İmparatorluk yıkılıyor

Hep biliriz, lisedeki tarih kitaplarında, 1. Dünya Savaşı anlatılırken, aslanlar gibi savaşıp, yüz binlerce şehit verdiğimiz 1915 Çanakkale...

Hep biliriz, lisedeki tarih kitaplarında, 1. Dünya Savaşı anlatılırken, aslanlar gibi savaşıp, yüz binlerce şehit verdiğimiz 1915 Çanakkale Zaferi’nden sadece 3 yıl sonra İngiliz, Fransız, İtalyan zırhlılarının neden İstanbul’da olduğu şu sözlerle açıklanır:

“1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya yüzünden biz de yenilmiş sayıldık…”

Eğlenmek isteyen bu cümleyi google’a yazsın ve ekşi sözlüğü okusun. Çok aydınlatıcı yorumlar var.

Her neyse bizim konumuz başka aslında. Almanya yenildi diye yenilmiş sayılmadık, tüm savaş neredeyse zaten Osmanlı’nın paylaşımı üzerinden yapılıyordu. 1918 Mondros mütarekesi ile İngilizler kazanmış oldu. O yıllarda her türlü medeniyetin Garp’tan geldiği söylemi yine etkiliydi ki, Mehmet Akif Ersoy ünlü İstiklal Marşı şiirinde, “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” tabirini kullanmıştı.

E tabii, yani o toplar, o zırhlılar, tanklar, uçaklar, makineli tüfekler ve hatta kimyasal silahlar hep Batı medeniyetinden Şark’a armağanlardı. Bir durum oldu mu savaş gemileri ilgili ülkeye medeniyyetin (burada Tayyip Erdoğan gibi iki y kullandım) alasını götürüyordu.

Ne zamanki Mustafa Kemal Atatürk ve yoldaşları, büyük bir deha ve kahramanlıkla emperyalistleri ve onların uşaklarını Anadolu’dan kovdu, o zaman işte bir kayaya çarptılar. İngiliz İmparatorluğu’nun çöküşünde Rus Devrimi kadar etkili bir devrimdir Türk Devrimi.

İngilizler, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluktan, bugün bazı danışmanların arşivlerden bulup çıkararak bizim literatüre de hediye ettiği “kıymetli yalnızlığa” işte o zaman savruldular. Kuyruğu dik tutuyorlardı tutmasına ama, Hindistan ve Çin, sonrasında Afrika ve Ortadoğu’daki sömürgeleri bir bir bağımsızlıklarını ilan etti. Tabii ekonomik sistemi yani kapitalizmi hala elinde tutan Birleşik Krallık ve (sonrasında ABD) her zaman bunların içini karıştırmasını, savaşlar çıkarıp silah satmasını bildi. Ama hiçbir zaman eskisi gibi olamadı.

Mehmet Akif’in “Tek dişi kalmış” dediği canavar, Mustafa kemal’in deyimiyle “Kapitalizm ve onun yavrusu emperyalizm” idi.

İşte o tek dişli canavar yüzünden, 1. ve 2. Dünya Savaşlarında 60 milyondan fazla, Kore Savaşı’nda 3 milyon, Vietnam’da 5 milyon, Latin Amerika ve Afrika’daki işgal ve iç savaşlarda (sayısını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz-sadece Kongo’da 1998-2008 arasında 5 buçuk milyon kişi öldü) milyonlar, Afganistan’da (SSCB emperyalizmi ve ABD işgallerinde) İran-Irak savaşında 1 milyon, 1 milyondan fazla, Yugoslavya’da yarım milyon, Türkiye’de (emperyalist uşağı PKK ile savaşta) 40 bine yakın, Lübnan’da 250 bin, Irak’ta bir buçuk milyon ve son olarak Suriye’de devam etmekte olan “Proxy savaşı”nda 150 bine yakın asker ve sivil insan hayatını kaybetti.

Bu sayılar fazla bir şey ifade etmiyor olabilir ama bir de o felaketleri yaşayanlara sorun.

Iraklı, Vietnamlı çocukların şiirlerini okuyun.

ABD İMPARATORLUĞU YIKILIYOR

2. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin gömleğini giyen ABD de bugün teklemekte. Irak ve Afganistan işgalleri sonrası belini doğrultamadı. Ekonomisi zaten kırılgandı. Burnu büyüklüğünden tembelleşmiş, üretken sermayesini Asya’ya kaptırmıştı. 2008’de patlak veren krizden çok önce de krizin belirtileri mevcuttu. Ama 2008’deki yapısal kriz için söylediğimiz 1929’daki “Büyük Buhran”dan bile büyük sözü her geçen gün doğrulandı. Ve hükümetin kilitlenmesi, bir anlamda kepenk indirmesi günü de geldi çattı.

Tam da krizin başladığı zaman zaman ateşten başkanlık koltuğuna oturan sütlü kahve Barack Hüseyin Obama ise bir Franklin Delano Roosevelt değil elbette. Ben Obama’yı daha çok 1979’daki Bülent Ecevit’e benzetiyorum. Halkçı hareketlerin zirve yaptığı ve müesses nizamın da artık bundan çok sıkıldığı bir dönemde, TÜSİAD’a verdirilen 4 ilan, arkasındaki kontrgerilla ve kirli sermayenin ünlü yağ ve tüpgaz kuyrukları ile halkı rehin aldıkları hükümeti devirdikleri o zamanlara benzetiyorum bugünkü ABD’nin halini. 12 Eylül öncesi ilk darbe, Amerikan işbirlikçisi NATO gizli hükümeti olan kontr-gerilla ve işbirlikçi sermaye tarafından Ecevit hükümetine yapılmıştır aslında. Bugün de Obama’ya yapılanları Neo-Con İsrail lobisi ile Petro-silah sermayesinin bir oyunu olarak okuyabiliriz. Ama bugün Amerikan halkı eskiye göre daha bilinçli. Ve Amerikan elit bürokrasisi de artık iç ve dış savaştan yana gibi gözükmüyor.

Tabii ki Obama, “toprak işleyenin, su kullananın” demedi ama sağlıkta kamuculuğa yönelen “Obamacare” reformuna imza attı. Amerika’nın açgözlü kodamanları bu hatayı affetmedi.

KEPENK İNDİ

1 Ekim’de ABD Federal Hükümeti, Kongre’nin bütçe tasarısını onaylamaması nedeniyle “kepenk indirdi”, yani kapandı. Bildiğiniz dükkan kapanması gibi. 1 milyon kamu çalışanı maaşlarını alamadı ve zorunlu izne gitti. 1,4 milyon ordu mensubu yine maaş alamadı. Maliye Bakanlığı’nın İran ve Suriye yaptırımları, istihbarat servislerinin gizli operasyonları sekteye uğradı. Vize, pasaport işlemleri durdu. Emeklilere, gazilere, Dar gelirlilere bebek ve çocuk yardımları dondu.

17 Ekim’e kadar bu iş çözülmezse ABD’de hükümetin elinde sadece 30 milyar dolar kalacak. Bu da koca devin dişinin kovuğuna yetmez. Dış borçlanma tavanını da aştığı için borç da alamayacak, temerrüde düşecek. Yani çarkları döndüremeyecek.

ABD’nin temerrüde düşmesi faciayla sonuçlanabilir ve ülkeyi geçtiğimiz yüzyıldaki Büyük Buhran’dan bu yana en derin durgunluk girdabına düşürebilir. Tek başına temerrüt tehdidi bile Amerikan ekonomisi için son derece zararlı ve tehlikeli.

Bu uyarılar, ABD Maliye Bakanlığı’nın yayınladığı “devletin borç seviyesini yukarı çekme sorununun siyasileştirme denemelerinin potansiyel makroekonomik etkilerine” ilişkin yeni raporunda yer alıyor.

Devlet borcunu karşılamak için elinde mevcut son paraları kullanan bakanlık, paraların 17 Ekim’de tükeneceği uyarısında bulundu. Kongrenin bu tarihe kadar devletin borç seviyesini halihazırdaki tavan olan 14,3 trilyon doların üzerine yükseltmemesi durumunda tam bir felaket yaşanabilir. 17 Ekim’de temerrüde düşen bir Amerika’nın yaratacağı büyük anafor Türkiye gibi bağımlı ülkeleri de içine çekebilir bu arada.

Günlük kriz faturası hükümete 300 milyon dolara mal oluyor. Bütçe açığı zaten 1 buçuk trilyon dolar. ABD borçlarını ödeyemez hale gelirse başta AB ile olan ortak Pazar anlaşması olmak üzere tüm küresel arenada şapa oturur. Bu halde doların hakimiyetini de artık daha fazla sürdüremez. Bu da onun felaketi demektir.

Bu krizin sonunda Obama acil durum yetkisini kullanarak krizi bitirebilir, ama o da kozlarını oynamayı yeğliyor. Obama krizin faturasını, “mali muhafazakarlar”a kesti. Bu terim İsrail’e endeksli “yeni muhafazakarları” yani “Neo-Conservative”leri çağrıştırıyor. Onlar Obama’ya krizden çıkış için yeni savaşlar dayatıyor, Obama ise kendisini seçenlere yani dar ve orta gelirli kesime dayanıyor.

ASYA ÇAĞI GELİYOR

Ama gelinen noktada Amerikan İmparatorluğu’nun artık bu durumu sürdüremez olduğu tescilleniyor. Bu arada tam da bu dönemde Amerikan ordusunun El Kaide’ye yönelik eş zamanlı operasyonları, bana sanki, Obama’dan bütçede ayağına çelme taktığına inandığı İsrail lobisine bir yanıt gibi geliyor.

Her ne olursa olsun emperyalizm artık bunalımdadır. Amerikası, Avrupası, İsraili ve Japonyası ile dünyaya eskisi gibi nizam vermekten uzaktır. Bunların elinden beslenen bölücü ve gerici unsurlar için de bu iyi bir haber değildir elbette.

Sam Amca’nın Irak ve Libya’daki “zaferleri”nden sonra Mısır ve Suriye’de duvara toslaması şaşırtıcı değil.

Eğer büyük bir çılgınlık olmazsa, Doğu (Asya) ve Güney (Latin Amerika ve Afrika) bu kaotik süreçte nefes alma imkanı bulacaktır.

Umarız ki Türkiye de…

Hüseyin Vodinalı

Odatv.com

ABD kriz arşiv