Hangi partilerin karnesinde koca bir sıfır var

Stockholm sendromu, herkesin bildiği gibi, rehin alınan bir kişinin kendisini rehin alana karşı duyduğu ilgi ve etkidir. Kuşkusuz sendroma adını...

Stockholm sendromu, herkesin bildiği gibi, rehin alınan bir kişinin kendisini rehin alana karşı duyduğu ilgi ve etkidir.

Kuşkusuz sendroma adını veren psikiyatrist Nils Bejerot, bunun toplumsal olaylarda da olabileceğini hiç hesaba katmamıştı.

Başka ülkelerde de benzerleri mutlaka görülmüştür, ama biz açık bir Stockhom sendromunun içinden geçiyoruz. Muhalefet partilerimiz küçüğü MHP, büyüğü CHP, AKP tarafından rehin alınmış durumdalar sanki.

SİLİVRİ'DE TAM KADRO OLUNMALIYDI

AKP’nin yaptığı her şeyi cılız bir sesle eleştiren, çok büyük hatalarını görmezden gelen, muhalefet yapıp da iktidarın otoritesini sarsmamaya özen gösteren muhalefet, Stockholm sendromunun kitlesel boyutu olarak rahatlıkla açıklanabilir.

Bir yazımda, beni daha çok CHP ilgilendirdiği için, “CHP’ye anarşi lazım” demiştim. Bu, felsefi anlamda anarşi olarak algılanmalıydı. Pencere, cam, çerçeve dökmek olarak bilinen ucuz anarşizm sıfatı olarak değil. Gerçi öyle bile anlaşılmadı, ama neticede yazdım.

Söylemek istediğim tam olarak şuydu: 130 milletvekili olan CHP’nin tam kadro olarak, örneğin üç milletvekili gönderip de Suriyeli mültecilerin kampına sokulmamalarının arkasından oraya 130 miletvekili ile gitmeleriydi.

Tüm Ergenekon davalarında Silivri’de tam kadro bulunmalarıydı.

YSK’nın boğazına çöküp, son seçim kesin sonuçlarını almalarıydı.

Gezi Parkı’na bir milletvikili nöbetçi bırakmak yerine, 50 milletvekilini görevlendirmesiydi.

ARINÇ'IN O HAMLESİ GÜNDEM DEĞİŞTİRMEYE YÖNELİKTİ

Meclis’te, 4+4+4 ve benzerleri gibi Türkiye’nin eğitim sistemini allak bullak eden yasanın geçmemesi için kürsü işgaliydi.

Geceyarıları geçen yasaları engellemek için meclis sıralarında nöbet beklemeleriydi.

“Ayran, Vardar Ovası, üç çocuk” gibi uyduruk gündem değiştirme hamlelerine yüz vermemesiydi.

Gündemi değiştirmek için 130 milletvekili ile birlikte eylem koymasıydı.

Ama yapmadı.

Stockholm sendromunda olduğu gibi, kendisini “biçimlendirilmiş muhalefet sınırında” tutan AKP’nin karşısında ezik ve edilgen kaldı.

Cumhuriyet tarihinin en büyük muhalefet fırsatının yaşandığı son on yıllık dönemde CHP, AKP’nin Cumhuriyeti dönüştürme hamleleri karşısında suskunluğunu korudu. Cevap gelmeyeceğini bildiği halde soru önergesi verdi, kabul edilmeyeceğini bildiği halde gensorudan medet umdu.

HER ŞEY AKP'NİN İNSAFINA KALDI

Kimi zaman kızıyorlar: “Hırsızın hiç mi suçu yok,” mealinde. Hep CHP’ye yüklenmek, AKP’yi görmezden gelmek gibi…

Ama AKP baştan söylemişti: “Demokrasi bir tramvaydır, işimiz bittiğinde ilk durakta ineriz,” diye.

AKP’nin yaptıklarını AKP’yi eleştirerek engelleyemezsiniz. Bu, AKP’den merhamet beklemek gibi bir şey.

Gazetelerde var: MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri, sadece İçişleri Bakanı Muammer Güler’in yanıtlaması istemiyle 324 soru önergesi vermiş, hiçbirine cevap alamamış.

Yani her şey AKP’nin insafına kalmış durumda. Cevap vermiyorum diyor, yapacağınız bir şey yok. Özcan Yeniçeri idari mahkemeye başvurmuş. Sonucun ne olacağını herhalde herkes üç aşağı beş yukarı kestirebilir.

Başta söyledim, beni CHP ilgilendirir. Partinin acilen Stockholm sendromundan kurtulması ve kendisini rehin alan iktidara karşı gündemler oluşturması gerekir. Bu da meclisin ceylan derisi kırmızı koltuklarında oturarak değil, sokağa çıkılarak yapılabilir ancak.

Hem de topluca, birlik halinde ve sarsılmadan.

Stockholm sendromu ancak bu şekilde aşılır.

Mümtaz İdil

Odatv.com

mümtaz idil CHP bdp AKP arşiv