Nihat Genç yazdı: Hainleri açıklıyorum

Nihat Genç yazdı

15 Temmuz sonrası ezberler bozulur umuduyla yazılar yazdık, yanılmışız, kafa aynı kafa yoluna devam ediyor.

Ekranlardan yandaşları izliyoruz, 15 Temmuz’u hazırlayan zehirli ideolojik dilleri, zırnık değişmemiş.

‘Hukuk’ kelimesini her duyduklarında ‘kemalistler’ diye saldırıya geçiyorlar.

İslamcı ideoloji ‘hukuk’ kelimesini ‘kemalist’ diye kodladı ve bugünkü felaketlerin önünü açtı.

Konuşmacı, Fetö hakkında şu tarihte soruşturma açıldı, diyor, yandaş kudurmuşça lafını bölüyor: ‘kemalistler’ diye kin kusmaya başlıyor.

Konuşmacı, zamanında hukuki soruşturma, mahkeme, tahkikat, rapor, hazırlandı, diyor, yandaş ‘kemalistler!’ diye hücuma geçiyor.

Konuşmacılar ne zaman ‘hukuk’ dese karşısındaki hukuk’u kemalizmle kodlayan bir kafa.

EY AKP’LİLER YETSİN ARTIK

İslamcı ideoloji ilk günden beri ‘hukuk’ adına yapılan ne varsa ‘kemalizm’ diye kodlayıp, hukuk’u töhmet altında bırakıp hukuk’un geniş kitleler karşısında güvensizlikle kolunun kanadının kırılmasının önünü açtı.

Ve hukuk’u kemalizmle kodlayarak ‘derin devlet’e, hukuk’u kemalizmle kodlayarak mağduriyetlerine, hukuk’u kemalizmle kodlayarak sinsi dini faaliyetlerin devlet içinde örgütlenmesinin önünü açtılar.

Ey ekranlarda İslamcılık şovu yapan AKP’liler, yetsin artık, hukuk’u kemalizmle kodlamayı bırakın.

Dönün geriye, bugünlere nasıl geldik, Fetö’yle ilgili bir rapor mu hazırlanıyor, ‘vay Kemalistler dindarları temizliyor, Kemalistler dine karşı, Kemalistler müslüman istemiyor’ diye hücuma geçtiniz.

Kimdir bu ‘kemalistler’, lütfen adlarını söyler misiniz, hukuk adına çalışan hukuk adına soruşturma yapan herkesi geçmişten 15 temmuz’a kadar ‘din düşmanı kemalist’ diye kodlayarak geldiğiniz yer işte ortada.

Türkiye’ye karşı yapılan bu kırk yıllık operasyonun ilk ayağı en büyük parçası, hukuk’u Kemalist diye kodlamak ve İslamcı ve liberal yazarlarla otuz yıl ekranlarda ‘hukuk kurumlarını’ Kemalist diye yargılayıp hukuk’u çaresiz işlevsiz hale getirmektir.

Türkiye’ye kast eden hainler ve bu hainlerin yardakçıları: ‘hukuk’u Kemalist bir ideolojinin karanlık vahşi eylemleri gibi lanse eden propaganda edenlerin ta kendileridir.

Belanızı buldunuz, hala hukuk kelimesini duyunca kırmızı görmüş boğa gibi salyalarla öfkeyle vay Kemalistler diye hücuma geçiyorsunuz.

Sizin için imkansız bir şey istiyorum ama elimden başka bir şey de gelmiyor, bu kodlamadan vazgeçin, dilinizi değiştirin, hukuk hukuk’tur.

Kendine Kemalist diyenlerin sizden çok önce devletin en temel yapı taşı olarak ‘hukuk’u ve liyakatı dillendirmesinden de ders çıkartın, gocunmayın, üstünüze alınmayın, siz de ‘hukuk’ deyin, toplumdaki bütün siyasi yapılar da ‘hukuk’ demeyi öğrensin. Bir iktidar partisi olarak hala ‘hukuk’ denince niye aklınıza ‘kemalist’ geliyor?

BELANIZI BULDUNUZ

İslamcılar ve hain liberaller devleti çökertmek için ideolojik bir kurnazlıkla otuz uzun yıl ‘hukuk’u yıpratmak için müthiş bir beyin yıkamaya, siyaset biliminin ve devletin en temel kavramlarını parçalamaya işte böyle başladılar, kim ‘hukuk’ diyorsa ‘vay kemalistler’ diye hücuma geç, alaya al, dalganı geç, mahküm et, tutukla!

Başardınız mı, başardınız, belanızı buldunuz mu, buldunuz, hala niye ‘hukuk’ denince kudurup saldırıya geçiyorsunuz?

Çağdaş hukuk’u Kemalistler mi icad etti Atatürk mü keşfetti, sadece bir toplumun modern dünyada yaşayabilmesi için herkesin karşısında eşit olduğu hukuk’u siyasi yaşamımıza soktular.

Neden, şeriat yasalarına karşı, İslamcılar doğdukları ilk günden beri modern hukuk’u neden eleştiriyor istemiyor, batılı ve beşeri bir düzen olduğu için. Hangi düzeni istiyorlar, Allah’ın yasalarıyla ilahi bir düzen.

İslamcılar doğdukları ilk günden beri ilahi yasalarla yönetilmek istemediler mi, bunun için modern hukuk’la dalga geçmediler mi, ve bu devleti ele geçirmenin ilk büyük operasyonu için liberalleri ve batılı işbirlikçileriyle el ele devleti yıpratmak için ‘hukuk’ kurumlarına karşı saldırıya geçmedi mi, ve bu saldırıda hukuk kelimesini Kemalist diye kodlayıp, kemalizmi vahşi faşist bir diktatörlük olarak lanse etmedi mi?

Ve bu belaların hepsi işte bu ideolojik kodlamalar ideolojik saldırılar ideolojik hesaplaşmalar yüzünden gelmedi mi?

Bugün hiç biriniz ekranlarda devleti ilahi yasalarla yönetelim diyemiyorsunuz, belki hala takiyye içindesiniz, bu toplum size nasıl güvenecek?

Vesayet deyip orduyu Fetö’ye teslim ettiniz şimdi akıllanıp liyakat diyen de sizsiniz, şimdi o liyakat laflarını ağızlarından duyunca, bizler de kalkıp ‘vay Kemalizme dönmüş dinciler mi diyelim sizlere.

FETÖCÜ HAİNLER BİR ŞEKİLDE YAKAYI ELE VERDİ

Kardeşlerim, sadece bizler değil bütün dünyalılar bir devletin en kılcal ve en hayati damarlarına kadar nasıl sızıldığının şaşkınlığını yaşıyor.

Batılılar kendi bürokratik kadrolarına bir delinin bir mesihin asla sızıp içerden yükselemeyeceğini, çünkü, sicilleriyle bu sızmayı ilk üç yılında yakalayabileceklerini söylerler.

Şöyle, bir devlet dairesinde bir adamın gizli bir niyeti var mı, bu adam bir şizofren mi, ajan mı, bu adam gizli bir örgüt üyesi mi, işte bütün bunlar mesleğinin ilk üç yılında izlenir, gözlenir, dairedeki arkadaşları ve tavırları davranışları gözlenip dinlenip rapor edilip ‘siciline işlenir’.

Bürokrasi ‘sicille’ kendini hainlere karşı korur.

Öteden beri ülkemiz bürokrasisi ne zaman sızmış şaibesiyle birinin sicilini takip etse, hain liberaller ve İslamcılar koro halinde, vay namaz kılan istemiyorlar, vay, pantolon izlerine bakıp namaz kılıp kılmadığını inceliyorlar, vay dindar istemiyorlar, vay, bu milletin dinine karşılar, diye otuz yıl hücuma geçenleri ne zaman unuttunuz?

Bu ‘vay dine karşılar dindar istemiyorlar’ feryatlarını mağdurlaştırıp bu mağdurluktan ideoloji ve sonra siyasi bir parti ve bu istismarla yüzde elli oy alanları ne çabuk unuttuk?

Hukuk ne zaman işini yapmaya çalışsa ‘vay dindarları istemiyorlar’ diye diye bugüne geldik, bir devlet olarak bürokrasi olarak dünyaya rezil olduk, devletin elindeki emniyet ve ordu tıka basa hainlerle ajanlarla dolduruldu, öyle böyle değil, devlet içine yerleşmiş yüzbinlerce hainden söz ediyoruz.

Bir genelkurmay başkanını içeri atıp 250 sene hapis cezası vermişler, bir genelkurmay başkanını gırtlağından boğup derdest edip esir almışlar, sen hala ne konuşuyorsun?

Hukuk’un tahkikatın raporların incelemenin soruşturmanın sızmadığı yere KİMLER SIZMIŞ gördünüz!

Fetöcü hainler bir şekilde yakayı ele verdi ve tek tek temizleniyor, ama sizin o kodlanmış kafanız ve o ideolojik şartlanmışlıklarınız ve kudurmuş salyalarınız hala ekranlarda hala iktidarda!

VE SONUNDA AMERİKA EMRİYLE...

Sevgili İslamcı ya da muhafazakar ailelerde büyümüş gençler, ağbilerinizin bu kafasını değiştirmek mümkün değil, kaosun ve işgalin kıyısından döndük hala akıllanmamışlar.

Bilmem sizler de bu kudurmuşlara benzerseniz bu toplumun hali nicolur?

Gelin sil baştan devlet dersimize çalışalım.

Bir ormanda bir ağaç çatırtılarla devrilir?

Çatırtıyı duyan kimse yoksa o ses hiç çıkmamış mıdır, başlangıç için güzel bir soru!

Hadi başlayalım, çatırtısını duymazsanız kimse görmez ağaç devrilir, ağaç çürür kurtçuklara mantarlara örümceklere yuva olur ve hızla diğer ağaçlara bulaşır ve çürütür.

Çürüyerek içinden yok olmuş bir orman karşısında nasıl bir ders çıkartmalıyız?

Mesela, alt kademe bir yönetici, şöyle cevap verir, orman bekçisi düzenli olarak ormanı incelemeli, bu yüzden ağaç devrilmeden bekçi görevlendirmeliyim.

Mesela, üst bürokrat şöyle cevap verir, fırtına mevsimi başlamadan idareyi uyarmalıyım.

Mesela, siyasetçi şöyle düşünür, rüzgarlara karşı uyanık olmalı tedbir almalıyız.

Mesela, devlet denetçileri müfettişleri şöyle düşünür, idare bekçiler görevini yapıyor mu, bakmalıyım.

Mesela, bir yazar şöyle düşünür, köyleri dolaşmalı ormanları görmeli anlatmalı ve ahaliye sormalı, ormanda bir başıbozukluk var mı, halkın duyarlılığı ne ölçüde?

Mesela bir şair şöyle düşünür, ağaç ve tabiat sevgisini dile getirirsem insanlar toplum ve idareciler ormanlar konusunda daha duyarlı hale gelir.

Sorumuzu yeterince açtık, şimdi, iş işten geçti ve orman tümüyle çürüdü, iktidar medya hepimiz panik içinde şaşırmış haldeyiz ve incelemeye sorumluları bulmaya çalışıyoruz.

Önce en alt düzeydeki idareciyi kıskıvrak yakaladık, ne yapmış, Mesihliğine inanmış şeyhinin tırnak parçalarını bu dünyanın ve öte dünyanın en kutsal eşyaları gibi mendiline dizmiş.

Sonra üst düzey bürokratı kıskıvrak yakaladık, orman çürürken ne yapmış, mehdiliğine inanmış şeyhinin saç tellerinden bir tanesini alabilmek için pensilvanya’ya gitmiş, şeyhinin yemek sonrası ağzını sildiği kağıt peçeteyi dualar okuyarak ağzına atıp dünyanın en leziz tatlısı gibi yemiş.

Orman çürüdükten sonra siyasetçiyi kıskıvrak yakaladık, siyasetçinin kırk yıldır gizlendiğini, örgüt üyeleriyle gizlice yazıştığını, halkın esnafın dükkanını basıp himmet topladığını, vermeyen olursa savcıları harekete geçirip hapse tıktırdığını gördük. Ve siyasetçi itiraflarında, şeyhinin dünyayı kurtaracağını, şeyhinin mehdi Mesih olduğuna her gece peygamberle istişare yaptığına ve, bu dünyada ve öbür dünyada eşi benzeri olmadığını söylüyor.

İtiraflarında ayrıca ormandaki bekçilerin çoğuna iftira atıp görevden uzaklaştırdığını yerine imtihan sorularını çalıp kendi adamlarını yerleştirdiğini.

Ayrıca ormandaki ağaçları zamanında Kemalistler diktiği için hepsini kaçak olarak kesip kerestecilere sattığını, parasını örgütün ağbisine teslim ettiğini.

Ve sonunda Amerika emriyle, son gün Akıncılar Üssüne gidip savaş uçakları ve tanklar ve helikopterlerle ülkeyi işgale kalkıştıklarını, söylüyor.

Bir ağacın çürümesiyle şeyhin tırnakları arasında nasıl bir bağlantı var?

GERÇEK ‘HAİNLERİ’ AÇIKLIYORUM

Devlet dersimize başlayalım:

Oysa ‘orman bekçisi’ görevini yapsaydı bütün bu belalar ve tuhaflıklar ve kudurmuşluklar ve ajanlıklar ve ihanetler ve haşhaşiler başımıza gelmeyecekti?

Orman bekçisine iftira edilip görevden alınırken, medya ve iktidar ve yandaşlar, bu bekçi var ya, dine karşı Müslümanlığa karşı, bu bekçi var ya, ormanı yakacaktı, ülkeyi batıracaktı, diye on yıllarca sallamışsınız.

Şimdi, gazetelerde medyada ormanın çürümesini şöyle konuşuyoruz:

‘Bunu yapanlar Hasan Sabbah’ın haşhaşileri’.

‘Bunu yapanlar Opus Dei’

‘Bunu yapan İllimunati!’

‘Bunu yapan ‘tapınak şövalyeleri’

‘Bunu yapan Haç Örgütü.’

Muhafazakar kardeşlerim, ben de diyorum ki, bunu yapan ‘bekçidir’, bekçiyi görevden alandır, bekçinin raporunu sümenaltı eden amiridir.

Ey muhafazakar kardeşlerim, devlet gözlerimiz önünde çürüyüp başımıza tarihin en büyük felaketleri geldiği bugünlerde, devlet olmanın ilk dersi: gerçek ‘hainleri’ açıklıyorum.

Bir. Hukuk kelimesini ‘kemalizmle’ kodlayıp ideolojik mağdurluk oy sandık siyaset hesabı yapıp bekçiyi militarist faşist diktatör din düşmanı ilan edenler!

İki. Siz gençlerin kafasını İllimunati, tapınak şövalyeleri ile gargaraya bulantıya getirenler.

Üç… ‘Bekçi’nin rolünü ya yok sayan ya abartıp özgürlük ve demokrasi düşmanı ilan edenler!

Orman bekçisini derin devletin faşist Kemalist diktatörlüğüyle itham edip görevden alanlar.

İşbu satırları yazdığım bu saatlerde, ülkemde sağcı solcu İslamcı hiç kimse ‘bekçi’ niye yok diye sormuyor.

İşbu satırları yazdığım bu saatlerde ülkemin bütün ekranları suçluyu: Opus Dei, Haç Örgütü, Hasan Sabbah’a ve Kemalist faşist diktatörlüğün din düşmanlığın üzerine yıkmış durumda.

Bu felaketleri yaşamamıza sebep, işbu kafadır.

İşbu felaketleri yaşamamıza sebep, basit sıradan bir bekçinin, gözetimin, denetimin, soruşturmanın, incelemenin, önemini hala anlamamış bu kafanındır.

İşbu felaketleri yaşamamıza sebep dünyayı kurtarmaya dünyaya nizam vermeye kalkmış bu kafa yüzünden koskoca devlet aygıtını içine ‘tek bir güvenilir bekçi’ bulup yerleştiremeyişimiz yüzünden.

Ve yüz yıllar sonra tarihçiler arkeologlar çürümüş ormana gittiklerinde, ormanda şeyhin tırnaklarını bulacak yorumlayacaklar, şeyhin kılını tüyünü sakalını bulup tarih yazacaklar, ve yüzlerce yıl sonra dahi, tarihçiler, yahu bu ormanın bir bekçisi yok muydu, diye sormayacaklar?

Çünkü yarınlara belge olarak kalacak bugün yazılıp çizilenlere ve konuşanlara bakarsak ‘bekçiyi’ konuşan bekçiyi dert eden, bekçiyi soruşturan, bekçiyi arayan hiç kimse yok!

Çünkü artık şöyle düşünüyor yurdum İslamcısı ve yurdum insanı: ‘bu kadar büyük bir kalkışma bir bekçiyle olacak iş mi?’

Bir bekçi vardı, ama bekçinin kimliğini laz mı kürt mü İslamcı diye otuz yıl tartıştık, bir bekçi vardı ama bekçinin vesayeti temsil ettiğine inandık, bir bekçi vardı, ama bekçinin faşist diktatörlüğün ormandaki derin ayağı olduğuna inandık, ve çok geçmeden, şimdi de bu büyük felaketin ‘tapınak şövalyelerinin’ işi olduğuna inanıyoruz.

Hayır, genç muhafazakar kardeşlerim, çıkın ve, sorumlu bekçidir, deyin.

Çıkın ve kimseye kulak asmadan, basit, sıradan, mesaisi olan bir bekçi, işine bakan, rapor veren, amirini uyaran bir bekçi olmadığı için deyin.

Sağcı solcu İslamcı demeden bütün ormanı kardeş yurttaş bilen bir bekçi bulamadığımız için deyin.

Bütün ormanın sağcı solcu İslamcı demeden bu ülkenin hazinesi olduğuna inanan bir bekçi yetiştiremediğimiz için deyin.

Bütün ağaçların hepimizin ortak malı olduğuna inanmış bir bekçi bulamayışımız yüzünden deyin.

Ve bu ormanların ortak vatanımız olduğuna inanmış, bordrosu olan, sigortası olan, emekliliğine gün sayan, sıradan bir bekçiyi ikiyüz üniversite yüz televizyonu ve seksen milyon nüfusu olan bir ülke niçin bulamamış deyin!

Bekçi’den başka her şeyi konuşan ülkemiz tımarhaneye dönüşmeden, çabucak acilen, sorumlu kürt laz çerkes değil İslamcı mezhepçi Kemalist değil, sadece soyut kimliksiz, hepimizin vergisiyle işini sorumlulukla yapan bir bekçi, deyin.

Nihat Genç

Odatv.com

Nihat Genç yazdı: Hainleri açıklıyorum - Resim : 1

nihat genç kemalizm arşiv