İçiniz parçalanacak, bu mudur adalet

Salih Seçkin Sevinç yazdı...

Toplam bir yılı aşkın süredir restoranlar kapalı!

Ayakta kalabilen tüm restoran işletmecileri bu tam kapanmanın ardından sınavına çok iyi çalışmış öğrenciler gibi yüksek not beklerken, geçtiğimiz Pazar sabahı yapılan açıklama ile bir kez daha sınıfta kaldıklarını öğrendiklerinde bu kez kelimenin tam anlamıyla “kurbanlık koyun” olduklarını idrak ettiler.

Hepsi şoka girdiler…

Düşünebiliyor musunuz? Açılacağına o kadar inanmışlar ki, restoran sahibi arkadaşlarım bana “Gözümüz aydın!”, “Çok şükür!”, “Sonunda…” gibi mesajlar göndermeye başladılar. Çünkü okuduklarına, duyduklarına inanmak istemediler.

Ben de onlara genelgeyi dikkatle okumalarını, pek de istedikleri gibi bir açılma olmadığını söylediğimde sesleri, ruhları, tüm enerjileri gerisin geri içeri kaçtı. Bunun üzerine sosyal medyada yaşadığımız bu süreçlerle ilgili içimden gelenleri söyledim. “Duygularımıza tercüman oldunuz!” diyen birçok mesaj aldım.

Pandemi başladığında ilk hafta restoran ve kafeler kapatıldı. O zamanlar her şey belli belirsiz idi. Düşünün, o günlerde maske takmak zorunlu bile değildi. Restoranlar okulların hemen ardından pandemi yayılma merkezleri ilan edildi. Dünyada benzer manevralar yapıldı. Restoranların kapatılması yeni hortlayan pandemi korkusu ile mantıklı bir düzleme oturtuldu. Her ülke kendi zenginliğince yardım paketleri düzenledi. Herkes alınan kararlara razı oldu. Malum bu yeni bir şeydi ve toplum olarak dikkatli olmalıydık.

Nihayet 2020 yazına geldik…

Turizmle beraber her yer açıldı. Pandemi her nedense yazın etkisiyle uyuyup gitti. Yazın rehaveti ile pandemi de sersemlemişti herhalde. Sonra sonbahar geldi ve Kasım ayında bir kez daha her şey en başa sardı. Fakat bu kez başa sarma, öncekinden biraz daha farklıydı.

Aralarında bir birlik olmayan restoran, kafeler, eğlence yerleri bir kez daha kapatıldı. AVM’ler açık kaldı, ibadethaneler açık kaldı, mitingler, kongreler gırla yapıldı, oteller açıktı, hatta otellere ve otellerde konaklayanlara imtiyazlar bile verildi. Haliyle otel restoranları da açıktı. Hali vakti yerinde insanlar otellerin kafelerine, restoranlarına gidebilmek ve sosyalleşebilmek için günlük giriş bedeliyle alındılar.

PARASI OLAN...

Hafta sonu yasaklarından çok daralıyorsanız, serbest dolaşım hakkı elde edebilmek istiyorsanız yapmanız gereken şey basitti. Hafta sonu bir otelde konaklayacak kadar gelir sahibi olmak. Yani özgürlüğünüzü elde edebilmeniz için turizmi de destekleyecek paranızın cebinizde olması gerekiyordu. Yine de hafta sonu bir otelde kalıp da gezebilecek bile olsanız restoranlar kapalıydı. Bu da yine yemek için otel restoran ve kafelerini tercih edebilmeniz anlamına geliyordu.

Parası olan, gücü olan, etkisi olan restoranlarını bir şekilde işletmeye devam ediyordu. Mesela hastane kantinleri, hastane kafeleri, özel hastanelerin altına kiracı olarak gelen zincir restoranlar tıkır tıkır işlemeye devam ediyordu. Yol üzerindeki restoran zincirleri, küresel restoran ve kafe zincirleri yeni şubeler açmaya, büyümeye, şubeleşmelerini sürdürmeye devam etti. Öte yandan benim mahallemde geçen yıl açılan üç masalı butik kahvecim hep kapalı kaldı. Sokağımın başındaki yedi masalı köftecinin açık alanına bile insan oturtmasına izin vermediler. Hala da vermiyorlar.

Anlamıyor musunuz?

Pandemide meydan bu küresel zincir restoranlara/kafelere kaldı. Güçlü olan, parası olan, lobisi olan, menfaat ağlarını örmüş olanlar bu süreçte büyüdüler. Benim mahalle kebapçımın ise belini kırdılar. Sizleri ondan öcü gibi korkuttular. Köfteciyi, kebapçıyı, börekçiyi toz içinde, bakımsız, hevessiz, motivasyonsuz, inançsız, bağlamsız, güçsüz bıraktılar.

Üstelik bu mekanlar kapatıldığı halde vaka sayıları her geçen gün arttı.

Görmüyor musunuz?

Restoranların kapalı kalması vaka sayılarının düşmesine etki etmiyor! Bu gayet anlaşılır bir veri değildir de nedir?

Virüsün dışarıda münferit bir restoranda otururken buluşma olasılığı ile bir AVM’de bulaşma olasılığının, ya da tıklım tıkış bir otel restoranınında bulaşma oranını yazan bilimsel makale, filyasyon raporu nerededir? Bunun araştırmasını kim yapmıştır? Bunun mantıklı açıklaması nerededir?

OMURGASINI KIRDILAR!

Çoğu beyaz yakalının en masum hayalidir; bir gün restoran/kafe açmak. Çünkü sağdan soldan, birikiminden (yerli sermaye ile) derleyeceği bir meblağ ile bunu her zaman yapabilir. Böylece özgürleşebilir, bir gün kendi işini yapma mutluluğunu yaşayabilir. İşleri yaver giderse, emeği ile katma değerli hizmetleri ile makul miktarda para da kazanabilir.

Münferit restoran ve kafeler gündelik ekonominin omurgasıdır. Yerli sermayenin, orta sınıfın bel kemiğidir.

İşte maalesef bu yıl, bu umudun omurgasını kırdılar!

Geçtiğimiz hafta Fındıkzade taraflarında "Mutlaka git!" diye kendime not aldığım iki restoranın iflas ile kapandığını duyunca çok üzüldüm. Bu artık sürekli yaşadığım bir döngü…

Burada bahsettiğim konu şu mekan açık, bu mekan kapalı pazarlığı yapmak değil. Bir grubu, bir markayı hedef göstermek hiç değil. Burada bahsettiğim konu: Adalet!

Yüzlerce mesaj alıyorum. Kafe/Restoran sahipleri sahipsiz, kan ağlıyorlar. Bir grup restoran sahibi korkudan, baskıdan seslerini çıkaramıyor. Mekan sahipleri arasında intihar etmeyi düşünenler var. Aldığım mesajları görseniz/okusanız içiniz parçalanır. (Gelen mesajların bir kısmını geçen Pazar günkü paylaşımımdan sonra @harbiyiyorum Instagram hikayelerimde yayınladım) Bıçak kemiğe dayanmış durumda. Mekan sahipleri nefes alamıyorlar. Bu belirsizlikle yaşamak istemiyorlar. Bittiler. Tükendiler. Tünelin ucundaki ışığı görmek istiyorlar artık.

Onlara istedikleri ışığı sunun.

Daha fazla bekletmeyin. Mekanlarını açın.

Üstelik Haziran’da değil, hemen yarın açın hatta.

Sevinçten ağladıklarını göreceksiniz…

Salih Seçkin Sevinç

Odatv.com

İçiniz parçalanacak, bu mudur adalet - Resim : 1