İşte sokak direklerindeki ve panolardaki yalanlar

Evden çıkıyorum, soldaki sokak lambasının direğine bir yalan asılmış. Metro çıkışında yan yana iki yalan duruyor...

Evden çıkıyorum, soldaki sokak lambasının direğine bir yalan asılmış. Metro çıkışında yan yana iki yalan duruyor. İşe geliyorum, kapının yanındaki direkte bir kuyruklu yalan daha. Haftalardır böyle.

Bunların yalan olduğunu biliyorum, çünkü değişiklik önerisini defalarca okudum. Bazı afişlerde “Evet derseniz şu sistem gelecek” diyerek oy istiyorlar ama gelecek dedikleri şey, aslında şimdiki durum! İstedikleri sonuç çıkarsa afişte denilenin tam tersi olacak! Bir diğer afişte “şöyle olacak” diye vaat ettikleri şey zaten 30 yıl önce olup bitmiş. Bir de konuyla alakası hiç olmayan, peri masalı tadındakiler var. Hayatımda gördüğüm en saçma metinlerden biri olan öneriyi gerçekten okuyup bunları fark etmemek olanaksız. Reklamcılık zor zanaat besbelli.

Madem niyetimiz “Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,” gelin referandum yazı dizimizin bu altıncı bölümünü direkler ve panolardaki yalanlara ayıralım. Bakalım işin gerçeği neymiş.

YALAN

Mesela aynen şunun yazılı olduğu bir afiş var: “BİR KİŞİ EN FAZLA 2 DEFA CUMHURBAŞKANI SEÇİLİYOR. GÖREV SÜRESİ 10 YIL İLE SINIRLANIYOR. EVET

Şimdi eğer bu denilen sistem hoşunuza gittiyse ne oy vermeniz gerektiğini açıklıyorum: Mührü Hayır’ın tam böğrüne vurmalısınız! Yanlış okumadınız; bu denileni istiyorsanız “Hayır, anayasa değişmesin” demelisiniz, çünkü mevcut anayasamızın bundan daha 10 yıl önce yine bunun gibi bir referandumda kabul edilen 101. maddesi aynen böyle diyor! Eğer yanılır da Evet derseniz bu kural değişiyor ve (sıkı durun) bir kişinin dört defa seçilebilip neredeyse 20 yıl, yani Atatürk’ten de uzun süre cumhurbaşkanlığı yapmasına kapı açılıyor.

İzah edeyim: Evet çıkarsa milli iradenin 5 yıl için seçtiği R. T. Erdoğan’ın Ağustos 2019’da bitmesi gereken görev süresi önce “kafadan” bir 3 ay zamla Kasım’a dek uzatılıyor. Kasım 2019’da cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde şimdikine benzer bir tablo çıktı, meclisin beşte üçü cumhurbaşkanının adamlarından oluştu diyelim. Erdoğan ikinci dönemine başlıyor. Afişe bakılırsa artık Kasım 2024’te bu devir biter diyoruz değil mi? Hayır! Yeni önerideki Madde 116’ya göre “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Yani Erdoğan isterse bizim kapıdaki afişte (ve Madde 101’de) denilenin aksine, diyelim ikinci döneminin bitmesine 3 ay kala, meclise erken seçim çağırtıp üçüncü kez aday olabiliyor, toplam 15 yıl boyunca tarafsızlık yemini ederek başladığı görevini yapma fırsatını yakalayabiliyor.

Peki “dört dönem ve 20 yıl” iddiamın kaynağı ne? Şu: Diyelim ileride bir gün bir cumhurbaşkanı seçildikten bir ay sonra rahmete kavuştu. 45 gün içinde yeni cumhurbaşkanı seçimi yapılıyor. Madde 106 diyor ki, bu şekilde “seçilen Cumhurbaşkanı TBMM seçim tarihine kadar (yani neredeyse 5 yıl!) görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz.” Yani o kişi ilk beş yılının sonunda tekrar aday olup seçilirse birinci dönemden başlamış gibi oluyor, ve yukarıda anlattığım yöntemle neredeyse 15 yıl daha hükmedip Atatürk’ün rekorunu da kırarak 20 yıla ulaşabiliyor. Demek ki bizim kapının yanındaki afiş neymiş? Yalanmış!

DOLAN

Bir başka afiş aynen “SEÇİMLER 5 YILDA BİR YAPILIYOR. CUMHURBAŞKANINI DA MECLİSİ DE MİLLET SEÇİYOR. EVET” diyor. Bunların mevcut sistemimizdeki durumdan tek farkı, TBMM seçimleri arasındaki sürenin 4 yıldan 5’e çıkartılmış olması. Yani şimdi seçtiğiniz vekillerden memnun olmazsanız (mesela sayın Bahçeli gibi seçim vaatlerinin tam tersini yapıverirlerse) onları değiştirmek için 4 yıl sabretmeniz yeterliyken, Evet derseniz bu süreyi 5 yıla çıkartmış olacaksınız. Hangi akıllı buna Evet diyebilir?

MARTAVALLAR VE GERÇEKLER

Afiş: “BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI. TARAFSIZLIK ANAYASA HÜKMÜ OLUYOR. EVET”. Doğrusu: Hem mevcut anayasamızda, hem de önerilende cumhurbaşkanının görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine namusu ve şerefi üzerine and içeceği kuralı var. Yani anayasaya bir kurumun veya makamın “tarafsız” olacağını yazmakla iş bitmiyor.

Afiş: “GÜÇLÜ MECLİS. MİLLETVEKİLİ SAYISI 550’DEN 600’E ÇIKIYOR. EVET”. Doğrusu: Bir meclisin gücü başka ülkelerin meclisleriyle yapacağı mahalle kavgalarının sonucuyla belirlenseydi üye sayısı belki bu konuyla ilgili olabilirdi. Oysa gerçek hayatta bir anayasal kurumun gücü, hangi yetkilere sahip olduğuna bağlıdır. Bu anayasa değişikliğinin ana fikri ülkemizden işgalcileri ve onlara pes etmiş padişahı kovan, sonra da cumhuriyeti kuran meclisin yetkilerinin elinden alınıp (18 yaşındaki “yetişmiş” birkaç gencin de çalışmadan maaş alabileceği) bir tür huzurevine dönüştürülmesi. Buna “Güçlü Meclis!” diye oy istemek gerçekten dudak uçuklatıyor.

Afiş: “MİLLETİN SEÇTİĞİ MECLİS HÜKÜMETİ DENETLİYOR. EVET”. Doğrusu bunun tam tersi. Meclisin hükümeti denetleme yetkileri elinden alınıyor.

Afiş: “MİLLETİN İKTİDARI. MİLLET GÜVENOYUNU SANDIKTA VERİYOR. EVET”. Bu kuyruklu bir yalan. “Güvenoyu”, üyeleri ve programı belli olan bir hükümete verilen onay demek. Önerilen sistemde millet sandıkta oy verirken hükümetin hiçbir üyesinin kim olacağını bilmiyor. Hükümet üyelerinin hiçbiri seçilmiş, tek bir oy almış, “iki kazı güdebilen” kişiler olmak zorunda değil. Elbette ki güvenoyu filan da sözkonusu değil. “Başkan neylerse güzel eyler” sistemi yutturulmaya çalışılıyor.

Afiş: “ÇİFT BAŞLILIK ORTADAN KALKIYOR. BAŞBAKAN CUMHURBAŞKANI MAKAMI BİRLEŞİYOR. EVET” Doğrusu: Eğer herkes görevini mevcut anayasada yazdığı şekilde yaparsa, kimse kendisini her işe karışmakla görevli saymazsa çift başlılık filan olmaz. Aksi takdirde anayasadaki her kurum bir “çok başlılık” kaynağı olarak görülebilir. Sözgelimi, sorarım size, neden Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, bunların başkanları, üyeleri filan var? Milletin seçtiği bir cumhurbaşkanı varken bu farklı güç odaklarına ne gerek var? Bu çok başlılık değil mi? Neden sadece başbakanlık makamı cumhurbaşkanlığıyla birleşiyor? Devletin tümü o tek kişide birleşse ya? Ama durun, neden devletle sınırlı kalıyoruz? Neden birden fazla parti var? Bu ne çok başlılık! Başkanın partisi dışındakilerin kapatılması gerekmez mi? Şaka bir yana, bu afiş kelimesi kelimesine 19 Ağustos 1934’te Almanya’da yapılan referandumun konusunu içeriyor. Alman milleti o referandumda “Evet” dedi. Birkaç yıl sonra sakatlık, zeka geriliği vs. “tıbbî” nedenlerle aralarında çocukların da bulunduğu on binlerce Alman yurttaşına “Gnadentod” (“merhamet ölümü”) uygulanmasına, yani sizin anlayacağınız, devlet eliyle öldürülmelerine başlandı. Adolf Hitler’in imzaladığı bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi çerçevesinde yürütülen bu program, daha sonra milyonlarca masumun katledileceği soykırımın resmî öncüsü oldu. Akabinde ülkenin üzerine bomba yağdı, taş üstünde taş kalmadı. Almanlar, bizim tersimize, sağlam bir bilim gelenekleri ve çalışma disiplinleri olduğu için yine ayağa kalkabildiler, tabii “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”ni çöpe atıp normal parlamenter demokrasiye döndükten sonra. Bence biz tarihten ders alalım, bu işe hiç girmeyelim.

Afiş: “HAKİMLER VE SAVCILAR KURULU YENİDEN DÜZENLENİYOR. 7 ÜYEYİ İLK KEZ MECLİS SEÇİYOR. EVET”. Bu afişte denilmek istenen şu: “HAKİMLER KENDİ TEMSİLCİLERİNİ SEÇECEK KADAR AKILLI DEĞİLDİR. O İŞTEN DE BİZ ANLARIZ. O YÜZDEN DAHA 7 YIL ÖNCE ONLARA DAVUL ZURNAYLA VERDİĞİMİZ BU HAKKI GERİ ALIYORUZ.

Afiş: “CUMHURBAŞKANINA CEZAİ SORUMLULUK GELİYOR. EVET”. Doğrusu: Cezai sorumluluğun geldiği filan yok. Zaten şimdiki anayasamızda da cumhurbaşkanının bazı suçlar için yargılanabilmesi teoride mümkün. Ama bu pratikte asla olamıyor, çünkü tam 413 milletvekilinin bu yönde oy vermesi gerekiyor. Peki önerilen sistemde ne oluyor? Bu sayı 400’e iniyor. Hepsi bu! Böylesi tartışmalı bir konuda 400 vekil muhalefetin istediği yönde oy verebilir mi sizce? #HAYIR.

KOMİKLİKLER

SIKIYÖNETİM UYGULAMASI SON BULUYOR. EVET” diye afiş olur mu arkadaş? Sıkıyönetim 1987 yılında son buldu yahu! Verebileceğiniz en iyi vaat buysa hiç görüşmeyelim! Hele de bunu uygar ülkelerde referanduma gitmenin yasak olduğu, ne zaman biteceği belirsiz, anayasaya aykırı kararnamelerle ülkeye şekil verilen bir olağanüstü hal sırasında söylemek! Hem de başbakanın önce “yok artık, OHAL’de referandum yaptılar dedirtmeyiz” deyip sonra emir üzerine çark etmesi belleklerdeyken! Hiç olmamış.

KANUNLARI SADECE MECLİS YAPIYOR. EVET” mi dediniz? Şaka mı bu? Bu afişi gören bir genç Twitter’da “şimdiki sistemde kanunları dedem yapıyordu” diye yazmış. Eh, tabii “TEK KİŞİYE KARARNAMELERLE ÜLKE YÖNETME YETKİSİ GELİYOR” deseler istedikleri etkiyi yapmazdı, ama gerçek olurdu en azından!

İtiraf etmeliyim ki benim en hoşuma giden, soru/cevap şeklindeki şu afiş oldu:

Türkiye Dünyada Daha Çok Söz Ve Hak Sahibi Olsun, Örnek Alınan Ülke Haline Gelsin Mi?

EVET

Ya, işte böyle! Yani dünya ülkeleri aralarında “Türkiye şu üstün zekalı öneriye Evet derse ona daha çok söz ve hak verelim, ve de örnek alalım” diye anlaşmışlar, referandumun sonucunu bekliyorlarmış. Yorum yok.

SÖYLENMEYENLER

Ama elbette böyle beyin uyuşturma kampanyalarında asıl dikkat edilmesi gereken söylenenler değil, söylenmeyenler. Mesela, cumhurbaşkanına milletvekillerini bir günlüğüne cumhurbaşkanı yardımcılığına atayarak TBMM üyeliklerini düşürme, böylece sevmediği partileri meclisten topluca atma imkanı veren, anayasacılık tarihinin kara lekesi ünlü 106. maddeden bu reklamlarda hiç bahsedilmiyor. Anayasa Mahkemesi’nin 4 Kasım 2016 tarih ve 2016/159 sayılı korkunç kararıyla OHAL kararnamesiyle padişahlık bile ilan edilse iptal etmeyeceğini ortaya koyduğundan, tek bir kişinin aklına eserse OHAL ilan edip bu yöntemle anayasanın istediği maddesini çiğneyebileceği bir düzenle aramızdaki tek engelin sandıktan Hayır çıkması olduğu gerçeğinden söz eden yok. İlanların masal anlatmasının nedeni bu işte; gerçeği söylerlerse kim Evet der ki?

HAYIR ÇIKACAK

Bence bu ilanlara harcanan o kadar paraya yazık olmuş, çünkü Hayır çıkacak. Daha önce de yazmıştım; sandık görevlileri süreç boyunca uyanık olur, ıslak imzalı sandık tutanaklarını da eksiksiz ulaştırabilirse CHP’nin bilgisayar sistemi SEÇSİS’le yapılabilecek her tür manipülasyonu saptayabilecek güçte. O akşam erken saatlerden itibaren “açık farkla Evet önde gidiyor!” türünden yalan haber ve seçilerek çarpıtılmış sandık sonuçlarıyla görevlilerin morallerinin bozulup yerlerini terk etmelerini sağlamaya çalışacakları kesin. Ama herkesin bu numaralara karnı tok artık. Yorulacağız, ama hayırlı bir bahar gelecek sonunda.

Cem Say

Odatv.com

cem say referandum başkanlık arşiv