HORASAN HARCINA MEYDAN OKUYAN CEHALET

(Milliyet yazarı Aslı Aydıntaş güya gazetecilere destek için ODA TV davasını izliyor ve güya destek veren bir yazı yazıyor, yazının sonunda...

(Milliyet yazarı Aslı Aydıntaş güya gazetecilere destek için ODA TV davasını izliyor ve güya destek veren bir yazı yazıyor, yazının sonunda, ‘haberlerini yanlış, durdukları pozisyonları geri, hakkınızda dedikodu üretmiş, canınızı yakmış olabilirler.’ muhalefet şerhi kaydını düşüp, ‘olsun yine de desteklemeliyiz’e getiriyor lafı.

Aslı hanım bir engelli özürlüden bahseder gibi daha da ötesi bir katilden bir sapıktan bahseder gibi ‘yanlış hatalı dedikoducu geri’ cümlelerini bir zorunlu açıklama, özür beyanı gibi sıralıyor. Aslı hanıma sözüm, hanımefendi, geri yanlış hatalı bulduğunuz insanları ‘lütfen’ desteklemeyin. Ya da neresi ‘geri hatalı yanlış’mış bir açıklık getirin.

Burada bir çok yazar ve gazeteci söz konusu, kimin yanlışı varsa nerde hata yapmışsa siz de yazarsınız bugüne kadar bir gazeteci olarak bu ‘yanlışları’ dile getirmeliydiniz ya da vakit geç değil bu geri pozisyonları yazabilirsiniz.

Tarihimizin en büyük ‘basın’ davası yargılanırken destek için gelen gazetecinin kullandığı şu kelimelere bakın: geri, yanlış, hatalı. Kurbağa yılana sormuş sevmek için mi sarılıyorsun boğmak için mi? Gazeteciler’i ‘gazeteciliği’ savunacak gücünüz yüzünüz vicdanınız ve kendinize güveniniz yoksa tenezzül buyurmayın, kaleminizi fazla yormayın. ‘Basın’ı ifade özgürlüğünü baskı altında tutup süründürenlerin siyasi iklim dilini kullanıyorsanız henüz yargılama başlamadan sizler çoktan ‘mahkümiyeti’ kabullenmişsiniz demektir. Okuma yazması olan hatta bütün işi, bu uydurma belgeleri anlamak olan bir yazar böyle düşünüyorsa karartılarak karantina altına tutulan halkımızın neler düşündüğünden çok da rahatsızlık duymayalım.)

Neyse... Dün Cumhuriyet Tarihi’nin en utanç dolu günüydü, başbakanımız kürsüde Türkiye’yi infilak ettirip havaya uçurdu, hasarı öğrenebilmek için şimdi hepimiz çatırtılarıyla yere düşmesini bekliyoruz.

Öyle ki Habertürk yazarı Amberin Zaman hızını alamamış Türkiye’de Bengaldeşliler’e yapılan zulümleri, psikolojik işkenceleri sıralamaya başlamış, haydaaa.

Voltaire’nin doktorlar için lafıdır: tanımadıkları insanlara tatmadıkları ilaçları yazarlar.

Bakın deprem enkazından yine ‘Horasan Harcı’nın yokluğu çıktı. Eski yapılarda özellikle Selçuklu eserlerinde yapı harcı olarak kullanılan ‘Horasan Harcı’nın binlerce yıllık gücü mukavemeti dayanaklılığı direncindeki mucizeyi ve sırları hala çözemiyor mimarlar mühendisler sanat tarihçileri.

Modern teknoloji insanlığa ‘çimentoyu’ öğrettiği halde çimentodan daha etkili bir yapı harcı olan Horasan Harcı’nın sırrı ne olabilir, herkesin bildiği içinde yumurta akı varmış, çok eksik, içinde kan, bildiğiniz kurban kanı da var. Daha ötesi deprem coğrafyası; külün, kilin, kumun, kireç taşının her cinsini bulunduruyor, yani kendi yarasını kendisi saracak, inşaatın en temel en sağlam yapı taşlarını barındıran bir coğrafya.

Çifte Minare’den Süleymaniye’ye binlerce yapıyı onbinlerce deprem, bin yıldır, Horasan Harcı yüzünden yıkamıyor, yerle bir edemiyor.

Horasan, İran’ın doğusu, adını tarihin en mucizevi bu yapı malzemesine de vermiş, ama Horasan ismi asıl, ‘Horasan Erenleri’ dediğimiz Anadolu topraklarının ilk eğitimini terbiyesini sosyal ahlakını inşa eden ve hala türbeleri etrafında dört döndüğümüz aziz evliyalarımıza verdiğimiz isimdir.

Horasan Harcı gibi Horasan Erenleri bu toprağın en büyük kutsallarını oluşturur, Yunuslar, Hacıbektaşlar, Mevlanalar diye başladığımız silsilenin hepsi Horasan Erenleri’nin Anadolu’daki kalp atışlarını temsil ederler.

Tarihte ilk defa ırk dil din ayrımına karşı en sert başkaldırı Horasan Erenleri’nden geldi ve insanlığın her kavmini ‘birleştirmek, karıştırmak, bir potada eritmek, evlendirmek, kardeşleştirmek, bir kubbe altında toplamak’ Horasan Erenleri’nin her şeyi oldu.

Anadolu toprakları işte bin çeşit kaya ve yanardağ tozları’ndan oluşmuş Horasan Harcı gibi bu sosyal harçla oluşmuştur.

Horasan Erenleri ‘yeryüzünde yaratılmış hiçbir canlının birbirine üstünlüğü yoktur, Allah’ın yarattığı her şey eşittir kardeşdir’ düşüncesini bayrak edindi, yüzyıllarca dualarla törenlerle türkülerle şiirlerle Anadolu halkının bu düşünceyle yoğrulmasına hizmet etti.

Ve Horasan Erenleri ‘efendiye’ ‘üstün’e’ ‘ben büyüğüm diyene’ karşı bir büyük maneviyat felsefesi geliştirdi, kimse kimseden üstün değildir düşüncesi Anadolu’nun ruh mayası hamuru kökeni haline geldi.

İşte bu yüzden bizler tarihin en karışık, en karmaşık, birbiriyle en çok evlenmiş, başkalarıyla en çok aile kurmuş Anadolu Toprakları’nın çocuklarıyız. Çinlilerle en çok biz evlendik, Hintlilerle tarihlerinde en çok biz evlendik, İranlılarla tarihlerinde en çok biz evlendik, Araplarla tarihlerinde en çok biz evlendik, Ermeni ve Rumlar ve Slavlarla tarihlerinde en çok biz evlendik.

Dünyanın bütün kavimlerini bize ‘aile’ yapan HORASAN ERENLERİ’dir.

Selçuklu kuruldu yıkıldı, iki üç asır Moğol istilası, peşinden üç dört asır Haçlı istilası, Osmanlı kuruldu yıkıldı, İngiliz, Rus savaşları, yüzlerce yıl iç isyanlar yaşadık ve gördük ki HORASAN ERENLERİ bizi öyle bir yerden emzirmiş, tozumuzu böceğimizi yaprağımızı kumumuzu terimizi kanımızı gözyaşımızı öyle ‘karmış ki’, artık ayrılmak, bölünmek, başka türlü düşünmek asla mümkün değil.

Horasan harcı gibi Horasan Erenleri Anadolu topraklarının ‘anne sütüydü’.

Dün başbakanımızı dehşet içinde dinlerken bu topraklarda hiç kimsenin aklına gelmeyecek şeyleri hepimiz korkuyla düşünmeye başladık, birileri siyasi felaketlerini örtmek unutturmak için yavrularını annenin sütünden ayırmak gibi çok ama çok tehlikeli konuşuyor. Eleştiri de yapacaksın sorulmayanları da soracaksın, ancak öyle bir konuşma dili kuruyor ki Horasan Harcı’na asit döküyor.

Küçük çocuğa sormuşlar anne sütüyle inek sütü arasında ne gibi fark var diye, çocuk, anne sütünü ‘kediler çalıp içemez’ diye cevap vermiş.

Şimdi görüyoruz ki küçük çocuk yanılmış, kediler tilkiler çakallar sırtlanlar annemizin memesine dayanmış.

Bu tarihin bir yoksul çocuğu olarak buradan hepsine meydan okuyorum, arkasına Avrupa’nın gücünü ve silahlarını almış PKK gibi ideolojiler, arkasına Amerika’nın gizli tertiplerini almış

AKP’sine kadar, hepsine, bu ‘harcı’ yıkmaya dağıtmaya hiçbirinizin gücü yetmez.

Moğollar’ın Haçlılar’ın Ruslar’ın İngilizler’in yetmediği gibi.

Siyasi kültür eleştiri ve sorgulamalarınızda en hassas olmanız gereken yer bu sosyal harcın diline uygun ruhuna uygun kelimeler seçmelisiniz, gözünüz kararmış, deprem en kazında çocuklarını kaybetmiş insanların üstüne gaz bombası sıkar gibi koskoca bir tarihin içine zehir fışkırtıyorsunuz, siyasilerin en büyük sorumluluğu ‘ölçü’dür.

Horasan Harcı gibi Horasan Erenleri Anadolu topraklarını, ‘parçalanamaz’ bir atom nefesiyle ‘aileleştirdi’. Medeniyetimizin en büyük mimarı eseri Anadolu Erenleri’yle DNA’ları galü beladan yazılmış işte bu aile’dir.

Kendinizi yormayın, küçük siyasi oyunlarla kendinizi bu büyük halk karşısında daha zavallı palyaço durumuna sokmayın.

Bu aileye en yakın siyasi formül 1920’lerde bu ülkede birbirine siyasi ve sosyal üstünlüğü olmayan, hukuk karşısında herkes eşittir, anlamıyla, ‘yurttaşlık’tır. Zorladıkça kendi ellerinizi kendi beyninizi parçalarsınız.

Başbakanımıza söyleyeceğim şudur, İsrail’e daldın cevabını aldın, Suriye’ye daldın. İşte Rus gemileri Suriye’yi korumaya alıp ‘Suriye’ye yapılan bana yapılmış sayılır’ deyip cevabını aldın. Depremde evlatlarını yitirmiş halkın üstüne gaz bombaları sıktın, evleri sahtekar sağcı müteahhitlerin çürük evleriydi ancak gönüllerindeki harç Horasan Harcı’ydı. Gördünüz, hayatlarının en acı gününde yine de kollarını açarak içimize kalbimize koştular. Yeşil kartı iptal etmek zorunda kaldın. Yetmiş milyonun değil beş-on milyonun ekonomisi dahi çatırdamaya başladı. Doktorlardan tütün işçilerine İzmirliler’den Hopa’ya yazarlardan depremzedelere isyan etmedik suçlanmadık iftira atılmadık kimse kalmadı. En güvendiğim dediğin bankaları bile sorguya aldın. Açılımlar’ın hepsi foss çıktı, rezil oldun.

Bu ülkenin artık sizden bekleyeceği hayırlı bir haber kalmadığını nihayet siz de anlamış olmalısınız ki nükleer radyasyon gibi bir imha etme dili kullanmaya başladınız.

Bir acı fıkra, sanmam ders olsun size, sarayda akşam ziyafeti, ancak mutfakta yemek kalmamış, kraliçe konuklarına habire hikayeler anlatıyor, yemekler gelmiyor, kraliçe hikayeleri sürdürüyor…

Sonunda aşçıbaşını çağırır kraliçe, yemekler nerde kaldı diye sorar.

Aşçıbaşı, kraliçenin kulağına: Kraliçem mutfakta yemek kalmadı, siz hikaye anlatmaya devam edin.

Siz hikaye anlatmaya devam edin başbakanımız, ne açılım adına ne ekonomik anlamıyla mutfakta yemek kalmadı.

(Sayın başbakanım ayrıca sizden bir ricam var, TV’lerde konuşma süreleriniz Kuzey Kore’yi sollamış durumda, hiç değilse konuştuğunuz süre kadar düşünmelisiniz, bu alışkanlığı tüm partililerinize ve medyanıza da bir ‘huy’ haline getirdiniz.)

(Dün başbakanımız Dersim nutukları atarken Cumhurbaşkanımız da İngiliz Sarayı’ndaydı, bu ne tesadüf.

İngiltere Sarayı’ndaki ziyafetin anlamı şu, Suriye’ye karşı İngiliz Fransız Türkiye ittifakının sömürgeci ‘müttefik’ yemeği.

Türkiye’yi Cumhuriyet’e karşı sonra Suriye’ye karşı sonra bakalım kimlere karşı ‘truva atı’ olarak kullanmanın ziyafetleri bunlar.

Sayenizde, İngilizler Hindistan Çin sömürgeciliği günleri tadında günler yaşıyor ve yandaş oğlanlarınız ‘monarşi hiç fena değilmiş’ yazıları yazıyor.)

Nihat Genç

Odatv.com

nihat genç arşiv