Herakleitos olsa Soma katliamına ne derdi

Herakleitos, Parmenides’e şöyle itiraz ediyordu: “Evren sürekli akan bir süreçtir. Başı sonu olmayan bir değişmedir. Her şey akar. Ateş bu yüzden...

Herakleitos, Parmenides’e şöyle itiraz ediyordu: “Evren sürekli akan bir süreçtir. Başı sonu olmayan bir değişmedir. Her şey akar. Ateş bu yüzden ilk maddedir sevgili Parmenides. Bir ateş düşün ki, bir tahtayı yakıp kemirirken bile sürekli ilerlemekte ve tahtayı duman ve küle dönüştürmektedir. Evren de tıpkı böyle tükenmeyen bir ateştir ve sürekli bir yanma süreci içindedir.”

Parmenides uzun uzun önlerinde yanan ateşe baktıktan sonra ağır ağır, “Durmadan değişme fikrine katılmıyorum sevgili dostum,” der. “Bana deney olarak gösterdiğin bu yanma olayı, varolanın salt düşünceden çıkarılmak istenmesiyle aynı şey. Durmadan değişme ve dediğin gibi sürekli çoğalma tam anlamıyla bir yanılma. Bize bütün bu deneysel olguları gösteren duyularımız. Bizi duyularımız her zaman yanıltabilir. Duyu ile algıladığımız tüm bilgiler, kaynağını yanlış yerden alan bilgilerdir ve bir işe de yaramaz. Varolanı kavrayabilmemizin tek yolu düşünmedir ve bilginin doğruluğuna ancak düşünce ile varabiliriz.”

Tartışma MÖ. 500 dolaylarında geçiyor. Dünyayı kavramaya ve açıklamaya çalışan bu iki dev filozof, birbirlerinin tam tersini de düşünüyor olsa, her ikisinin de günümüzde nesnel karşılığı olan fikirleri var. Binlerce yıl önce vardıkları sonuçlar, günümüzde de geçerliğini koruyor. Elbette açıklayamadıkları bir çok doğal ve fiziksel olay etraflarında cirit atıyor, ama yine de onlar nesnellik konusunda değişmez bazı ilkelere imza atmasını engellemiyordu. Herakleitos’un haklı olduğu nesnel bazı gerçeklikler vardı ki, bugün bile geçerliğini Newton fiziği bağlamında koruyor: “Aynı ırmakta iki kez yıkanamayız. İkinci kez girdiğimizde bu ırmak büsbütün başka bir ırmaktır artık. Bu arada akıp giden sular onu başka bir ırmak yapmışlardır.”

Herakleitos ile Parmenides, felsefe tarihinin ilk temelden ayrılık noktasını oluşturan iki filozoftur. Elinde somut veriler olmayan her iki filozof da, metafizik bağlamında tamamen birbirlerinden ayrı düştüler. Düşünce olarak Herakleitos daha nesnel bir bakışa sahipse de, Parmenides’in varoluşu ve evreni deney dışı yöntemlerle açıklamaya kalkması, mistik dünyanın kapılarını bir daha kapanmamak üzere ardına kadar açtı. Parmenides ısrarla deneyin bir kenara bırakılması, varolanın bilgisinin salt düşünceden, akıldan çıkarılması gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. Oysa Herakleitos her şeyin deneylerle kanıtlanacağında ısrarcıydı.

Günümüze gelindiğinde bunu politik yansımalarda hiçbir değişikliğe uğramadan, aynen sürdürüldüğünü görmek mümkün. Tamamen toplumsal hareketlerin deneylere dayalı olarak geliştiğini savunan sosyalist düşünce ile, deneyi bir kenara bırakarak salt düşünce ile dünyanın gidişini kendi iradesi dışına bırakan din ideolojisi arasında uzlaşmaz bir çelişki hala varlığını sürdürmekte.

Soma katliamından sonra Herakleitos yaşasaydı eğer, büyük bir olasılıkla bunun daha önceki deneylerden ders alınmadığı için meydana geldiğini savunurdu. Parmenides ise, herhalde “madenciliğin doğasında var bu tür kazalar” ya da “bu işin fıtratında var ölümler” türünden bir açıklama yapar, daha önceki maden kazalarının da “mistik” bir nedenle insanların başına geldiğini açıklamaya çalışırdı. Öyle görünüyor.

Ancak şunu da unutmamak gerek; Parmenides zamanında her şeyin deney yolu ile açıklanması imkansızdı. Zaten Parmenides’in çıkış noktasını da bu oluşturuyordu: Her şeyi deneyerek bulamazsınız. Bu noktada Herakleitos da susmak zorunda kalıyordu. Ama Herakleitos’a göre o an olmasa bile, daha sonra mutlaka sınanabilecek fiziksel olaylar arasında insanlık yolunu bulmaya çalışacaktı. Dediği gibi de oldu.

İşin bir başka ilginç yönü, Parmenides’e gelinceye kadar tüm filozoflar, doğayı deney ve buna dayalı düşünmeyle açıklıyorlardı. Ellerinde varolan fiziksel neselerin nitelikleri türetilmeye çalışılıyordu. Parmenides bunu değiştirerek kendisinden sonraki felsefe tarihine idealizmin kapılarını açıyordu.

Her iki filozofun yaşadığı ilk çağlarda elbette erdem, ahlak, devlet, sosyal düzen, savaşın nedenleri gibi konular gündemde değildi. İnsanların birlikte yaşamak zorunluluğundan yola çıkılıyor ve ancak doğayı ve evreni tanıma yolunda düşünceler üretilebiliyordu. Burnunun ucundaki sorunları görmeyi reddeden filozoflar, neden bu dünyaya geldiklerini sorgulamayı daha yararlı buluyorlardı.

Bireyler arasındaki ilişkiler ve buna bağlı sorunlar birbirine eklemlenerek toplumsal sorunlar haline dönüşmeye başladığı andan itibaren de, artık filozoflar bu dünyanın sorunlarıyla da ilgilenmeye başladılar.

Günümüze kadar değişmeyen müthiş bir “sosyoloji” süreci başladı. Dünyayı açıklamaya ve kavramaya çalışan filozoflar, bunu insan üzerinden yapmayı sosyalistlere, tanrı üzerinden yapmayı da idealistlere bıraktılar.

Şimdi artık sonsuz küçüklükleri de keşfetmeyi başaran insanoğlu, felsefenin öngörülerinden oldukça uzaklaştı ve kendini Herakleitos ve Parmenides gibi yol ayrımında buldu: Dünya bilimsel gelişmelerle mi açıklanabilirdi, dinsel düşüncelerle mi?

Her ikisi de henüz bunu başaramadı. Yakın gelecekte de başaracakları çok kuşkulu.

Mümtaz İdil

Odatv.com

Herakleitos soma mümtaz idil arşiv