"Haydi şimdi çal"

Cumhuriyet Gazetesi’nin önünde binlerle birlikte türküler, şarkılar söylerken hep bunları hatırladım durdum. Haydi, şimdi de hep birlikte bir marş mırıldanalım olmaz mı?

Konser, orkestra şefi Karl Eliasberg’in önceden kaydedilmiş bir anonsuyla başlar: “Yoldaşlar! Faşist domuzların bütün Avrupa’yı bombaladığı ve Avrupa’nın da Leningrad’ın sonunun geldiğini düşündüğü esnada, işte bu performans; ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir. Dinleyiniz yoldaşlar!”

9 Ağustos 1942 tarihi, Almanların meşhur Leningrad Kuşatması’nı hatırlatır. Kuşatma en şiddetli noktadayken, Rus Ordusu’na moral vermek için şehrebir senfoni orkestrası gelir. Zor şartlar altında da olsa başlarlar konserlerine. Çalan eser, Shostakovich'in 27 Aralık 1941'te tamamladığı ve Leningrad şehrine adadığı eseri, yani “Leningrad Senfonisi”dir. Radyodan yayınlanan konser; aceleyle yerleştirilmiş hoparlörlerle bütün şehre dinletilir. Devamını konserin canlı tanığı KatyaMatus’dan dinleyelim: “Hayatımın en güzel, en anlamlı gecesiydi. O gün heyecandan her yanım zangır zangır titriyordu. 9 Ağustos 1942 günü Hitler oraya gelememişti, onun yerine biz orada konser verdik…”

BİZ ÇALIP SÖYLEDİKÇE ONLAR HEP KORKARLAR!

Yukarıda yaşananlar; aslında insanın, insanlık yürüyüşünde sanatla yoldaşlığıdır. Daha onlarca da örneği vardır.

Aslında ilkçağlardan beri müziğin düşman üzerindeki bu etkisi bilinmektedir. Şaman dansçıların, davullar çalarak orduları savaşa hazırladıkları, İskoç gaydalarının hep birlikte çalarakdüşman üzerindeki sinir bozucu etkisi, hep bilinen yöntemlerdir. Müziği doğru kullandığınızda elinizde muazzam bir etkileme ve propaganda aracı, bazen de silah olur çıkar.

Hemen unutmadan söyleyelim; Mehter de tam da bunun için çok önemli ve etkili bir savaş müziğidir. Düşünsenize; düşman mevzilerinin önünde sabahlara kadar onlarca davulun, zurnanın, zilin, nakkarenin çaldığını. Yetmez gibi koskoca köslerin saatlerce tepenizde vurduğunu. Onun için mehter birçok batılı besteciye esin kaynağı olmuştur. Şimdilerde ise muhafazakar kesimin sünnet düğünü ekibi olmuştur.

Müziğin ve müziği ile savaşanların tarihsel gücüne son örnek ise Şili’den. Yaptığı müzikle cuntanın nefretini kazanan Victor Jara, hapishanelerde yer kalmadığı için (!) Santiago Stadyumuna toplananlar arasındadır. Baştaki albay tarafından parmaklarının kırılması emredilir ve herkesin önünde çekiçle kırılır. Albay, sanatçının önüne bir gitar fırlatır ve bağırır; “Haydi şimdi çal!” diye. Victor Jara yavaşça “Venseremos”u söylemeye başlar. Stadyumdaki bütün tutuklular dev bir koro olur ve eşlik ederler. Victor Jara tabii ki öldürülür ama ölür mü bilmem (!)

Şili'deki Pravda muhabiri Vladimir Çernisev, Jara'nın son anlarını şöyle anlatıyor:

“ Víctor Jara dudaklarındaki şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Víctor'un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.”

ONLAR SÖYLETMESE DE ŞARKILARINIZI, TÜRKÜLERİNİZİ SÖYLEYİN...

Cumhuriyet Gazetesi’nin önünde binlerle birlikte türküler, şarkılar söylerken hep bunları hatırladım durdum.

Haydi, şimdi de hep birlikte bir marş mırıldanalım olmaz mı?

Bakın o mırıltılar nasıl bir senfoniye dönüşecek. Ve kim bilir ne korkular salacak yüreklerine?

Haydi, haydi yalnızca önünüzdeki yazıya bakmayınız, ben ciddiyim(!)

Şimdi benimle tekrar ediniz:

“İzmir'in dağlarında çiçekler açar (!)

Altın güneş orda sırmalar saçar (!)

Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar (!)

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa (!)

Adın yazılacak mücevher taşa” (!)

(Telefonunuzdaki barkod okuyucu ile videoyu izleyebilirsiniz)

Ekrem Ataer

Odatv.com

cumhuriyet mars arşiv