Caz mı gazino mu belli değil

Kaan Çağlayangöl yazdı...

Covid-19 ve pandemi süreci nedeniyle yaklaşık 2 yıldan bu yana planlanan hiçbir müzik festivali yapılamadı dersem çok da yanılmış olmam. 2019 ve 2020 yılları içerisinde planlanan müzik festivalleri Covid-19 önlemleri kapsamında mecburen iptal edilmişti. Bugünlerde, geçmiş aylara göre vaka ve ölüm sayısında artış olduğu halde konserler ve festivaller yeniden başladı. Açık kaynaklardan incelediğinizde göreceksiniz ki; bugünlerde ortaya çıkan vaka ve ölüm sayıları geçen yılın bu zamanlarına göre daha fazla bir oranı ifade ediyor. Her şeye rağmen müzik festivalleri bugünlerde yapılmaya başlandı. İşin bu kısmı “epidemiyoloji” biliminin konusu…

URLA VE CAZ FESTİVALLERİ

Özellikle Eylül ayı süresince birçok caz festivalinin yapılacağını görüyoruz. “Urla Caz Festivali”, “Humans Urla Jazz Günleri” ve “Bodrum Caz Festivali”, Eylül ayında caz müziği severlerle buluşacak. Bu üç caz festivali arasında caz müziğine en yakın organizasyon “Humans Urla Jazz Günleri” olarak gözüküyor. Festivalin programı bir hayli iyi… Caz müziği dinlemek istiyorsanız “Humans Urla Jazz Günleri”ni kaçırmayın derim. “Urla Caz Festivali” ve “Bodrum Caz Festivali” ise biraz daha popüler kültüre hitap eder nitelikte programlara sahipler. Aslında bu duruma pek de şaşırmamak gerekiyor. Çünkü son 10 yıldan bu yana caz festivali adı altında yapılan organizasyonların içeriği “şarkı da var, türkü de var” mantığı ile planlanıyor ve yapılıyor. Geçmiş yıllardaki gazino programlarından farkları yok gibi. Sıra kızları, komedyenler, solist altı, uvertür ve assolistler… Hepsi caz gazinosunda, kaçırmayın…

DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN

Türkiye’de bu işlerle ilgilenen festival yöneticilerinin büyük bir kısmı, daha fazla bilet satmak ve daha fazla seyirciyi organizasyonlara çekmek için müzik yelpazelerini geniş tutuyorlar. Yelpaze o kadar genişledi ki sormayın gitsin. Bu organizasyonları ve festivalleri yapan kişiler nasıl olsa sahnede çalınan müziğin seyirci için pek de bir önemi yok diye düşünüyor olsalar gerek. Açık yüreklilikle söylemek gerekirse bu açıdan pek de haksız sayılmazlar. Türkiye’de, son yıllarda caz adına yapılanları düşününce, bu saatten sonra hangi caz festivalinde sahneye kim çıkarsa çıksın, şaşırmayacağımı adım gibi biliyorum. Yıllardır sahneye çıkmayan Orhan Gencebay, acısız arabesk ile ünlenen Hakkı Bulut ve Ferdi Tayfur bile ülkemizdeki müstesna caz festivallerinde sahneye çıksalar, artık şaşırmam. Yelpaze geniş olunca doğal olarak biletlere olan ilgi de artıyor. Az önce söylediğim gibi; caz ya da klasik müzik festivaline veya konserlerine giden seyircilerin büyük bir kısmının sahnede o sırada ne çalındığına dair bir fikri olmadığı için sahnede kimin olup olmadığının da herhangi bir önemi yok. Maksat; dostlar alışverişte görsün. Nasıl olsa adı caz festivali… Gerisi laf-ü güzaf…

SOSYAL STATÜ EDİNME ARACI OLARAK CAZ…

Türkiye’de müzik adına bazı kavramlar bilerek ya da bilmeyerek yıllardan bu yana dejenere ediliyor. Bu dejenerasyonun asıl nedeni; birilerinin sosyal statü edinme telaşı ve yine aynı kişilerin zenginleşme ya da zenginliklerini gösterme aracı olmasından kaynaklanıyor. Caz müziğinin ülkemizdeki algılanışı az önce sözünü ettiğim nedenlerden ötürü gerek seyirci, gerek dinleyici gerekse müzisyenlerin bir kısmı açısından oldukça sorunlu gözüküyor. Caz müziğini sosyetenin müziği olarak düşünmek ne kadar yanlış ise arabesk müziği sadece maddi durumu kötü olanlar dinliyormuş düşüncesi de yanlış bir anlayışı ifade ediyor. Bunu anlamak için müzik bilimleri ya da sosyoloji eğitimi görmeye gerek yok, etrafta olan bitene bakıp, gazete okumak yeterli. Fakat gelin görün ki bir giyim-tekstil şirketinin sonbahar-kış kreasyonunu tanıtmak, reklamlarda ve filmlerde oynamak da caz müzisyenlerinin bir kısmına düşüyor. Müzik adına bu ne yaman çelişki…

Covid-19 dönemi boyunca neredeyse tüm müzisyenlerin büyük maddi zorluklar çektiği son derece kötü bir dönemde şişesi “bilmem kaç” liralık içkiyi ya da yediği lüks bir yemeği sosyal medya hesaplarından paylaşmak Amerikalıların tabiri ile müzik adına olan bitene “indifferent” kalmaktan başka bir şey değildir. Yani kayıtsız ve lakayıt kalmaktan başka bir şey değildir. Acaba diğer müzisyenler bu paylaşımlar sonrasında neler düşündüler? Elbette bu soruyu onlara sormak gerekiyor. Bir festivale herhangi bir müzisyeni davet ederken “Instragram” başta olmak üzere sosyal medya hesaplarındaki takipçi sayısına bakıldığı sürece günümüzde müzik adına olumlu bir beklenti içinde olmak hayalciliğin de ötesinde bir durumu ifade ediyor.

Güzel sanatlar için yetenek ve yaratıcılık doğuştan gelen bir donanımdır, birer kambur değildir. Görüyorum ki bazı müzisyenler, onları bulundukları duruma getirenlerin markalar, organizatörler, menajerler, TV programları, sosyal medya mecraları, Youtube kanalları olduğunu düşünüyorlar. Tüm bunlara bağlı olarak ortaya koydukları müzikler de bu saydığım etkenlere göre şekilleniyor. Arayışları ise sosyal medya mecraları üzerinden kendilerini ispat etme sığlığında kalıyor. Örneğin çalınan repertuarın üç aşağı beş yukarı hep aynı kalması, beğenilerin “mainstream” çizgisinin dışına çıkmaması gibi…

Güzel sanatların hangi dalı olursa olsun bazı sınıfların ve zümrelerin diğer meslektaşları üzerinde üstünlük sağlaması kabul edilebilir bir durum olmadığı gibi toplumculuktan uzaktır. Son derece büyük sorunların olduğu bir coğrafyada, bu tür meseleleri insanlığa anlatma sorumluluğunu taşıyan eserler toplumculuğu ifade eder. Birtakım kibirli insanların para ya da şöhret kaygısı ile sanat adına ortaya koyduğu üretimlerin durumu ise bazı çevreler tarafından son derece tartışmalıdır.

Özet olarak; caz müziği ülkemizde adeta pul koleksiyonculuğu kadar az sayıda bir insan grubuna hitap eden ve etki alanı olarak lokal bir müzik hadisesi… Hal böyleyken bu müziğe gönül ve emek veren genç müzisyenlerin aslında iyi müzisyen olan fakat sosyal medya fenomeni olmaya gayret eden, giyim kuşam modellerinden uzak durması dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

Kaan Çağlayangöl

Odatv.com