Hani bu davaların takipçisi olacaktınız

Türkiye bir hukuk cenderesinden geçiyor, bunda hiç kuşku yok. Buna siz, ben karar veremeyiz, yapılan yanlışlıkların hesabını sormak bizim gücümüzü...

Türkiye bir hukuk cenderesinden geçiyor, bunda hiç kuşku yok.

Buna siz, ben karar veremeyiz, yapılan yanlışlıkların hesabını sormak bizim gücümüzü aşar, eğer hukukçu değilseniz.

Hukukçu değilim, ama itiraz ediyorum. Hukukçu değilim, ama HSYK, MİT, İnternet yasaları Meclis’ten çatır çatır geçerken, CHP’nin MHP’nin, BDP’nin neredeyse yarısı hukukçu olan milletvekilleri bunlara 28 itiraz ile karşı dururken, Türkiye Barolar Birliği “29 il barosu olarak buna karşı olduğumuzu ilan ettik” derken, Edebiyatçılar Derneği veya Çağdaş Gazeteciler Üyesi olarak ben ne yapabilirim?

Ne diyecek bu hukuk “baronları” bundan iki yıl sonra? Biz itiraz ettik, hatta ortak bir bildiri bile yayınladık.

Ne demişti Türkiye Tabipler Birliği Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesiyle ilgili olarak Temmuz ayında Eskişehir Tabip Odalarıyla ortaklaşa bildiride: “Bu davanın takipçisi olacağız...”

Hasan Gülcü hala doktorluk yapıyor mu, yapıyor?

Dava dört bir yana dağıtıldı da TTB itiraz mı etti? Hayır.

Zaten onun görevi de değildi katillerin peşinde koşmak, onun görevi anne Emel Korkmaz’ın bana söylediğiydi: “Oğlumun katili orada hala oturan doktordur.!

Meslek örgütü bunu kovalamaktır.

Meslek örgütü hamasi nutuklar atıp, geçen bu yasalar için, “elimizden geleni yaptık” demek değildir.

Bu vebalin altından ne Ümit Kocasakal kalkabilir ne de Metin Feyzioğlu.

Ben sormasam da onların çocukları soracaktır.

Üniversitelerin hukuk fakültesi dekanları, öğretim üyeleri, “yeniden yargılansınlar” diye kendine siyasi bir koltuk arayan Türkiye Barolar Birliği başkanı...

Onlar susuyor ve Çankırı’dan bir yargıç “yeter yahu,” diyorsa...

Benim bilmediğim bir alanda, “senin canını almaya geliyorlar Mümtaz,” diye haykırıyorsa,

Çocuklarımızın geleceği ipotek altında, diyor ve “uçan tekme” sahibi hala ekran gülü olarak TV’lerden bize seslenebiliyorsa,

Benim sırtımı dayayacağım neresi kalıyor, söyler misiniz?

Ömer Faruk Eminağaoğlu...

Tanıdığım birkaç yürekli yargıçtan biri. Elbette onun kadar yüreklileri de vardır, ama benim tanıma fırsatım olmadı.

Dedi ki telefonda, dedi ki yırtınarak: “Üst başlık ne atarsan at Mümtaz, altında benim imzam olacaktır:”

İşte bu da onun Odatv’ye verdiği demeci:

“Hukuk devleti için; açıklık, hesap verebilirlik, denetimin varlığını asıldır. Bu arada kamu düzeni ve güvenliği boyutuyla, yine suçu önleme boyutuyla, her devletin elbette istihbari birimleri söz konusu ise de, bu birimlerin tüm faaliyetleri, kuşkusuz denetlenebilir ve hesap verebilir nitelikte olmak zorundadır.

MİT ile ilgili yapılmak istenilen değişiklikler zaten varlığı kağıt üzerinde kalan hukuk devletini iyice ortadan kaldırmakta, hukukun üstünlüğünü, yargı denetim ve güvencesini yok etmekte, yargı denetim ve güvencesini ikinci plana atmakta, idare her alanda istediği gibi söz sahibi olmaktadır.

İdari aşamada bu konulardaki tüm bilgileri elinde bulunduran MİT ve iktidar, yargısal aşamaya taşınan boyutta da daha yargısal süreç tamamlanmadan ortaya çıkacak tüm bilgilere erişebilir olmaktadır.

Bunun çok açıkça anlamı, idari aşamada kendisinin o kapsamdaki faaliyetlerini gizlerken, yargısal aşamada açığa çıkanlardan haberdar olma ve onlardan kendisine sorumluluk doğuracak boyutlar ortaya çıkmaması için her türlü alt yapı çalışmasına başlama adımıdır.

Bu düzenlemeler, hukukla açıklanamaz ve hukuk devleti kurallarıyla asla bağdaşmaz.

Hukuk dışı eylemlerini idari aşamada gizleyen iktidar, yargısal süreçlerde ortaya çıkacak eylemleri için de karartma çalışmalarına zemin yaratmakta, baskı ve korkularını ortaya koymakta, polis devletinin ötesinde korku imparatorluğunu ilan etmektedir.” (Ömer Faruk Eminağaoğlu-Yargıçlar Sendikası Başkanı)

Mümtaz İdil
Odatv.com

arşiv