İŞTE BU GÖZDEN KAÇIYOR

Yaşanan son gelişmeler ışığında Ortadoğu’da yeni bir savaş ihtimalin hiç olmadığı kadar güçlendiğini söyleyebiliriz. İlkan Ceylan 7 Şubat 2010...

Yaşanan son gelişmeler ışığında Ortadoğu’da yeni bir savaş ihtimalin hiç olmadığı kadar güçlendiğini söyleyebiliriz. İlkan Ceylan 7 Şubat 2010 tarihli “İsrail İran’a Saldıracak mı?” başlıklı analizinde bölgede son bir haftada yaşanan gelişmelerin savaş riskinin arttığına dikkat çekti.

Bu analizde ise bölgede savaş ihtimalini güçlendiren önemli bir sorunu ele alacağım: Çin – ABD arasındaki küresel rekabet.

21. yüzyıla girildiğinde, Dünya Bankası 2000 verilerine göre, ABD dünya üretiminin yaklaşık %28’sini kendi topraklarında yapıyordu. Öyle ki, Japonya, Almanya ve Fransa’nın o yıllardaki dünya üretimindeki toplam payı ABD’ninki kadardı. Ayrıca, kendi toprakları dışında yaptığı üretim de işin içinde katıldığında, ABD’nin dünya üretiminin %70 – 75’ini elinde tuttuğu konusunda bir genel bir kanı vardı.

Öte yandan, yüzyılın başında Çin dünya üretimindeki payıyla (yaklaşık %3) ve büyüme oranıyla (yaklaşık %8.5) uluslararası sistemde sivrilmekteydi. Çin ilerleyen yıllarda göstereceği ekonomik performansla ABD’ye alternatif olma sinyali veriyordu.

Nitekim, 2008 verilerine bakacak olursak Çin % 9 büyüme sağlarken dünya üretimindeki payı yaklaşık %6.5 oldu. Aynı yıl ABD %1 büyürken, dünya üretimindeki payı %23’e geriledi. Kısaca söylemek gerekirse, 2000’den bu yana Çin dünya üretimindeki payını yüzde yüz artırırken, ABD dünya üretimindeki payından yaklaşık %20 kaybetmiştir.

Dünya’nın 2025- 2030 senaryolarının nasıl olacağına ilişkin yapılan simülasyon çalışmalarında, Çin’in dünya üretimi içinde en paya sahip olacağına dair görüş birliği var. Bu çalışmalara göre, ABD ikinci sıraya düşecek, üçüncü sıra ise Hindistan’ın olacak. AB, Rusya ve -hatta bazı uzmanlara göre ise Brezilya- dünya üretiminde 4. ve 5. sıra için yarışacaklar.

Bu ekonomik verilerin Ortadoğu’da savaşı nasıl etkileyebileceğini tartışalım.

Malumunuz ABD ve Çin ekonomileri birbirine göbekten bağlıdır. Şöyle ki, Çin’in en büyük pazarı ABD’dir. Bu pazarda tüketim rakamlarının aşağı düşmesinden en büyük zararı Çin ekonomisi görecektir. Keza, Çin ABD hazine kağıtlarına yatırım yaparak ABD bütçe açığını finanse etmektedir. Ancak, bu karmaşık ilişkiler ileri sürülerek, Çin-ABD arasında ortaklaşmadan bahsetmek de mümkün değildir.

2025 -2030 yılları arasında uluslararası sistemin en büyük gücü olma imtiyazını kaybetme riskiyle karşı karşıya olan ABD’nin Çin’in sürekli artan gücünü sınırlandıran akılcı bir stratejiye ihtiyacı olduğu aşikardır. ABD’nin mevcut ilişkilere minimum zarar vererek Çin’in büyümesini sınırlandırmasının yolu da İran’a müdahaleden geçmektedir.

Neden İran’a müdahale?

Öncelikle, ABD’nin İran’a enerji ihtiyacı için müdahale edeceği argümanının rasyonel olmadığının altını önemle vurgulamak gerekir. Ortadoğu petrollerinin ABD üretimindeki payı yüzde 10 -12 civarındadır. ABD’nin Ortadoğu petrollerine ihtiyacı nedeniyle İran’a müdahale edeceğini iddia etmek basmakalıp bir argümandır. Eğer petrol ihtiyacı nedeniyle bir müdahale olsaydı, ABD’nin Chavez iktidarına karşı Venezüella’ya müdahalesi daha makul olmaz mıydı?

ABD İran’a bir şekilde müdahale etme zorunluluğunun altında iki temel neden var. İlk neden OPEC’in ikinci petrol üreticisi olan İran’ın en ayrıcalıklı müşterilerinden birisinin Çin olmasıdır. Örneğin, Çin, petrol ihtiyacının yüzde %14ünü karşılayan İran ile 17 milyar varillik kapasiteye sahip olan bir petrol rezervi için 100 milyar dolarlık yatırım anlaşması yapmıştır. (İran- Çin ilişkisini sadece petrol ticareti çerçevesinde düşünmek hatalıdır. Ali Ekber Salehi’nin 2004 yılında “Biz Çin’le birbirimizi tamamlayan iki ülkeyiz. Onlar sanayiye sahip, biz enerjiye sahibiz” açıklaması ilişkilerin derinliğini göstermektedir.)

Ortadoğu’dan, özelde İran’dan, Çin’e doğru hareket eden her petrol tankeri Çin’in en büyük küresel güç olmasına hizmet ederken, ABD’nin küresel gücüne darbe vurmaktadır. Bu bağlamda, ABD açısından rasyonel olan strateji Ortadoğu petrol trafiğini kontrolü altına almaktır. ABD’nin bölgedeki petrol trafiğini kontrol altına almasının yolu İran’ın kontrol altına alınmasına bağlıdır. (Bu kontrol ister rejim değişikliği ister askeri müdahaleyle olabilir.)

İkincisi ve daha önemli neden Çin’in Ortadoğu’nun en büyük petrol müşteri olmasıyla petrol kontratlarının ABD doları dışında bir başka para cinsinden yapılması ihtimalidir. Dünya petrol tüketiminde genel eğilim şöyledir: ABD (%26), AB (%16), Çin (%9), Rusya (%7). Anlaşılacağı üzere, petrol fiyatlarında bir dolarlık artıştan en fazla etkilenen ülke ABD’dir.

Çin’in sürekli artan petrol talebi, petrole olan toplam talebi artırmaktadır. Bu nedenle, petrol fiyatlarının yakın bir gelecekte hızla yükselmesi yüksek ihtimaldir. Bu durum ABD ekonomisini olumsuz etkileyecek, doların değer kaybına yol açacak ve dolayısıyla petrol üreticilerinin yeni bir döviz cinsinden petrol kontratları yapmaları için meşru zemin doğacaktır. ABD sadece petrol kontratlarının ABD doları cinsinden yapılmasını sağlamak için bile Ortadoğu’ya yani İran’a müdahale etmek zorundadır.

Sonuç olarak, Ortadoğu’da İran – İsrail/ABD arasında çıkabilecek savaşının perde arkasına bakılırken uluslararası sistemi derinden etkileyen Çin –ABD rekabetinin etkisi göz ardı edilemez. Elbette Çin- ABD rekabeti Ortadoğu’da yaklaşan bir savaşın tek nedeni değil. Örneğin, nükleer silahlar üzerinden bir başka analizi gelecek yazımda sizlerle paylaşacağım.

Not: Bu yazı temenni değil tespitler içerdiğini okuyucularımızın yüksek dikkatine sunarım.

Burç Aka
Odatv.com

ABD çin İran arşiv