Hayrettin Karaman katakulli yapıyor

Yaşar Nuri Hoca yüce dinimizi kullanarak halkı manipüle edenler için “Allah ile aldatmak” terimini kullanıyor. Herhalde Hoca’nın bu sözü RTE ve...

Yaşar Nuri Hoca yüce dinimizi kullanarak halkı manipüle edenler için “Allah ile aldatmak” terimini kullanıyor. Herhalde Hoca’nın bu sözü RTE ve şürekâsına o kadar cuk oturuyor ki deyiş üzerlerinde kalmış. Geçen gün sokakta kulak misafiri oldum.

Benim duyduğumu fark etmeyen bir kişi arkadaşına RTE’yi kast ederek “en büyük günahkâr o, zira Allah ile aldatıyor” deyiverdi.

***

“Müslüman adam çalmaz!” şiarı ile iktidara gelenler ülkenin yaşadığı en büyük yolsuzluk depremi ile sarsılıyorlar. Tek güvenceleri Hitler’in “millete yalan söyleme Bakanı” üstat Goebbels’in öğretileri. Goebbels sürüsü ile milleti aldatma metodu geliştirmiş bir dahidir. Yalçın Akdoğan’a “Goebbels” dendiğinde ben üstada hakaret edildiğini düşünüyorum. Çapsız bir aklı ona benzetmek insafsızlıktır.

Goebbels kötü bir iş yapıldığında “kötü işi” şu şekilde bastırmayı öneriyor. Örneğin, ahlaksızlık, yolsuzluk mu yapıldı, lider veya söz konusu kavramın uzmanı olduğuna inanılan bir kişi bangır bangır bağırarak:

“Ahlak da neymiş!” veya “ben yolsuzluk denince şunu anlarım!” diye ortaya atılacak ve tanımları alt üst eden, şiddetini zayıflatan, içini boşaltan “yeni bir tanım” verecek! Lider çok bağırdığı veya “otorite” konuştuğu için insanların aklı karışacak.

Örneğin din âlimi Hayrettin Karaman yazdı:

“Evet, iş olmuş bitmiş, işi alan kâr etmiş, işi veren de ona -şahsi menfaati ile hiçbir ilgisi bulunmayan- bir vakfın, derneğin, hayır kurumunun adını vererek oraya yardımda bulunmasını rica etmiş, o şahıs da ya Allah rızası için veya ileride yine iş alma niyetiyle (bunu bilmemiz mümkün değildir) istenen yardımı yapmış. Ricada bulunanın, o kişi layık olmadığı halde ona tekrar -bu yardım sebebiyle- iş verme niyeti de yok.”

Hayrettin Hoca, kendisini bitiriyor ama aklı sıra vakıf üzerinden rüşvet vermeyi aklıyor.

Yukarıdaki sözler fetva mı değil mi, beni ilgilendirmez ama Hoca resmen ahlak kavramı etrafında katakulli yapıyor. Bu sözlerde muazzam bir (manipülasyon) hileli yönlendirme var.

Hoca şunları göz ardı ediyor:

1) Bir vakfa yapılan bağışın makbuzu (alındı belgesi) olması gerekir.

2) Bağışı yapan hakkında kem söz söylendiği an ortaya çıkar ve resmi evrakı gösterir.

3) Bağış makul seviyede olur.

4) Bağışı alan da anında ortaya çıkar ve bağış yapana verdiği belgenin kopyasını ibraz eder.

5) Günümüzde en kolay ve sağlam rüşvet alma vasıtası vakıflardır.

6) Bağış yapan eğer bağış için önden söz vermezse, “işinin” görülmeyeceğini baştan bilir. (Hayrettin Hoca beni ararsa “bağış yapmadığı” için tek imzaya kalmış işi yapılmayan şirketlerden kendisine örnekler veririm.)

7) Bağış parası evde veya özel zimmette değil, vakfın banka hesabı veya kasasında saklanır.

8) Vakıf şaibe çıktığı an aldığı tüm bağışların resmi dökümünü ortaya döker, saklanmaz.

9) Bağışçıya bağışı alanın tekrar iş vermeye niyeti olup olmadığını bilmek mümkün değildir.

Kaç aydır bağışı yapan da bağışı kabul eden de, hatta vakıf da sus pus! Onları savunmak Hoca’ya düşüyor. Ne hazin! Merak ediyorum, Hayrettin Hoca 50 yılda kazandığı saygınlığı neden bir çırpıda harcadı?

***

Benzer bir yöntemle RTE de “yolsuzluğa” takla attırdı.

“Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu? Ayakkabı kutusu içerisinde söylenen olaylar, Halk Bankası’ndan alınan ya da soyulan para değildir.”

Sanırım bu sözler sadece “yolsuzluğa” değil Goebbels’e de mezarında takla attırmıştır.

Üstat “ben bile bunu düşünemedim!”, diyerek hayıflanmıştır.

Başbakan da rüşvete onay verirken şu noktaları gözlerden kaçırıyor.

1) Devletin kasasının soyulmasına “yolsuzluk” denmez, devletin kasası zimmet veya irtikâp türü yöntemler ile soyulur. Bu işlemlere kabaca hırsızlık denir.

2) Yolsuzluk bir görevi, yetkiyi kötüye kullanma anlamına gelir (TDK)

3) Kamu bankalarında yolsuzluk genellikle hak etmeyene alınan rüşvet karşılığı kredi açılması yolu ile yapılır.

4) Nitekim Halk Bankası’nın batık kredileri rekor seviyeye ulaşmıştır. Bankanın Hazine arazisini bile teminat olarak kabul ettiği ortaya çıkmıştır.

5) “Ayakkabı kutusu içerisinde söylenen olaylar” (olaylar=4,5 milyon dolar) hakkında Başbakan bugüne dek “ulan genel müdür bu paraların evinde ne işi var!” mealli tek söz bile sarf etmemiştir.

6) Halk Bankası, Vakıf Bankası ve Ziraat Bankası tarafından açılan krediler hep RTE’nin onayı ile açılmaktadır. (Örnek: Çalık’a açılan iki adet 375 -toplam 750- milyon dolar kredi)

***

Hayrettin Karaman Hoca’dan ben de bir fetva alayım:

“İşlerini kolaylaştırdığın adamın uçağı ile beleş Umre’ye gitmenin sevabı ne kadar büyüktür?”

Yaşar Nuri Hocam’a da bir sorum olacak:

“Allah’la aldatmak mümkündür ama acaba Allah’ı aldatmak mümkün müdür?”

Dr. Cüneyt Ülsever/ Yurt
Odatv.com

cüneyt ülsever arşiv