Hulusi Akar 14 Temmuz’u aydınlatabildi mi

Genelkurmay Başkanı Akar, Savcılara darbeden hemen sonra bir kez ifade verdi. Bir de TBMM Komisyonuna gönderdiği cevaplar var. Yani tartışmalı 14 Temmuz bugüne kadar Akar'a hiç sorulmadı.

İki gazetecinin bugünkü yazıları çok önemli. İkisi de Milliyet'ten; Tolga Şardan ve Serpil Çevikcan. Özellikle Serpil Çevikcan'ı savcı, hakim, hatta TBMM Komisyonu'nun başaramadığını başardığı için kutlamak gerek.

Tolga Şardan, 15 Temmuz'dan 6 ay öncesine dair Emniyet ve Genelkurmay arasında yaşananları yazmış. Çevikcan da darbe teşebbüsünden bir gün önce 14 Temmuz'da ÖKK'daki mezuniyet töreni sonrasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı arasında gerçekleşen ve aylardır merak uyandıran görüşmeler hakkında hem Genelkurmay, hem MİT'ten aldığı bilgileri aktarmış.

Şardan'ın, “15 Temmuz'dan Önce Yaşananlar” başlıklı yazısından başlayalım. Şardan'ın aktardığına göre, Emniyet Genel Müdürlüğü ile Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılıkları, TSK'daki “FETÖ”cüleri tespit etmek için özel bir ekip oluşturmuş. Ortak toplantılar yapılmış. Toplantılarda, Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen ve yanıt verilmeyen 50’ye yakın müzekkere için neler yapılabileceği konuşulmuş. Zira Savcılığın resmi talepleri sümen altı ediliyormuş ve burasının merkezi de Muharrem Köse'nin başında olduğu Adli Müşavirlik'miş.

Savcılık Köse'yi aşamayınca, TSK içindeki FETÖ’ye yönelik çalışma yapma kararı almış. Bu çalışmada da özellikle cemaatin hedefindeki Ahmet Zeki Üçok ve Taner Güçlü başta olmak üzere mağdur hakim ve savcıların yaptığı açıklamalar esas alınmış.

Ve KOM Dairesi, Genelkurmay ile doğrudan görüşmeye başlamış. Öncelikle Atatürk'çü kimliğiyle bilinen 2. Başkan Yaşar Güler'le temasa geçilmiş. İçişleri Bakanlığı kanalıyla Güler'den randevu alınmış, ama Genelkurmay'a gittiklerinde karşılarına Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu çıkmış. Talu, Güler'in heyeti kendisine yönlendirdiğini, bundan sonraki görüşmelerin kendisiyle yapılacağını belirtince, Emniyet heyeti şok olmuş. Zira, Talu hakkında FETÖ’yle bağlantısı olduğu yönünde “sıkıntılı” bilgiler varmış.

Görüşmeler bir süre “kontrollü” olarak devam etmiş. Emniyet her görüşmede İzmir Savcılığının müzakkerelerine cevap verilmesini isterken, Talu her defasında, Akar ve 2. Başkan Yaşar Güler'in talimatlarına göre hareket edileceğini söylemiş. Nihayetinde 15 Temmuz'dan kısa bir süre önce Haziran'daki son görüşmede Talu, “Orgeneral Güler’in Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç ile görüştüğünü ve müzekkerelerin yanıtlanmayacağını” açıklamış.

Buraya kadar anlatılanlardan çıkan sonuç; İlhan Talu, Akar ve Güler'in isimlerini kullanarak, çalışmaları kesintiye uğratmış.

BAKANLAR NİYE AKAR'I ARAMADI?

Doğrusu, çok şaşırdım. Niye mi?

Darbeden aylar önce, Genelkurmay Adli Müşavirliğinin İzmir Savcılığının müzekkerelerine cevap vermediğini ben yazdım.

Ardından Muharrem Köse görevden alınıp, yerine Hayrettin Kaldırımcı getirildikten sonra; Savcı ve polislerin o çalışmalarda “rehber” aldığı Zeki Üçok 11 Temmuz'da Odatv'ye bir açıklama yaptı. Savcı ve polislerin, Genelkurmay Başkanlığı'na yazılan yazılara cevap verilmemesinden şikâyet ettiğini belirten Üçok, Genelkurmay Adli Müşaviri Hayrettin Kaldırımcı ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bir grup yetkilinin görüşme yaptığını, Adli Müşavirin, “Ben 1. Başkan ve 2. Başkan ne emir verirse onu yaparım” dediğini söyledi.

İlhan Talu'nun, Akar ve Güler'in arkasından iş çevirip, gerçekten de çalışmaları kesintiye uğrattığını kabul edelim. İyi de komutanlar, bu yazılanları ve söylenenleri de mi duymadı?

Duymadıklarını varsayalım; İçişleri veya Adalet Bakanları ya da doğrudan Erdoğan kanalıyla Akar ve Güler'i haberdar etmeyi niye düşünmediler ki?!.

TALU'YU KİM GÖREVLENDİRDİ?

Devam edelim; Suçlanan isim İlhan Talu 26 Mayıs'taki duruşmada, özetle şunları anlattı:

“Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar bir gün beni çağırarak, İstihbarat Başkanı hakkında bazı şaibeler olduğunu o yüzden kritik personelle ilgili çalışmaların Personel Dairesi’nde yapılması talimatını verdiği. Bunun üzerine FETÖ/PDY yapılanmasıyla iltisaklı olduğu düşünülen isimlerle ilgili hem MİT, hem de Emniyet Genel Müdürlüğü'nden1585 kişi hakkında detaylı bilgi istedik. Ayrıca yine ilk defa Hulusi Akar'ın talimatı ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla, elinde FETÖ'yle ilgili bilgi belge bulunanlarla temasa geçildi. Bu şekilde temasa geçtiklerimiz Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, MGK Genel Sekreteri, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı, AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, AİHM Hakimi Kenan Kenan ve Emekli Albay Baki Kaya'ydı.”

Ya Talu'nun, darbenin kritik ismi Mehmet Partigöç'le ilgili şu iddiaları:

“Mehmet Partigöç 2 yıl birlikte çalıştığım Daire Başkanı'mdır. Ekim-Kasım 2015'te FETÖSavar sitesinde Partigöç'le ilgili 'Gölge Genelkurmay Başkanı' iddiaları vardı. Bunu ve diğer isimlerle ilgili bilgileri Hulusi Akar ve Yaşar Güler'e arz ettim. Şura’ya girecekleri için MİT ve Emniyet'ten hassas kaynak araştırması yapılmasını istedim. Partigöç'le ilgili ‘Fethullahçı bağlantısı var’ bilgisi gelince, bunu da hem Genelkurmay Başkanı, hem de Güler'e arz ettim. Ancak Akar ve Güler gelen bu kayıtlara inanmadıklarını söylediler. Çalışkan ve başarılı birisi olduğunu, kaybedilmemesi kazanılması gerektiğini belirttiler. Ne yapacağımı sordum. 2. Başkan, ‘Bir şey yok, biz ona güveniyoruz’ cevabını verdi. Komutanlar Partigöç'e güvendiği için durumu netleştirmek üzere yeniden MİT ve Emniyet'ten ciddi araştırma yapmasını istedim. İkinci gelen bilgi de ilkini teyit eder şekildeydi. Bu durumu da Genelkurmay Başkanı ve 2. Başkana bildirdim. Neticede 2016 YAŞ'ı için 129 şaibeli general ve amiral ismi belirlenmişti. Bunların arasında Daire Başkanı Mehmet Partigöç de vardı.”

İlhan Talu'nun tüm bu sözlerinin gerçek dışı olduğunu varsayalım.

Peki Genelkurmay Başkanı Akar, TBMM Komisyonu'na gönderdiği cevabi yazıda, “YAŞ’ta değerlendirmeye girecek bütün general/amiraller, tüm kurmay ve sınıftan albaylar, hassas kaynak ve iltisak araştırması kapsamında MİT’e ve EGM’ye sorulmak suretiyle devletin ilgili makamlarından elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda kapsamlı, ciddi ve titiz çalışmalar yapılmıştır.... Emekliye sevk edilecekler, göreve devam edecekler ve terfi ettirilecekler üzerinde detaylı çalışmalar yapılarak en iyi sonucu alabilmek için her türlü gayret gösterilmiştir... Tedbir ve çalışmalarımız tereddütsüz olarak alınmış ve uygulanmış ve TSK’nın kendi içerisindeki hainleri temizleme gayretleri en üst seviyeye çıkarılmıştır. Genelkurmay Başkanlığı görevine başladığım günden itibaren etkili ve süratli kararlar alınmasına çalışılmıştır. Bu konuda Kuvvet Komutanlarına ve ilgili personele müteaddit emirler tarafımdan verilmiştir” demedi mi?

Tolga Şardan'ın yazısında anlatıldığı gibi, bir İlhan Talu koca karargâhı kilitlediyse, Akar bu söylediklerini nasıl yaptı?

Şardan'ın yazının bir de ikinci bölümü var. Burada ise 15 Temmuz sonrasına dair “ikinci perde”yi aralayıp, şu bilgileri aktarmış:

17 Temmuz'da Ankara Cumhuriyet Savcısı ile KOM Dairesi'nden bir heyet Genelkurmay'a gidip, makam odasında Akar'ı, yapılan çalışmalar ve İlhan Talu'nun hareket tarzıyla ilgili bilgilendirmiş. Heyet, “Yaşar Güler Paşa’ya ve size ulaşamadık, size sesimizi duyuramadık” derken, 2. Başkan Güler gelmiş. Heyet, aynı değerlendirmeyi ona da yapmış. Akar ve Güler, bu gelişmelerden haberdar olmadıklarını söylemiş. Akar, emniyet heyetiyle 1 hafta sonrası için randevulaşmış. Lâkin hemen ertesi günü, KOM Dairesi yetkilileri, İçişleri Bakanlığı'nca aranmış. Bakanlık, “KOM heyetinin Genelkurmay'a yaptığı iş ziyaretinden karargâhın rahatsız olduğu” mesajını iletip, bir daha Genelkurmay'a heyet gönderilmemesi talimatını vermiş.

Şardan yazısının sonunda, “Kim veya kimler bu kesintiyi yarattı, araştırılması gerekiyor. Akar’ın, FETÖ’cüleri ortaya çıkarmayı hedefleyen emniyet ekibiyle irtibat kurmasını kim engelledi, gün ışığına çıkarılması şart” diyor.

Haklı da o randevulaşmanın üzerinden neredeyse 11 ay geçmiş. Akar'ın şimdiye kadar, “Bu emniyet ekibi nerede kaldı?” diye merak edip, ortalığı ayağa kaldırması, Genelkurmay veya İçişleri Bakanlığı'ndaki yeni “kesinti kaynağı İlhan Talu'lar” kimse ortaya çıkarması gerekmez miydi?

SAVCI-HAKİM-MECLİS DEĞİL GAZETECİ SORDU

Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan'ın, “TSK ve MİT’in 14 Temmuz yanıtı” başlıklı yazısına gelince; 14 Temmuz'da ÖKK'daki mezuniyet töreni sonrası yaşananlara dair iddia ve soruları defalarca yazdığım için tekrarlamayıp, doğrudan Genelkurmay ve MİT'in verdiği cevaplara geçeceğim. Ancak öncelikle şuna dikkat çekmek istiyorum:

Genelkurmay Başkanı Akar, Savcılara darbeden hemen sonra bir kez ifade verdi. Bir de TBMM Komisyonuna gönderdiği cevaplar var. Yani tartışmalı 14 Temmuz bugüne kadar Akar'a hiç sorulmadı.

MİT Müsteşarı'nın ise Savcılık ifadesi dahi yok. Sadece TBMM'ye gönderdiği rapor var. Ki, bu raporun hazırlandığı tarihlerde 14 Temmuz yoğun olarak tartışılıyordu, ancak komisyon da Fidan'a buna dair bir şey sormaya gerek duymadı ki, Serpil Çevikcan önemli bir boşluğu doldurmuş oldu.

14 Temmuz'u sadece ÖKK davasına bakan Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi, o da duruşmada değil, 17 Mart'ta yaptığı özel bir celsede Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'ya, “15 Temmuz 2016'da bitmesi gereken ÖKK'ya ilişkin kursun bir gün önce bitirilmesinin nedeni neydi?” diye sordu. Aksakallı şu cevabı verdi:

“Kurs kapanışları genelde Cuma günü olarak planlanır. Kurs bitişi 42 haftalık kursun planlandığı tarihten itibaren bellidir. Kurs kapanış törenine teşrifleri için Genelkurmay İkinci Başkanına konuyu arz ettiğimde, Genelkurmay Başkanımızı kastederek, 'Onu da davet edelim, katılabilir' dedi. Ardından Genelkurmay Başkanımızın 15 Temmuz 2016'da programının müsait olmadığını söyledi. Ben de bunun üzerine 14 Temmuz Perşembe ya da 18 Temmuz Pazartesi'yi teklif ettim. Genelkurmay İkinci Başkanımız da bu durumu Genelkurmay Başkanımıza aktardı. Genelkurmay Başkanımızın emrini alarak, kurs kapanış töreninin 14 Temmuz 2016 Perşembe yapılmasına karar verildi.”

Mahkemenin sonrasında Aksakallı'nın sanıklar ve avukatlarının olduğu bir duruşmada dinlenilmesi talebini reddettiğini hatırlatıp, Genelkurmay ve MİT'in, 14 Temmuz'la ilgili Serpil Çevikcan'a anlattıklarını özetleyelim:

- Kursa MİT personeli de katıldığı için Hakan Fidan gitmiş. Bu ilk katılımı da değilmiş.

- YAŞ toplantısı yaklaştığı için Akar ve Fidan o törenden sonra bir çalışma yapılması konusunda mutabık kalmış.

- Törenden sonra bahçede yapılan, birçok personelin gözleri önünde cereyan edenbu toplantıya MİT Müsteşarı, ilgili Müsteşar Yardımcısı, Daire Başkanı ve bir Uzman Memur da katılmış. YAŞ'ta görüşülecek personelin durumu hakkında Akar bilgilendirilmiş. Değerlendirmeye alınan personel sayısı çok olduğu için çalışma uzun sürmüş. (ÖKK davasında bir sanık, Akar ve Fidan'ın başbaşa görüştüğünü öne sürmüştü.)

Serpil Çevikcan şu bilgiyi de aktarmış:

“İzmir Başsavcılığı’nın, üst rütbeli ve çoğu karargahta çalışan 142 komutanla ilgili tespitlerini Genelkurmay ve hükümetle paylaşması nedeniyle, bu isimlerin YAŞ’ta temizlenmesinin netleştiğini, bu nedenle görülmemiş detayda bir çalışma yapıldığını belirtiyor.”

Tolga Şardan'ın yazısında ise İlhan Talu'nun İzmir Savcılığı ve polisin çalışmalarını nasıl engellediği anlatılmıyor muydu?!.

Çevikcan'ın yazdığına göre Genelkurmay ve MİT, “Bu çalışmanın, bir şekilde hain darbe girişimi ile ilişkilendirilmesi mesnetsiz ve gerçeklere tamamen aykırıdır” demiş.

Doğrudur, ama ilgililer Çevikcan'ın vurguladığı gibi “kontrollü darbe söylentilerinin kaynağı” haline gelen bu iddiaları böyle medya üzerinden değil, duruşmalarda tanıklık yaparak cevaplasa daha doğru ve hukuki olmaz mı?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Hulusi Akar 14 Temmuz darbe arşiv