bu noktada İzmirliler olarak yapmamız gereken bunu kırmak. Çünkü İzmir’in buna ihtiyacı var. Buna hem bugün için hem gelecek için ihtiyacı var. Türkiye’nin en çağdaş şehri olduğumuz konusunda haklı olarak övünüyorsak bu söylemi taçlandırmamız gerekiyor.

İZMİR’DE MÜZİĞİN GELİŞMESİ İÇİN HERHANGİ BİR ENGEL GÖRMÜYORUM

Tüm bu söylediklerim biraz temenni gibi olsa da yapılmasını can-ı gönülden istediğim şeyler. İzmir’de müziği harekete geçirmek zor değil. Yukarıda sözünü ettiğim projeleri organize edecek ve yönlendirecek olan kurumların başında işinin ehli kişilerin olması gerekiyor. Bu anlamda İzmir’de insan kaynağımız son derece yeterli seviyede. İzmir kökenli olup İstanbul’da yıllarca müzik piyasasına hizmet etmiş birçok kişi son yıllarda tekrar İzmir’e döndü. O insanlardan faydalanmak gerekiyor. En azından onlarla görüşmek ve bu konularla ilgili fikirlerini almak bile yeterli. İzmir’de müzik rahatlıkla bulunduğu seviyenin üstüne çıkabilir. Bu noktada kararlılık, çalışmak ve uygulanabilir projelerin varlığı çok önemli. Bunlar hayata geçirildiği takdirde İzmir’de müziğin gelişmesi için önünde herhangi bir engel görmüyorum.

Bundan sonra görev hem İzmir’i yönetenlere, hem de biz İzmirlilere düşüyor. Kültürel mirası eski ve son derece güçlü olan bu şehri kültür ve sanat konularında Avrupa seviyesine çıkarmak hiç uzak değil.

Kaan Çağlayangöl

Odatv.com

Kaan Çağlayangöl izmir müzik arşiv