İkiyüzlü gözyaşları ve taziyelerle yıkıyorlar günlerimizi

Adana’dan yanmış körpe bedenlerin kokusu sarıyor sanki gökyüzünü, ardından ikiyüzlü gözyaşları ve taziyelerle yıkıyorlar günlerimizi.

Ne yazacağımı bilmiyorum, klavye bana bakıyor, ben ona... Bu hafta sizlere hangi müzik eserinin, şarkının, türkünün yaşama izdüşümünü veya hikâyesini anlatacağım onu da bilemiyorum. Piyanomun başına geçtiğimde Prokofyev gibi yalnızca beyaz tuşlara dokunmak istiyorum. Siyaha dair hiçbir şeye tahammülüm kalmadı.

Ağıtları yazmak istemesem de, acıyla uyanıyoruz çoğu sabah, çok uzun bir ağıtın içinde gibi günlerimiz. Ben de artık güzel şeyler yazmak, söylemek, bestelemek istiyorum ama olmuyor. Bizim gibiler için sanatın anlamı, neyi yaşıyorsak onu üretmek... Bütün çıplaklığı ve gerçeğiyle...

HEP KAHIR, HEP KAHIR, HEP KAHIR !

Adana’dan yanmış körpe bedenlerin kokusu sarıyor sanki gökyüzünü, ardından ikiyüzlü gözyaşları ve taziyelerle yıkıyorlar günlerimizi. Nasıl bir yıkanma ki tarifi mümkün değil, arındıracağına kirletiyor ömürlerimizi. Cem Karaca’nın dizeleri dolaşıyor odamda:

“Bugün sen çok gençsin yavrum

Hayat ümit, neşe dolu

Mutlu günler vaat ediyor

Sana yıllar, ömür boyu

Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni

Doğarken ağladı insan, bu son olsun bu son...”

İyi de son olmuyor bir türlü. Ben ki bağıra bağıra türküler, şarkılar söylemek istiyorum olmuyor. Ben ki halaylar çekmek, döne döne dans etmek istiyorum, olmuyor. Ağız dolusu gülmek, komşuya selam vermek, bakkala hâl hatır sormak istiyorum, olmuyor.

Yine tepemde Cem Karaca’nın sesi:

“İnsanlar gülüyordu de

Trende vapurda otobüste

Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle

Hep kahır... Hep kahır... Hep kahır... Hep kahır...

Bıktım be!”

Sıram sıram şehit tabutları geçiyor günlerimizden; ağıt ağıt, feryat figan, kışla kışla, mavzer mavzer...

Nâzım giriyor odama davetsiz ama ev sahibi gibi mısra mısra:

“Kilitlenmiş vagonların kapısı

Trenler gidiyor, Memetçik dolusu

Memetçik, Memet,

Memetçik, Memet.”

KORKTUKÇA, KORKU SALIYORLAR (!)

Geçen hafta devlet kanalında Can Yücel anılarımı anlattım canlı yayında! Can’sız, cansız! Mikrofon korkuyor, yer gök korkuyor, stüdyodaki saat korkuyor, masa ve sandalye korkuyor, önüme koydukları çay fincanı korkuyor... Onlar; şiirden, şairden, müzikten, heykelden ve dizeleri ile yaşayan şairden korkuyorlar.

Hasan Hüseyin Korkmazgil gülümsüyor tam karşımda ve sesleniyor çalışma odamın bir ucundan:

“Gün, gün ile barışmalı

Kardeş kardeş duruşmalı

Koklaşmalı, söyleşmeli

Korka korka yaşamak ne!”

Öyle ya nedir bu korka korka yaşamak?”

BİTECEK SANILDIĞI YERDEN BAŞLAMAK...

Bu işin şarkısı, türküsü, sağı solu, iktidarı, muhalefeti yok arkadaş.

Yok bu işin dinlisi, dinsizi, zengini, fakiri, arsızı, ursuzu. İnsan hayatları gidiyor, bozuk para misali; bir hırs, bir inat uğruna. Açığı, kapalısı, zengini, yoksulu, kızı, kızanı insan hayatları gidiyor bir hırs uğruna...

Tam bunları düşünürken Ataol BEHRAMOĞLU giriyor odama ve soruyor; sen değil misin benim o güzelim umut şiirimi besteleyen ve benimle nefes nefese paylaşan! Nedir bu karamsarlık. Haydi! Kendi şarkını dinle de umudu eksik etme yüreğimizden. Hem ne diyorduk o şiirde!

“Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum

Zinciri altında kımıldayan

BİTECEK SANILDIĞI YERDE BAŞLAYAN!”

Öyle ya; önemli olan onların bitecek zannetmesi değil, bizim tekrar başlamamız değil mi? Sağol Ataol Abi.

(Aşağıdaki kare barkodu telefonunuzda tarayınız veya üzerine tıklayınız duyacaksınız)

Üzgün Yurdum

Söz: Ataol Behramoğlu

Müzik-Orkestra : Ekrem ATAER-2005

İkiyüzlü gözyaşları ve taziyelerle yıkıyorlar günlerimizi - Resim : 1

Ekrem Ataer
Odatv.com

adana yurt yangın arşiv