IŞİD saldırırken İslam tarihinde neleri kaynak alıyor

IŞİD, saldırılarını gerçekleştirirken dini metinlere ve bu metinlere eşlik eden bir tarihe başvurarak hareket ediyor. Peki, nedir bu tarih ve sözünü ettiğimiz metinler?

Geçtiğimiz günlerde IŞİD İspanya’da bir saldırı daha düzenledi ve saldırı sonrasında 14 kişi hayatını kaybederken 100’den fazla insan da bu saldırıda yaralandı. Çoğu zaman olduğu gibi bu saldırı sonrasında da, katliama sebep olan örgütün motivasyonu ve paradigması sorgulandı. Örneğin yazar İhsan Eliaçık’ın tanımlaması ile “fanatik ateizm” insanları IŞİD’e yönlendiren bir söyleme sahipti. Eliaçık’ın fikri başlı başına ayrıca ele alınması gereken bir sav. Biz bu yazıda IŞİD’in “itikadi ve tarihsel” olarak beslendiği geçmişi ele almaya çalışacağız.

GENEL GEÇER DOĞRULAR

Söze şöyle bir soruyla başlayalım: “Zekât vermediğiniz takdirde öldürüleceğiniz söylense bunu kabul eder misiniz?” Bakın Müslüman olduğunuzu ifade ediyorsunuz ama yine de zekat vermemenizin karşılığı olarak size biçilen hüküm, ölüm oluyor! Pek tabi Müslüman’ın öldürülmesini bile kabul eden irade, Müslüman olmayan kişinin öldürülmesini hayli hayli kabul edecektir. Demek istediğimiz şu; öyle bir din anlayışı içerisindesiniz ki, bu dini terk ettiğiniz takdirde ya da öyle olduğu düşünüldüğü an da öldürülüyorsunuz! İşte bütün bunlar sözünü ettiğimiz o tarihin içerisinde vücut bulan ve sonrasında da “fıkıh” kitapları aracılığıyla “İslam hukuku” adı altında genel geçer doğrular olarak kabul edilen hükümlerden sadece bir kaçı. Nasıl mı?

Peygamberin ölümünü izleyen yılların hemen akabinde iç karışıklıklar baş gösterir. Şöyle ki daha önce Müslüman olan kimi kabileler, bazı bölgelerde Peygamberliğini ilan eden isimlere bağlılık göstermeye başlar. Yani dinden dönerler. Diğer taraftan kimi kabilelerde Müslüman olduklarını ama zekât vermeyeceklerini çünkü zekâtın hükmünün ortadan kalktığını ileri sürer. Bazı yerlerde de isyanlar çıkar. İşte bu noktada kelimenin tam anlamıyla “dini katliamlar” başlar. Zira döneme ve bu katliamların sebeplerine dair farklı açıklamalar yapılsa da asıl sebep hep bakidir; “İslam neyi emrediyorsa, İslam’ın geleceği için ne gerekiyorsa o yapılmıştır”!

EN AÇIK DELİLLER

“Dinden dönenler öldürülecektir” der devrin halifeleri ve büyük ulemalar(!).Çünkü bunun emrini daha önce Peygamber vermiştir. Hadis olduğu öne sürülen şu sözler de bu durumun en açık delilidir:

-“Dinini değiştireni öldürün.”

-“Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik yapan hiçbir Müslüman’ın kanı helal değildir. Ancak şu üç kişi müstesnadır: Zina eden evli, bir başkasını kasted öldüren kişi ve dinini terk edip cemaatten ayrılan şahıs.”

-Benden sonra fesat çıkaranlar olacaktır. Cemaatten ayrılan kimi görürseniz veya Muhammed ümmetinin durumunu parçalamak isteyen kim olursa olsun-cemaatta olsalar- öldürünüz.

Ölümlerin gerekçesi bu sözlere bağlandıktan sonra siz isterseniz Kuran’dan ayet gösterin, ister başka hadislere başvurun sonuç değişmiyor. Çünkü din yorumunu bir defa böyle kabul eden zihniyet, sizin karşı tezlerinize de yine kendi tezini haklılaştırmak üzerinden karşı çıkacaktır. Ve nitekim mürtedin öldürülmesi için hadis gösteren zihniyet bu hükme kanıt olarak Kuran’dan da ayet göstermiştir (Fetih Suresi 16.ayet) Örneğin Hanefi mezhebinin büyük fıkıhçılarından Serahsi’ye göre de Fetih suresindeki 16. ayet, mürtedin öldürülmesi gerektiğini söyler. Ve işte o Serahsi el üstünde tutulur. “İmamların güneşi” diye tanıtılır. Türkiye Diyanet Vakfı onun için türbe inşa eder. Mehmet Görmez şöyle anar O’nu: “İmam Serahsî`yi rahmet ve şükranla yâd ediyorum. Türbenin, Maveraünnehir`de yeni İmam Serahsî`lerin yetişmesine vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.” Yine son dönemin Ortodoks İslam temsilcilerinden İhsan Şenoacak “Silahımız Kalem ve Kelam” başlıklı yazısında şu çarpıcı ifadeleri kaleme alır: “Yeni yol kazalarına maruz kalmamak için, ilim, fikir ve harekette hakemlerimiz olsun. Kelam’da Taftazani’ye tefsirde Razi’ye, fıkıhta Serahsi’ye harekette İmam Rabbani’ye uyunuz. Okuduklarınız onların eserlerine arz ediniz. Eğer muvafıksa alın, değilse ait olduğu fikir çöplüğüne iade ediniz.” Bu noktada yapılacak olan, söz konusu din yorumlarla ve bu yorumlara zemin teşkil eden din metinlerle yüzleşmek ve bu anlayıştan kalın çizgilerle uzaklaşmak olmalıdır. Fakat içler acısı olan durum şu ki, büyük ulemalar (!) sözünü ettiğimiz din yorumundan uzaklaşmak bir yana bu yorumu kabul etmiş; örneğin dört mezhepte dinden dönenin öldürülmesi gerektiğine cevaz vermiştir. İşe bakın ki o mezhepler daha sonra “hak mezhep” olarak İslam dünyasında otorite olarak kabul edilmiştir.

YAKMA CEZASI

Halife Ebubekir ve dönemi bu oldukta oldukça önemlidir. Dinden dönenlerle (mürted) ilgili şu ifadelerin, anılan halifeye ait olduğu öne sürülmektedir: “Allah mürtedlere karşı komutana zafer nasip ederse, komutan onları silahla ve ateşte yakma dahil her çeşit usulle öldürür.” Dikkat buyurunuz “ateşte yakma” dâhil deniliyor! Üstelik bu ve benzeri ifadeler tek bir kitapta yer almıyor. Vakidi, Belazuri, Yakubi, Taberi gibi pek tanınmış muteber Müslümanların tarih kitaplarında geçiyor bu metinler! Buna göre, Halife Ebubekir döneminde Tuleyha, Müseylime, Secah gibi isimler Peygamberliğini ilan eder ve kayda değer bir kitle de bu isimlerin arkasından gider. İşte buna engel olmak, isyanları bastırmak ve Müslümanların dinden dönmelerini cezalandırmak için “insanların yakılması” gerektiği söylenir. Tekrar edelim bunu biz değil bizatihi Müslüman olan İslam tarihçileri anlatıyor. Öyle ki o tarihçilerin kitaplarında Ebubekir dönemi ile ilgili anlatılan çok sayıda “ateşte yakma” hadisesi bulunmaktadır. Bu hadiselerin merkezinde ise Halife’nin komutanlarından Halit b.Velid bulunmaktadır. Diğer bir deyişle dinden döndüğü gerekçesiyle insanları ateşte yakan çoğunlukla Halit b.Velid’tir. Bu tarihi kayıtlara göre Halit b.Velid insanları ahırlara doldurarak, meydanda ateşler yaktırarak söz konusu cezayı uygulatmaktadır. Ve bu yakma cezasına çarptırılan isimlerden biri de Peygamber olduğu iddiasıyla ortaya çıkan Tüleyhan’nın annesidir. Çünkü o Müslüman olmayı kabul etmemiştir! Bu arada ara bir not olarak belirtelim ki, Tüleyha daha Peygamberin sağlığında Müslüman olmuş ardından Peygamberliğini ilan etmiş ve daha sonra yeninden Müslüman olmuş dahası İslam orduları safından yerini almıştır. Ama işte onun annesi Müslüman olmadığı gerekçesiyle yakılmıştır.

Devam edelim.

Zekât vermemek halife Ebubekir döneminde “öldürülmek” için yeterli bir gerekçe olarak görülür. Nitekim Ebubekir ve devrin otoriteleri bu tavrı, isyan etmek ve İslam’ın temel şartlarından birini yerine getirmemek olarak açıklar. Dolayısıyla onlara göre zekat vermeyenler öldürülmelidir. Bu noktada halife Ömer ile Ebubekir arasında geçtiği öne sürülen şu diyalog önemlidir:

Halife Ömer: “Allah Resulu; "İnsanlar, Allah'tan başka ilâh yoktur, deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Kim, Allah'tan başka ilâh yoktur, derse, malını ve canını benden korumuş olur. Ancak İslâm'ın hakkı müstesnadır. Onun asıl hesabı ise Allah'a kalmıştır" buyurduğu halde, nasıl olur da sen insanlarla savaşırsın?

TARİHİN KARANLIK DEHLİZLERİ

Halife Ebûbekir: “Allah'a yemin ederim ki namazla zekâtın arasını ayıranlarla mutlaka savaşacağım. Çünkü zekât malî bir haktır. Allah'a yemin ederim ki, Resulullah'a vermiş oldukları bir deve yularını bile bana vermezlerse, onlarla savaşırım" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki, Azîz ve Celîl olan Allah Ebû Bekir'in gönlünü savaş için genişletmiş ve yine anladım ki, onun görüşü doğrudur"

Toparlarsak İslam tarihi, ne karşımıza çıkardığı dini metinlerle, ne o tarihte yer alan olaylarla ne de sonrasında “fıkıh” adı verilen otorite kitaplarıyla dikensiz bir gül bahçesidir. Bilakis o bahçede yeterli miktarda diken bulunmaktadır. Hal böyle olunca elbette IŞİD, Taliban, el Nusra gibi zehirli bitkiler de bahçenin bir köşesinde yerini alacaktır. Zira o zehirli bitkileri sulayan kadim metinler, eli silahlı örgütlerin başucunda durmaktadır. Bu anlamda her ne kadar silahı tutan eli kanlı örgütler olsa da, o silaha kurşun olan mermiler “saygın dini metinler/isimler” olarak tarihin karanlık dehlizlerinde yerlerini hala korumaktadır.

Aydın Tonga

Odatv.com

Buhari, Cihad 149; Ebu Davud, hudud, I, Tirmizi Hudud, 25, Nesai, Tahrim, 14, İbn Mace, Hudud, 2

Buhari, Diyet; Müslim, Kasame, 25; Ebu Davud, Hudud, I.

Nesai, Tahrim 6.

http://arsiv.diyanetvakfi.org.tr/184/guncel/vakfimizin-insa-ettigi-imam-serahsinin-turbesi-acildi

Taberi, III, 227.

İsrafil Balcı, Mürtetlerin Yaktırılarak Öldürüldüğüne Dair Rivayetlerin Tahlili.

Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, Ankara 1984, V, 21

Ebû Dâvud, Zekât, l

aydın tonga odatv arşiv