İhsanoğlu Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmak için mi aday gösterildi

1969 yılından beri oy kullanıyorum. Bir Kemalist olarak, kapalı olduğu dönemler dışındaki tüm seçimlerde oyumu hep CHP’ye verdim. Nasıl vermezdim...

1969 yılından beri oy kullanıyorum. Bir Kemalist olarak, kapalı olduğu dönemler dışındaki tüm seçimlerde oyumu hep CHP’ye verdim.

Nasıl vermezdim ki! CHP Yüce Önder’in bize emanetiydi. Doğrusu düşüncelerime de en yakın siyasal partiydi.

Gün geldi “Yeni CHP” diyenler ortaya çıktı. İçime kuşkusuz sindiremedim. Çünkü bu söylem tam da Recep Tayyip Erdoğan’ın, Atatürk Cumhuriyeti’ni İslam cumhuriyetine dönüştürme projesinin sloganı olan “Yeni Türkiye” dönemine denk geliyordu.

“Yeni CHP” bağlamında;

“Laiklik tehlikededir diyemem” denilmesi de,

AKP’nin siyasal İslam bayrağı türbanla Türkiye’nin aydınları mücadele ederken, “Türban konusunu biz çözeriz” denilip, hukuku dolanıp fiili durum yaratarak türbanın ilk, orta, yüksek öğretim kurumlarında, kamu kurum ve kuruluşlarında ve Atatürk’ün Meclisi’nde serbest bırakılmasına neden olunması da,

“Siyaset yapmayan tarikatlara ve cemaatlere saygılı” olunduğunun ilan edilmesi de,

Cemaat ve tarikat mensuplarına, tekke ve zaviyeleri savunanlara, oraları “eğitim ve kültür kurumu” olarak görenlere partide yer verilmesi, hatta milletvekili yapılması da,

Fethullah Gülen’e övgüler düzülmesi de,

Atatürk’ün rozetini göğsünde taşımayacağını, ilkelerini savunmayacağını söyleyenlere ve Erbakancılara siyasal kadroda yer verilmesi de,

Numan Kurtulmuş’un partililerinin CHP’ye katılmasının kabulü de,

"Darbe kozunu Erdoğan'ın elinden alacağım" denilerek TSK'nin etkisizleştirilmesinde rol oynanması; TSK İç Hizmet Yasası'nın 35. maddesinin değiştirilmesinin önerilmesi; Genelkurmay Başkanı'nın Milli Savunma Bakanı'na bağlanmasının istenilmesi; 27 Mayıs'ın darbe olarak görülmesi ve hatta 28 Şubat'a teslim olduğu için Refahyol hükümetinin suçlaması da,

Türkiye’ye demokrasi TBMM’nin kurulmasıyla ve Atatürk Devrimleri’yle gelmesine karşın, çok partili düzene geçmekle demokrasiye geçiş karıştırılarak, sandığı demokrasiyle eş gören düşünceye haklılık kazandırırcasına “Türkiye’ye demokrasinin 1946’da geldiğinin” ısrarla söylenmesi de,

Yerel seçimlere yanlış adaylarla girilmesi de,

“Bu ülkenin birliği, bütünlüğü konusunda hiçbir endişem yok” denilmesi de,

Alman gazetecisinin “Irkçı mısınız?” sorusunun, “Zamanında öyleydik” diye yanıtlanıp, Atatürk milliyetçiliğinin ayaklar altına alınması da,

“Anadilde eğitim şimdi olmasa da, süreç içinde, demokratik zeminde tartışılabilir” denilmesi de,

Tunceli’ye “Dersim” denilmesi de,

PKK’nın fiilen “demokratik özerklik” ilan ettiği önemsenmeyerek, onlara hukuksal destek verip ülkenin bölünmesine yol açacak biçimde Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincenin kaldırmasının savunulması da,

"CHP'de bazı kanatlar, özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmamızı zaman zaman engellemek istiyor" denilerek partideki ulusalcılardan yakınılması da,

Batı'nın Libya'ya müdahalesinin ve AKP'nin bu konudaki tutumunun doğru bulunması da,

Ülkesini uluslararası teröristlere karşı kahramanca savunan Beşar Esad'ın zalim ilan edilmesi de,

Mısır’ı şeriatçılardan kurtaran devrimi darbe diye suçlayıp AKP'yle birlikte ortak bildiri imzalanması da,

Doğrusu bizi yolumuzdan caydıramadı. Bunların hepsini eleştirdik, yanlış olduğunu ve Kemalizm’den sapma olduğunu söyledik, ama oyumuzu da CHP’ye verdik.

Doğrusunu söylemek gerekirse, eskilerin deyişiyle kerhen verdik. Neden? Çünkü karşılarında rejimi İslami cumhuriyete çevirmek ve ülkeyi bölmek isteyen ve bunda son aşamaya gelmiş, ülkeyi tek başına yönetmeye soyunmuş biri vardı ve biz bu duruma düşmüş bir Türkiye Cumhuriyeti istemiyorduk. Bu olumsuzluklar karşısında CHP en yüksek oyu alacak tek partiydi.

Ama yetti artık. Verdiğimiz ödünlerle neredeyse kendimize saygımızı yitirdik.

“İSLAM ORDUSU” KURULMASINI İSTEYEN KİŞİ

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği kişiye bakar mısınız?

Babasının arkadaşlarına bakın, lütfen: Halen cemaat önderlerinden olan Mehmet Emin Saraç (Fatih Saraç’ın babası); İngiliz Muhipler Cemiyeti kurucusu, Sevr Antlaşmasının imzalanmasına ve Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in idamına fetva veren, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan, Mustafa Kemalimize hakaretler eden ve Cumhuriyet’in 150 kişilik “Hain Listesi”nde adı bulunan Şeyhülislam Mustafa Sabri.

Gösterilen aday bu siyasal iklimde yetişmiş birisi. Şeriat öğretiminin merkezi El Ezher’de görev yapmış kişi.

Osmanlı takıntılı. Tüm eserleri Osmanlı üzerine. Onun için “Yeni Osmanlıcı” AKP iktidarı tarafından desteklenmiş İslam İşbirliği Örgütü’ne Genel Sekreter olması için yoğun çaba gösterilmiş bir kişi. Bu örgütün genel sekreteriyken “İslam Ordusu” kurulmasını isteyen kişi.

“Devrimler adına geleneklerimizi, demokrasi adına kanunlarımızı inkâr ettik” deyip, Cumhuriyet’in Osmanlı’yla bağlarını kopardığından yakınan birisi.

Bu adaya oy vermemizin Kemalizme, Türk Devrimi’ne, Aydınlanma Devrimi’ne ihanet olacağını düşünüyorum.

Ulusalcı milletvekillerini ve CHP’ye gönül verenleri de uyarmak istiyorum.

Milletvekilleri, eğer parti içi muhalefete güçleri yetmiyorsa partiden istifayı düşünmelidir. Hatta, Türkiye Cumhuriyeti anayasal rejiminin dönüştürülmesinin, ulusun ve ülkenin bölünmesinin meşrulaştırılmasından başka işlevi kalmamış olan bu Meclis’te milletvekilliğini sürdürmenin, sorumluluğa ortak olmak anlamına geldiği de unutulmamalıdır.

CHP tabanı da bu karara çok sert tepki göstermelidir.

Zaman varken bu adaydan vazgeçilmelidir.

Bu adayın, RTE’nin Başkan yapılması için seçildiğini de çok ciddi düşünüyorum. Amaç, CHP’li seçmenin sandığa gitmesini önleyip, daha ilk turda RTE’nin seçilmesinin önünü açmaktır. Çünkü katılım azaldıkça, az oyla % 51’i bulmak kolaylaşmaktadır.

Acaba “istemiyoruz” aldatmacasıyla RTE Başkan mı yapılmak isteniyor?

Bülent Serim

Odatv.com

CHP cumhurbaşkanı seçim başbakan Erdoğan Ekmeleddin İhsanoğlu arşiv