İstanbul Üniversitesi'nde neler oluyor... "Yaptıkları yanlışın fişini 1 kişiye kestiler"

Hakan Erol yazdı...

İstanbul Üniversitesi'nde yemekhanelerden kahvaltıların kaldırılması ve indirimli öğün sayısının bire düşürülmesi kamuoyundan büyük tepki toplamıştı.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri de, “Ekonomik kriz koşullarında cüzi miktardaki parayla yaşam mücadelesi verdiklerini ve krizin faturasının öğrenci ve emekçilere kesilmesine karşı olduklarını” söyleyerek, kararı protesto etmişti. Öğrencilerin protestolarına polis çok sert müdahale etmiş, coplarla öğrencilerin rektörlüğe dilekçe vermelerini engellemişti.

İstanbul Üniversitesi, daha sonra gelen tepkilerin ardından ise söz konusu kararından vazgeçmişti. İstanbul Valili ise dün yaptığı açıklamada, öğrenci eylemine müdahalede 1 polis memuru hakkında görevden uzaklaştırma tedbiri uygulandığını açıklamıştı.

COPLANAN ÖĞRENCİLER ODATV'YE KONUŞTU

Polisin copladığı üniversite öğrencileri Odatv'ye konuştu.

Sosyal medyada örgütlenerek eylem yaptıklarını ifade eden öğrenciler, rektörlüğün geri adımını bir kazanım olarak değerlendirirken, eyleme katılanlardan İ.Ü öğrencisi Enes, "İstanbul Üniversitesi'nin 'hakkını yedirmeme' geleneğini devam ettirdik" diye belirtti.

Öğrenciler, tek suçlunun polis olmadığının altını çizerken, İ.Ü öğrencisi Mert, "O gün orada suçlu olduğunu bildiğimiz kişi sadece tek bir polis değil. Dilekçe hakkını kullandırmayan Rektörlük de aynı oranda suçludur" dedi.

Beraber mücadele ederek kazandıklarını işaret eden İ.Ü öğrencisi Buse ise, "Üniversite öğrencileri olarak istediğimizde, birlikte hareket ettiğimizde ve mücadele ettiğimizde kazanacağımızı öğrendik bu hepimize umut oldu" dedi.

Mücadelelerinde Öğrenci Konseyi'nin hiçbir katkısının olmadığını vurgulayan İ.Ü öğrencisi Helin ise, "Bu konsey üyeleri kişiler bizim ilk eylem günümüzde arkadaşlarımıza küfür eden ve yanlarından geçerken tükürenlerden oluşmaktadır. Biz bu konseyi tanımıyoruz. Bizim için yok hükmündedir" dedi.

İntihar eden sıra arkadaşları Sibel Ünli'yi de unutmayan öğrenciler, "Sibel eşitliği, özgürlüğü şiar edinmiş bir sıra arkadaşımızdı" derken, Sibel'in de bugün hayatta olsaydı bu mücadele sonunda elde edilen kazanımlara karşı sevineceğini ve umutlanacağını ifade ettiler.

"İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'NİN 'HAKKINI YEDİRMEME' GELENEĞİNİ DEVAM ETTİRDİK"

İşte o gün eylemde yer alan İÜ öğrencilerinden; Mert, Enes, Helin ve Buse'nin Odatv'ye verdikleri o röportaj:

- Öncelikle, bize biraz süreçten bahseder misiniz?

MERT: 30 Aralık günü Sağlık, Kültür ve Spor (SKS) Daire Başkanlığı sosyal medya hesaplarından kahvaltı öğününün kaldırıldığını duyurdu. Bununla beraber indirimli olarak sunulan üç öğün yemek hakkının teke düşürüldüğünü, ikinci yemeği yemek isteyen öğrencilerin 18 lira yemek ücreti vermeleri gerektiğini duyurdu. Bu düzenleme sene başında yapılan zamdan sonra bu öğrencinin beslenme hakkını kullanamamasına yol açtı.

SKS'nin açıklamasından sonra hızlıca öğrencilerle görüşüp bir Instagram ve Twitter hesabı açtık. Sonrasında Whatshapp grupları kurulup, 31 Aralık tarihinde yemekhane önünde öğrencilerle buluşulup, daha sonra da tarihi anakapı önünde bir basın açıklaması yapılacağını konuştuk ve duyurusunu yaptik.

31 Aralık tarihinde yemekhane önünden bir yürüyüş gerçekleştirerek ana kapıda basın açıklamasını yaptık. Ve 2 Ocak saat 14.00'da hep birlikte rektörlüğe dilekçe vermek için okulda buluşmaya karar verdik.

ENES: Sürecin 2019 yazına dayandığını söylemek daha doğru olacaktır. 2.25 TL olan yemekhâne ücreti kurnazca bir zamanlama ile 3.50 TL'ye çıkarıldı. İstanbul Üniversitesi'nin geleneğine ters şekilde araya soktuğu yaz tatilinin tepkisizliğine güvenmiş olacak ki, tekrar bir final ve tatil dönemi olan 31 Aralık'a denk getirerek bu insanlık dışı zammı açıkladılar. Kahvaltının kaldırılması ve 2. öğünün 18.50 TL olduğunu izah etme gereği dahi duymadan "yaptık, oldu" tavrıyla duyurdular. Bu ise kabul edebileceğimiz bir şey değildi, işçi emekçi evlatlarıyız. Soğuk, yağmur, çamur demeden bu karara hızlı ve kararlı bir tepki geliştirdik. İstanbul Üniversitesi'nin "hakkını yedirmeme" geleneğini devam ettirdik.

"SINAVLARIN ARASINDA GİTTİK EYLEMİMİZİ GERÇEKLEŞTİRDİK"

- Peki, o gün okulda neler yaşandı. Eylem kararı nasıl alındı?

MERT: Dilekçe günü bir grup okul içerisinde bir grup okul dışarısında olmak üzere toplandık ve ana kapıda buluştuk, ancak polis ve ÖGB dilekçe haklarını kullanmak isteyen dışarıdaki öğrencileri içeri almadı; üstüne üstlük polis, arkadaşlarımıza coplarla saldırdı.

ENES: Kararın peşi sıra Twitter sayfası ve Whatsapp grupları açıldı. Bunlara katıldık ve yaygınlaştırdık. Meşru taleplerimiz de destek buldu. Hepimiz anayasal haklarımızı kullanarak sesimizi haykırmaya çalıştık. Sınavların arasında gittik eylemimizi gerçekleştirdik.

HELİN: Açılan Whatsapp gruplarında hızlı bir karar ile alındı eylem. Çünkü aslında önceki düzenlemelerde (zam gibi) sessiz kalındığı için olayların bu raddeye vardığı öğrenciler tarafından fark edildi. Bundan ötürü de bu düzenlemeye karşı birlikte ve güçlü olduğumuzu en hızlı şekilde göstermemiz gerekiyordu.

BUSE: Eylem günü merkez kampüs yemekhanesinde yan yana geldik ve neden bir arada olduğumuzu çevremizdeki arkadaşlarımıza anlattığımız konuşmalardan sonra ana kapıya doğru harekete geçtik. Farklı fakültekelerde arkadaşlarımız merkez kampüse giremediği için okulun dışında onlarla buluşup, basın açıklaması yapmak üzere ana kapıya gittik. Basın açıklamamızda taleplerimizi ifade ettikten sonra, eylem sürecinin taleplerimiz yerine gelene kadar devam edeceği kararını aldık ve 2 Ocak'ta dilekçelerimizi vermek için merkez kampüste buluştuk. Fakat farklı fakültelerden arkadaşlarımız merkez kampüse alınmadılar. Dilekçelerin teslim edileceği yer merkez kampüs olmasına rağmen okula giremeyen öğrencilere ana kapıda polis saldırdı. Dilekçe sürecine yapılan çeşitli müdehalelere karşı çoğumuz dilekçelerimizi teslim ettik. Hepimizin farkında olduğu fakat boşa düşen konulardan biri de bu zamların zamanlamasıydı. Birçok fakültenin okulu tatile girmiş ve çoğu öğrenci arkadaşımızın evlerine döneceği bir zamanlamaya bilinçli olarak denk getirilen zamlar, eylem kararımızın sürekliliği kararı nedeniyle boşa düşmüş oldu, mücadele ettik ve kazandık.

"YEMEKHANE İŞÇİLERİNE DE İŞLERİ GERİ İADE EDİLSİN İSTİYORUZ"

- Sizlerin talepleri tam olarak neler, kısaca sıralar mısınız?

MERT: Bizim taleplerimiz çok basitçe; beslenme hakkımızı elimizden alan bu düzenlemeyi iptal etmekti.

ENES: Şahsen benim talebim her yurttaşın eğitim ve sağlık hizmetlerinden eşit ve ücretsiz şekilde yararlanmasıdır. Lakin bu hareketimizin tek talebi vardı. 31 Aralık'ta duyurulan bu kararların geri çekilmesi. Daha sonra süreç içerisinde okulda çalışan 39 işçinin atıldığını ve tazminat haklarına ulaşamadıklarını öğrendik. Biz talebimize ulaştık. Sırada işçi abilerimizin ablalarımızın haklarına ulaşmak var.

HELİN: Son yapılan yemekhane düzenlemesi ve önceki süreçte yapılan zamların geri çekilmesini istiyoruz. Ayrıca bu süreçte atılan yemekhane işçilerine de işleri geri iade edilsin istiyoruz.

BUSE: Eylem sürecine rengini veren sloganlar, pankartlarımız ve söylemlerimizin özünde müşteri olmadığımız ve aslında ücretsiz olması gereken yemek yeme hakkımıza dokunulmaması. Ben eylem sürecine bakınca bunların temelinde şekillenen istekler görüyorum. Öğrencileri karşısına alan, zamlarla hayat pahalılığı ile hayatımızı güçleştiren hiçbir uygulamayı kabul edemeyiz.

"YARGILANMASI GEREKEN 1 KİŞİ DEĞİL, BİRDEN ÇOK KİŞİ VAR"

- Dün İstanbul Valiliği yaptığı açıklamada, size saldıran bir polisin görevden alındığını duyurdu. Size sadece 1 polis mi saldırdı, yoksa bütün her şey 1 kişinin mi üzerine yıkılmış oldu? Bu adımı yeterli buluyor musunuz?

MERT: O gün orada suçlu olduğunu bildiğimiz kişi sadece tek bir polis değil. Dilekçe hakkını kullandırmayan Rektörlük de aynı oranda suçludur.

ENES: Bu adım sosyal devletin yerini sosyal medya devleti olmaya bıraktığının somut örneğidir. Anayasal hakkımız olan dilekçeyi teslim etmek için kendi okulumuzla aramıza set çekildi. Kendi okulumuza girmek istediğimizde ise böyle bir müdahale ile karşılaştık. Rektörlüğün kararı açıklamadaki üslubundan polisin copu düşmanına sallarmış gibi sallamasına, her bir adım bizi manevi olarak çok yaraladı. Sosyal medyada, bu kabul edilemez hareket tepki görünce de yaptıkları yanlışın fişini 1 kişiye kestiler. Bence asıl cezalandırılması gereken kişi anayasal hakkını kullanmak isteyen öğrenciyle kendi okulu arasına ÖGB ve polis barikatı çekme kararı alanlardır.

HELİN: En nihayetinde oradaki polisler bir emir komuta zinciriyle hareket ediyorlardı. Polislerin pek ala suçu var. Aldığı emir doğrultusunda müdahaleyi olabildiğince sert gösterdi. Ancak bir şey unutulmamalı; yani asıl suçlular. Öğrenci ile okulu arasına polis barikatını kuranlardan bahsediyorum. Yargılanması gereken bir kişi değil birden çok kişi var.

BUSE: Bu sorunun okul yönetimi ile değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eylem sürecini anlatırken okulun merkez kampüsüne giremeyen okul öğrencileri olduğunu söylemiştim. Bunun güvenlik kaynaklı olduğu açıklaması yapıldı. Fakat okul öğrencilerini okuldan uzaklaştırmanın hiçbir bahanesi olamaz. Bu görüntüler dilekçe vermek isteyen öğrencilerin ana kapı önünde okullarına girmek istemesi sonrası polis saldırısından. Okul öğrencilerinin dilekçe vermek için okullarına gitmeleri engelleniyor ve polis müdehale ediyor. Polisin basın açıklamasında yer alması da olmaması gereken bir durum. Orada haklarını arayan öğrencilerden daha doğal bir görüntü göremedik. Ana kapıya girmek isteyen fakat giremeyen öğrenciler arasında ben de vardım. Kendi fakültem olmasına rağmen giremedim, çoğumuz için böyleydi. Sonrasında polis coplarla saldırarak bizi kapıdan uzaklaştırmaya çalıştı. Bizler bu okulun öğrencileriyiz ve hak arayışlarımızın hiçbir yerinde polis, okul güvenliği gibi sorunlarla karşılaşmak istemeyiz. Bu yapılan adım kesinlikle yetersiz, polisi ve okul güvenliğini öğrencilerin karşısına koyan okul yönetimi en az saldıran polis kadar suçu üstlenmeli.

"BU HEPİMİZE UMUT OLDU"

- Bu tartışmalı kararın önce yürürlüğe girip, sonradan vaz geçilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bir geri adım mıdır? Önce eylemler ve toplanan dilekçeler ardından da Sibel Ünli'nin intiharı... Rektörlük tüm bunlardan çekinmiş olabilir mi?

MERT: Bu sürecin geri adımla sonuçlanmasının birçok nedeni var. Öğrencilerin mücadelesi ve kararlılığından oluşan baskı, Sibel'in intiharı nedeniyle oluşan kamuoyu baskısıyla birleşince köşeye sıkışan rektörlük buna mecbur bırakıldı.

ENES: Yaza benzer bir süreç olacağını düşündüler. Lakin sert kayaya çarptılar. Okulun öznesi olan öğrenciler birlikte hareket ederek haklarına dokundurtmayacaklarını gösterdiler. Geniş destek gören bu meşru taleplerimiz de onlara geri adım attırdı.

HELİN: Bizler tarafından gösterilen tepki kamuoyunda çok iyi bir karşılık gördü ve bu karşılık da kararı verenlere muazzam bir baskı oluşturdu haliyle. Sibel Ünli arkadaşımızın intihar haberi ile birlikte bu tepki ve baskının artacağı korkusu geri adım attırdı.

BUSE: Eylemin sonucuna bakarken eylem sürecini es geçemeyiz, birlikte hareket ettik. Hızlıca organize olduk ve zamların geri çekilmesi konusunda ısrarlıydık, kararlıydık, mücadele ettik ve bu nedenle geri adım atıldı. Üniversite öğrencileri olarak istediğimizde, birlikte hareket ettiğimizde ve mücadele ettiğimizde kazanacağımızı öğrendik bu hepimize umut oldu, öğrencileri düzenin karanlığıyla yalnız bırakmalarına izin vermeyeceğiz çünkü birlikte mücadele etmeyi öğrendik. Üstelik birçok üniversite güz dönemine yemekhane zamlarıyla başladı, birkaçına dönem içinde zam geldi. Eylemin sonuçları sadece İstanbul Üniversitesi öğrencilerine değil tüm gençliğe yansımıştır.

"SİBEL EMEĞİN MÜCADELESİNİ HAYATININ MERKEZİNE KOYMUŞ İYİ KALPLİ BİRİSİYDİ"

- Sibel Ünli, "Kartımda 1 lira kalmış. Yemek alacak param yok" demişti. Sibel Ünli, bugün aramızda olsaydı bu "kazanımı" nasıl değerlendirirdi? Öğrencilerin kararlı duruşunu görseydi mutlu olur muydu?

ENES: Sibel eşitliği, özgürlüğü şiar edinmiş bir sıra arkadaşımızdı. Her ne kadar bizzatihi kendi sözlerinin üzeri kapatılmaya çalışılsa da tüm Türkiye ne yaşadığını gördü. Ekonomik kaygılar, kapitalizmin güzellik anlayışı ve kendinden başkasına değer vermeyen bireyci siber zorbaların baskısını kaldıramadı. Dışarıda yüz binlerce Sibel var. Her 5 gençten 3'ü psikolojik rahatsızlıklarla mücadele ediyor. Bunlar gökten inmedi. Kazanımımıza elbette çok mutlu olurdu. O emeğin mücadelesini hayatının merkezine koymuş iyi kalpli birisiydi. Lakin geleceğine baktığında göreceği; yine işsizlik yine göreceği çıkışsızlık olacaktı. Bir edebiyat öğrencisi olarak yaşadığı çıkışsızlığı birinci elden tecrübe ediyorum. Lakin ne kadar saklasalar da sözlerini o artık yok. Önümüzdeki görev; gençlikteki umutsuzluğun pençesine düşen arkadaşlarımıza tek tek dokunmak olacaktır. Yaşanılan psikojik ve ekonomik sorunlar sistemden bağımsız değildir.

HELİN: Sibel elbetteki aldığımız kazanıma sevinirdi. Hatta umutlanırdı da ancak yetmezdi. Çünkü aslında Sibel sistemin çürümüşlüğüne maruz kalmıştı, yani baskılar onu dört bir elden sarmalamıştı. Artan hayat pahalılığı ve kolektiviteden uzak bir toplum içerisinde kendini yalnız hissetmişti. Örnek olarak, en basitinden mücadele edilen yemek fiyatına bile yetmiyordu yemekhane kartındaki para ve yardım bulamadı. Ulaşılamadı kendisine. Geç kalındı...

BUSE: Elbette mutlu olurdu. Sibel mücadele eden bir arkadaşımızdı. Sibel'i gelecek kaygısına, çaresizliğe ve çeşitli maddi zorluklara iten bizlere iki öğün yemeği çok gören düzenin kendisi. Sibel bunun farkındaydı. Arkadaşımıza bu çıkışsızlık hissini yaratan düzenle mücadele ettik ve etmeye devam edeceğiz. Gençliği itmeye çalıştıkları karanlık tabloda yalnız olmadığımızı ve birlikte mücadele ederek kazanacağımızı göstermeye devam edeceğiz. Sibel'den aldıkları umudu yanyana gelerek, birlikte örmeye devam edeceğiz.

"BU KONSEY ÜYELERİ ARKADAŞLARIMIZIN YANINDAN GEÇERKEN TÜKÜRÜK EDENLERDEN OLUŞUYOR"

- Rektörlüğün geri adımından sonra sosyal medyada Öğrenci Konseyi ile gerilimler yaşadınız. Onlar kararı kendi başarıları olarak gördü. "Onlar" ile "sizin" arasındaki fark nedir?

MERT: Öğrenci konseyinin neden var olup olmadığı başlı başına bir soru. Öğrenciler tarafından seçilmemiş, rektörlüğün emrinden çıkmayan bir yapıda olan Öğrenci Konseyi, bırakın sürece katkı sağlamayı, meselenin kapanması için çaba harcamıştır. İlk açıklamalarında yapacak bir şeyin olmadığını söylemişlerdira, artan tepkilerle eğreti bir açıklama yaparak tepkileri azaltmaya çalışmışlardır.

ENES: Her iktidar odağı kendi meşruiyet kaynağının faydası için çalışır. Bu arkadaşları hiçbir öğrenci seçmedi. Bizzatihi rektörlük tarafından atandılar. Onlar da ilk açıklamalarında hepimizin gördüğü gibi öğrencilerin haklarına karşı konum aldılar. Daha sonra biz ağırlığı bu eylemliliğe koyup hakkımızı alınca da böyle bir açıklama yaptılar. Gündemimiz değil. Biz haklarımız için mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz.

HELİN: Öncelikle varlığı bile öğrenciler tarafından meşru olmayan bir yapıdan bahsediyoruz. Şu sürece kadar var olduğunu bile bilmiyordum bu konseyin. Öğrencilerden çıkan dirençten sonra kendilerini ortaya atan ve öğrencilerdeki direnci sönümlemeye çalışan bir güruh. Başlangıçta yaptıkları açıklamada bizleri temsil ettiklerini, rektörle görüştüklerini söyleyip ve kararın değişmeyeceğini aktardılar. Buna sert tepkilerin gelmesi üzerine kendilerince bizden ayrı bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Tamamıyla bizlerden ayrı, kendi işlerini yapıp öğrencileri yükselen hareketten uzaklaştırma maksatlı olduğu çok açık. Ayrıca bu konsey üyeleri kişiler bizim ilk eylem günümüzde arkadaşlarımıza küfür eden ve yanlarından geçerken tükürenlerden oluşmaktadır. Biz bu konseyi tanımıyoruz. Bizim için yok hükmündedir.

BUSE: Öncelikle Öğrenci Konseyi'ni tanımak gerekiyor. Bahsedilen konsey, öğrenciler tarafından seçilmiyor, çoğumuz konseyi tanımıyoruz ve konseyle iletişime geçemiyoruz. Eylem kararını Whatsapp ve Twitter üzerinden gündeme getirdiğimiz sırada öğrenci konseyi enteresan bir açıklama yayınladı. Açıklama okulun bu kararı alması gerektiğini anlatan hatta bu durumun meclisten geçtiğine değinen bir açıklamaydı. Aramızdaki en önemli fark ise eylem ile kazandığımız süreçte konseyin yanımızda olmaması. Konsey, öğrenciler eylem kararı alırken, neden eylem yapmamamız gerektiğini açıklamayla duyurdu. Sürece baktığımızda öğrencilerin mücadele ederek elde ettikleri kazanımı görüyoruz, fakat konsey eylemler başlamadan bu mücadelenin yanında değil karşısında yer almayı tercih etti.

"REKTÖRLÜĞÜN GÖREVİ BİR İŞLETME YÖNETMEK DEĞİL"

- Buradan İ. Ü Rektörlüğüne ne mesajı vermek istersiniz?

ENES: Atanan rektörlük de kendi meşruiyet kaynağının faydasına göre hareket ediyor, bunu biliyoruz. Lakin bizim ekmeğimiz onların rant kapısı olamaz. Rektörlüğün görevi bir bilim yuvasını verili imkanlarla ülkenin aydınlık geleceğini düşünerek ileriye doğru adım atmaktır. Bir işletme yönetmek değil!

BUSE: Rektörlük, öğrencilerin karşısında konumlanmamalı. Geri adım attıkları yemekhane eylemleri sürecinde dahi öğrencilerin yanında değildi. Teknik bir mesele olan okula giriş-çıkışlarda bile sorun yaşadık. Yemekhaneden ücretsiz yararlanması gereken öğrencilerin temel haklarına kriz bahanesiyle göz dikmemeli.

"ZAMLARA KARŞI BİZ BURADAYIZ"

- Son olarak, eylem yaptınız, direndiniz ve kazandınız. Bundan sonra hedefinizde ne var? İstanbul Üniversitesi öğrencilerini neler bekliyor?

MERT: İlk belirttiğim "neden varlar" sorusunun üstüne gitmek ileride bir gündem olarak karşımızda duruyor. Bununla birlikte öğrencilerin elinden alınan tüm hakların geri alınması için örgütlülüğümüzü ve bir aradalığımızı artıracağız. Biliyoruz ki, bizler birlik olduğumuzda güçlüyüz.

ENES: Sadece İstanbul Üniversitesi öğrencilerini değil tüm öğrencileri ve halkımızı içinde bulunduğumuz kriz dönemi bekliyor. Eğer buna sessiz kalırsak bu krizi bizim sırtımıza yıkacaklar. Buna izin vermemeliyiz. Bir araya gelmeli ve ekmeğin, emeğin mücadelesini yükseltmeliyiz.

HELİN: İstanbul Üniversitesi öğrencileri bir şeyi anladılar artık. Bizler örgütlü hareket edince kazanım elde ediyoruz. Bizler birlikte güçlüyüz.

Türkiye'de siyasi gündemi en yakından hisseden okullardan biri olan İstanbul üniversitesi bundan sonraki süreçte de bütün dayatmalara ve yaptırımlara karşı örgütlü, güçlü durmalıdır. Arkadaşlarımızla birlikte öğrenci işçi sömürülerine, zamlara ve bütün bilim, emek düşmanlığına karşı biz buradayız!

BUSE: İstanbul Üniversitesi yemekhane eylemleri, ancak mücadele edenin kazanabileceğini tekrar hatırlattı bizlere. Arkadaşlarımızla birlikteydik süreç boyunca bir arada olduk, birbirimizin sorunlarını dinledik ve yalnız değildik; gençliğin düzenin karanlığında yalnız kalmayacağını gösterdik. Öğrencileri karşısına alan düzenlemelerle mücadele etmeyi öğrendik ve kazandık; birlikte olduğumuz, yan yana geldiğimiz için. Bundan sonra öğrenciler gençliğe yönelik saldırıları birlikte, bir arada göğüsleyecektir.

Hakan Erol

Odatv.com

İstanbul Üniversitesi'nde neler oluyor... "Yaptıkları yanlışın fişini 1 kişiye kestiler" - Resim : 1

İstanbul Üniversitesi'nde neler oluyor... "Yaptıkları yanlışın fişini 1 kişiye kestiler" - Resim : 2

İstanbul Üniversitesi'nde neler oluyor... "Yaptıkları yanlışın fişini 1 kişiye kestiler" - Resim : 3

Hakan Erol istanbul üniversitesi SİBEL ÜNLİ cop İstanbul Valiliği rektörlük arşiv