İŞTE 68'İN KODLARI!

Deniz Gezmiş'in arkadaşı Doğan Yurdakul Odatv.com'a yazdı!

İstanbul Üniversitesi Hukuk amfisinin işgalinin, yani Türkiye’de 68 olaylarının başlangıcı sayılan günün 40. yılında, o kuşağın temsilcileri bugün tekrar İstanbul Üniversitesi’nde buluşuyor.

İşte Deniz Gezmiş’in öğrenci lideri olarak öne çıktığı o günün yıldönümünde; Gezmiş’in arkadaşı Doğan Yurdakul’un kaleminden 68 kuşağının kodları…


68 kuşağının temsilcilerinden biri olarak, 40 yıl sonra bugün o kuşağın da, önderlerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da yeniden tartışılmaya başlamasından mutluluk duyuyorum.

Her ne kadar bu gelişmeye bir televizyon dizisinin vesile olduğu söylense de, asıl olan bugünkü gençliğin unutturulmaya çalışılan bir geçmişi merak etmesi ve öğrenmeye çalışmasıdır; sevindirici olan budur.

Çekildikleri köşelerinden bugünün gençliğini “Özal kuşağı” diye küçümseyen eski kuşak devrimcilerinin de bu gelişmeden memnuniyet duymaları gerekir.

Ama üzülerek görüyorum ki, 68’in içinden çıkan ama bugün tamamen zıt bir siyasi konumda oldukları için 68 ruhundan hortlak görmüş gibi korkan bazıları yine hemen sahneye çıkıyorlar. Genç insanların bu iyi niyetli öğrenme çabasını da karartmaya girişiyorlar.

Örneğin, “Deniz Gezmiş Marksist miydi, ulusalcı mı?” gibi son derece yapay bir tartışma yaratıyorlar ki, zaten geçmişle bağları koparılmış olan gençlerin kafaları iyice karışsın. Utanmasalar araya “yoksa Ergenekoncu muydu ?” gibi bir soru daha sıkıştırıverecekler, ama artık iyice gülünç olacaklarından o kadarını yapamıyorlar!

Tarihsel olayları anlayabilmek için yaşandıkları dönemin koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Bu yüzden 68 hareketinin de o dönem dünyadaki hangi olaylardan, felsefi ve ideolojik akımlardan etkilendiğine bakılmalıdır.

Gerçi bunu yapmak çok geniş kapsamlı bir çalışmayı gerektirir, ama yine de bazı satırbaşlarına değinebilirim.

Bu hareket, Mayıs 1968’de bütün Avrupa’yı saran büyük gençlik isyanının bizim gençliğimize yansıması olarak başladı (Bugün Üniversite’de varolan her türlü özgürlük kırıntısını 68 hareketinin sağladığını unutmayalım). Ve kısa zaman sonra, aynen Avrupa’da olduğu gibi bizde de toplumsal ve ekonomik talepleri olan siyasal ve kalıcı bir akıma dönüştü.

Türkiye’nin 68 hareketi de bu dünyada yaşıyordu; o yüzden soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasının bütün olaylarından etkileniyor, yorumlamaya çalışıyordu. Olaylara, bugün her şeyi “dinci-laik” şablonuna uydurmaya çalışan dar kafalıların anlayamayacağı kadar geniş bir açıdan bakıyordu.

Vietnam’daki, Güney Amerika’daki ve bütün dünyadaki bağımsızlık mücadeleleriyle dayanışma içindeydi, demek ki “enternasyonalistti”.

Ülkedeki bütün çelişmeleri sıralıyor, bunların arasından baş çelişkinin hangisi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Demek ki “Marksist’ti”, yöntem olarak “diyalektik materyalizmi” benimsemişti.

Birinci sloganı “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!” idi. Demek ki “anti-emperyalistti”, “ulusalcıydı” ama aynı zamanda “anti-faşistti”!

Milli Petrol istiyor, Dış Ticaretin ve Bankacılığın devletleştirilmesini talep ediyordu, işçi sınıfının sömürülmesine karşı çıkıyordu, demek ki “sosyalistti, devletçiydi”.

Toprak reformu yapılmasını, topraksız köylüye toprak dağıtılmasını istiyordu. Demek ki “anti-feodaldi”.

Türk ve Kürt emekçilerinin ortak iktidarını savunuyordu, Kürt meselesinin Doğu ve Güneydoğu’daki feodal aşiret bağlarının yıkılmasıyla çözüleceğine inanıyordu. Her iki taraftaki ırkçı ve şoven milliyetçiğe de karşıydı ama aynı zamanda “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını” da benimsemişti.

Ankara’da, Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in cenazesinde yobazlar cenaze namazını kıldırmak istemeyince Anıtkabir’e çok büyük bir yürüyüş yapılmıştı. O gün aralarında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da bulunduğu gençlik “Atatürk geliyor!” sloganıyla yürümüştü. Demek ki 68 kuşağı “Cumhuriyetçiydi!”

O gün o yürüyüşte varlarsa aynı sloganı bağırmış olan bugünün ikinci cumhuriyetçileri bunu da unutmuş olacaklar ki, Deniz Gezmiş “Kemalist miydi?” diye sormuyorlar!

Bizim kuşağımız çok çileler çekmiş bir kuşaktır. Sadece baskılardan söz ettiğimi sanmayın. Bilgi edinme bakımından da çok sıkıntılar çektik. Bütün dünyanın kolayca edinebildiği her türlü bilgi yasaklanmış, bizden saklanmıştı. Bizden önceki kuşaklar zindanlarda çürütüldüğü için bize onlardan da sözlü bir bilgi mirası kalmamıştı.

1961 Anayasasının getirdiği özgürlük ortamında eskiden yasak olan her türlü kitap birdenbire yayınlanmaya başlayınca aç kurt gibi okumaya saldırdık.

Düşünün ki, 1960’tan önce Nazım Hikmet’in değil şiirlerini okumak, adını anmak bile yasaktı. Bizler Nazım Hikmet’i bile 1960’tan sonra keşfetmiştik! Üstelik bu büyük şaire konulmuş olan yasağın yıkılmasını da Yön dergisinin mücadelesine borçluyduk. Şimdiki “liberallerin” bugün sadece darbeciliğini gözlere sokmaya çalıştıkları Yön dergisine!

Elalemin bildiği her şeyi biz sıfırdan öğrenmek zorundaydık ve işte ancak bu kadar öğrenebildik.

Sizler bizim kadar şanssız değilsiniz. Artık aradığınız her türlü bilgi size bir “tıklama” mesafesinde. Ama bunun bir tek istisnası var, mezara götürülen bilgilere ulaşamazsınız. Onun için bu bilgilerin sahiplerini bildiklerini anlatmaya zorlayın.

Bu ülkede bir gün, 68’in kapsamlı bir tarihi yazılacak mıdır?

68 kuşağının hayatta kalan temsilcilerinin bugünkü kuşaklara böyle bir borcu yok mudur?

Bugünün gençlerinin 68’li büyüklerine bu görevi her fırsatta hatırlatmalarını diliyorum.

Bizleri o dönemi yeniden düşünmeye zorladıkları için hepsinin gözlerinden öpüyorum.

Doğan Yurdakul

deniz gezmiş 68 kuşağı istanbul üniversitesi arşiv