Hadım edilip ihtiyar bir kadına dönüştürülen Türkiye

Irak’ta Amerika bombalarına karşı geldiğimiz için ‘faşist ve Saddamcı’ ilan edildik, Suriye Savaşı’na karşı geldiğimiz için ‘faşist ve Esedci’ ilan...

Irak’ta Amerika bombalarına karşı geldiğimiz için ‘faşist ve Saddamcı’ ilan edildik, Suriye Savaşı’na karşı geldiğimiz için ‘faşist ve Esedci’ ilan edildik, hakaret, kovulma, aşağılama, yetmedi, adımız verilerek Yeni Şafak tarafından ‘deliler meczuplar’ diye yazdılar, yetmedi, Amerikan bayrağını niye sallıyorsunuz diye yazdığımız için Ufuk Güldemir tarafından mahkemeye verildik, yetmedi, liberal gestapolar bizler için ‘kuyrukları dışarda kaldı, alın onları’ yazıları yazdılar, yetmedi, güya dost diye yanımıza defalarca gelip ‘kaçın ülkeden’ ‘burada şansınız bitti’ ‘sizi de alacaklar’ ‘biz size ülke ayarlarız’ diyenleri de tezgahın bir parçası olarak görüp tersledik, hapishanesi sokağı burada öleceğiz, dedik, yıllarca dinlendik, yıldırmak için kapımızda sabahın dördünde şarjör boşalttılar, yetmedi, ‘sussun, sonunu mu hazırlıyor’ tehditlerini Çağlayan Adliyesi’nden Ankara’daki kapımıza ‘kurye’ ile gönderdiler, yetmedi, sabahından akşamına kadar yıllar yıllar yıllar yorulmadan sivil istihbaratını peşimize taktılar, sonra bu beyler masamıza oturup ‘milli birlik kuralım’ tuzaklarıyla siyasi proje teklifinde bulundular, beylere aynen şunları söyledim, bu mu o istihbaratınızın zekası, 25 kitap yazmış adamın önüne sürdüğünüz zeka bu mu, adamlar istihbarat lafını hiç duymamış gibi tekliflerini sürdürdüler, bir haftaya kalmadı, bu ‘milli basın’ kumpası Odatv’ye monte edildi ve 11 arkadaşımız içeri atıldı…

BİR İNSAN EVLADI YOLUNU BU KADAR ŞAŞIRIR MI

Altı yedi koca yılınıza yazık değil mi her biriniz bunlar darbeci Ergenekoncu diye üçer beşer bin yazı yazdı, altı yedi yılınıza yazık değil mi, her biriniz başta Mehmet Barlas Engin Ardıçlar Gülay Göktürkler nicesi bunlar ‘dünyaya kapalı, Kuzey Kore’ rejimi istiyor diye yazılar yazdınız, Atatürk adını kirletmek Cumhuriyet’i yok etmek için her gün bin ayrı iftirayla taarruza geçmediniz mi, kuvvet komutanlarınızdan Aydınlık Gazetesi’nin genel yayın yönetmenlerine kadar içeri atmadığınız adam kalmadı, polis baskını yapmadığınız TV kalmadı, korku salmanız bitmedi, insanları sindirmeniz bitmedi, daha ne diyorsunuz, sizin yaptığınız Hukuk Dehşeti’nin yanında, IŞİD dahi masum kalır…

Güya İslam iktidara geldi nutukları festivalleri düzenlediniz, ne oldu, siz geldikten sonra, Irak paramparça, Suriye paramparça, Libya paramparça, Afrika’da Müslümanlara etnik temizlik sürüyor, Orta-Doğu’da müslümanın müslümanı öldürmediği bir saat yok, dünyanın piskopatını örtülü ödeneklerden, ordunuzdan çalarak silahlayıp sınırdan üstelik kimyasal bombalarla içeri soktunuz, bu piskopatları yıllarca ekranlarınızda ağırladınız.

Bir dönüp tarihinize bakalım, tarihlerde sayısal olarak müslümanın müslümanı öldürdüğü bu kadar ağır savaşlar yaşandı mı, bir dönün tarihlere bakalım, Müslümanların kendi içlerinde kangren kördüğüm olduğu bu kadar umutsuz bu kadar vahşi günleri oldu mu? Hadi Osmanlı hayallerinize de girelim, Osmanlı dediğin Bağdat’ı onaltıbin ölüyle aldı, siz dünyayı arkanıza aldınız üçyüzbin ölüyle ancak Halep’in birkaç mahallesini harabeye çevirdiniz, ve topraklarınızda bir milyon evsiz yurtsuz kontrolsüz Suriyeli cirit atıyor, şimdi de karılarına sulanıyorsunuz.

Hangi ideolojiden hangi nefretten hareket ederse etsin, bir insan evladı, yolunu bu kadar şaşırır mı? Dünyaya kepaze oldunuz. Türkiye’nin medyasını askerini hukukunu çaresiz savunmasız paramparça hale getirdiniz, bir milyon Musullu yalınayak sokakta, orada hala ne konuşuyorsunuz.

Anlıyorum, çoğu insan üstelik deha sahibi insanlar dahi çoğu zaman ‘sağını solunu’ karıştırır. Bilim adamları insan beynine bu acayip soruyu soruyor, uzaya çıkmış değme matematik sorularını çözen bir insan yön olarak sağını ve solunu niçin karıştırır diye?

BİR ‘EMİR ERİYSENİZ’ SİZE VERİLEN TALİMATA UYACAKSINIZ

Diyelim çıplak tabiatın ortasında bir hayvan size sağdan saldırıyor, siz refleks olarak sola kaçarsınız.

Ama birisi size arkadan bağırsa sağa kaç sağa kaç, siz o an bir tereddüt yaşarsınız, sağa mı kaçayım sola mı kaçayım. Gözleriniz görüyor oysa, hayvan sağdan geliyor. Ancak arkadan gelen talimat sağa kaç, diyor? Herhalde emre komuta rağmen hayvanın üstüne üstüne gidemezsiniz.

Bir ‘emir eriyseniz’ size verilen talimata uyacaksınız, ancak canlı sıcak tehlike anında istediğiniz kadar talimat alın, vücudunuz beyniniz emri dinlemeyecektir.

İkilem burada başlıyor, gözle gördüğünüz tehlikenin yönü başka, sesle, harfle, komutla tehlikenin yönü ise başka, şimdi beyin ne yapsın?

Oysa çok kolay, beyin kendi yönünü bilir. Hiç düşünmesine dahi gerek yok, refleks olarak ters yöne kaçarsınız.

Ancak tarihler şimdi yazıyor ‘emire’ uyup hayvanın üstüne doğru gidenler meğer ülkemizde milyonlarca çoğunlukta, bu çok ciddi beyin hasarıdır, bir ideolojinin beyni nasıl epilepsi nöbetine sokup kilitleyip duygusuzlaştırdığına sıkı bir örnektir.

Bir çok araba kazası bu yüzdendir, yan koltuktaki arkadaşınız panikle, sağa kır sola kır, demesiyle olur. Oysa yan koltukta kimse olmasaydı, o kaza olmazdı.

İslamcı kardeşlerim, eğer yazarsanız, yan koltuğunuzda kimse oturmasın. Liberal ve İslamcı kardeşlerim, bu dehşet saçan mezhep ırk savaşın içine doğru dümeninizi kırdıran şey, yanınızdaki koltuktur…

Yanınızdaki koltuk, belki maaşınızdır, belki korkularınızdır, belki, size o arabayı bağışlayandır, belki güvensizliğinizdir, siz siz olun, Allah yapısı ‘beyninize’ panik anlarında başkalarına dokundurtmayın. Allah yapısı Allah’ın bir hikmetidir, beyin siz olmasınız da yolunu yönünü ayakta durmasını bilir, uyurgezerler bunu iyi bilir.

Beynin yönünü şaşırması için bir kafa travması lazım.

Ya da ‘inme hastalarında’ görülür, beyin damarlarında bir ‘pıhtı’ kol gezmeye başlar…

Ya da iki yaşında çocuklar gibi kaldırımda neşeyle oynarken birden araba yoluna çıkabilir…

Mesela omurilikte bir zedelenme olmadığı halde dik duramayan hayvanlar insanlar var, çünkü beyin hasarlı.

Eskiden ‘inme hastalarını’ cincilere gönderirlerdi, günümüzde ise ‘rehabilitasyon’a…

Rehabilitasyonda ilk öğretilen şey, bedenin en temel vazgeçilmez statiğidir, yani omurga ve kasların gücü fonksiyonu öğretilir. Ayakta durabilmeniz için önce kaslarınız egzersizlerle güçlenmeli.

Sanmıyorum, artık ‘müslümanlık’ üzerine istediğiniz kadar egzersiz yapın, ayakta durma şansınız kalmadı, çünkü ahlakın da bir ‘beyni’ vardır, ahlakın beyni vicdanıdır ve ayakta durması için ‘adalet ve hukuk’ şarttır.

ARTIK ORTA-DOĞU ‘ÇIRPILMIŞ TERÖRİZM’ YUVASI

Tatlı pasta mutfağında ‘çırpılmış krema’ diye bir şey vardır, çırpma, blender gibi öğütücü ve karıştırıcı. Artık Orta-Doğu ‘çırpılmış terörizm’ yuvası. Artık İslam dediğimiz sayeyi iktidarınızla ‘çırpılmış terörizm’, şimdi beyniniz vicdanınız üstüne bir tabaka kaymağından sürer sonra beyni sıyırır sıyırır bismillah demeyi unutmayın afiyetle yersiniz.

Önce Batıyı tanımalıydınız, daha iktidarın ilk günü Amerika’yla at pazarlığı BOB başkanlığı kanka oldunuz. Bakın benim sıyırmış İslamcı kardeşlerim, batı siyaseti 200 yıldır uzak ülkelerin krallarını hükümetlerini tayin etme üzerine kuruludur. Batılılar hala uzak ülkelerde kral atama konusunda DAHİ olduklarını inanırlar, bunun son örneği Tayyip ve Maliki’dir, bu deha batılılar bile sayeyi iktidarınızla rezil oldular.

Bakın benim sıyırmış kardeşlerim, mesela Osmanlı’nın Yunanistan’ı kaybetme sebebi üç beş isyancı papaz değil, ‘batı basınıdır’, Yunanlılar’ın katliamlarını görmezden gelip Osmanlı’yı vahşi Muhammediler olarak lanse ediyordu ve tüm Avrupa’da Yunanistan romantizmini tutuşturdular.

Değişen nedir, şimdi kendi basınımız ‘batı basını’ oldu, ‘an itibariyle’ ülkenizin hukukunu cumhuriyetini yıkan PKK romantizmi ve özerklik aşılayan bu ‘batı basını’ sizler oldunuz, PKK’nın katliamlarını görmezden gelen, Türk Ordusuna faşist diyen ve Aktütün saldırısını ordu hükümeti devirmek için yaptırdı deyip manşetler atan. Ve onlarca liberali PKK romantizminin peşine takan. Batılı gözlemciler şöyle der, Osmanlılar Yunan savaşının bir ‘enformasyon savaşı’ olduğunu hiç anlayamadı, bu romantizmi inşa edenlere hala maaş ödüyor baş üstünde tutuyorsunuz. Günümüzde malum bir ‘hayvan sevgisi’ modası var, muhterem basınımızda hala onlarca hayvansever gibi PKK seven yazarlarımız var baş yazarlarınız olmuş.

Tarihin bu film gibi sahnelerini nasıl unutursunuz, 1838’de İngilizler’in Afgan işgalinde İngiliz diplomatı öldüren silah, diplomatın hediye ettiği silahtır, Türkiye sizin hediye ettiğiniz silahla vuruluyor.

Unutmayın, Afganistan için İmparatorluklar Mezarlığı denir, sadece İngiliz İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu Amerika İmparatorluğu değil, geriye dönün, Büyük İskender, Cengiz Han, Babur Şah orayı fethettiler ama o mezarlıktan çıkamadılar, şimdi Orta-Doğu büyük devletlerin mezarlığına dönüverdi, durun ve düşünün ve korkun, Rusya daha sahaya inmedi.

‘DEVRİMİN ZAFERİNE KATKIDA BULUNAN HER ŞEY AHLAKIDIR’

Geçen yüzyıl İngilizler nerde savaştıysa bugün Amerika orada savaşıyor, unutmayın, bugün kendi adasında Britanya İskoç bağımsızlığıyla ölümcül bir iç savaş bataklığına girmek üzere, muzafferinizin sonu bu, içler acısı siz mağlupların sonunu bir an hesap edin.

Peşaver bin km’lik Pakistan sınırı, Peştunlar yaşar, orası meşhur Durand Hattı’dır, genç bir subayken Churcill bile Afganistan’daydı.

Peştunlar’ın İngilizlerle savaşı dehşet vericidir, ölüleri hem hadım eder hem de kellelerini keserlerdi, üstelik cesedlerin kafalarını kadınları gider keser.

Bu size El-Kaide’nin kelle kesmesinin bir kültür olduğunu hatırlatsın, namus bir milletin ‘hattıdır’ kimse giremez, sizin girmediğiniz mahrem yatak odası kozmik oda kaldı mı?

Büyük ve kendine güvenen güçler kelle kesmez, güvensiz zayıf hayatta kalma şansı daha az güçler kelle keser, güçlü olsaydınız Suriye’de kelle kesmezdiniz, güçlü olsaydınız bu kadar asılsız iftirayla binlerce soylu insana saldırmazdınız. El Kaide kelle kesme konusunda kendince haklılığı vardır, çünkü bu topraklara saldıranlar orduları-silahları hep güçlüdür, savunanların ‘dehşetten’ başka gücü yoktur, yarın iktidar gücü elinizden alındığında güneydoğu’daki domuz bağları unutulmadı, kelle kesenlerden farkınız kalmayacağınızı bizler de iyi biliyoruz.

Şaşırmayın, Afganistan’ın madenleri stratejik önemi eyvallah, ama tarih boyu Afganistan’ın asıl büyüsü, kadınlarıdır, iki bin yıldır bu toprağa girip çıkanlar, bu toprakların en cazip yerinin kadınları olduğu söyler. Hala burkayla örtülürler. Aşağıda Hintliler doğuda Sincan Çin ve çok uzak diyarlardan gelen herkesin gözünü alamadığı kadınlarıdır. Afgan kadınlarının karşısındaki erkeği çaresiz bırakan tanımlanamaz açıklanamaz bir büyüsü vardır. Tarih öncesinden beri Afganlar ülkelerine gelen yabancılara hep sessiz kalmışlardır, ta ki kadınlarına yan gözle bakılana kadar. Bir Peştun geleneği olarak cesedlerin kellelerini kadınlarına kestirmelerinin sebebi budur. Afgan iç savaşında çekilmiş bir genç kızın fotoğrafının dünyanın en meşhur fotoğrafları arasına girmesi tesadüfi değildir. Son ikiyüzyılda Afganistan savaşından dönmüş her batılının hatıralarında kadınların bu çözülmez sert cazibeleri esrarını hep korumuştur.

Küçük savaşların dehşetli büyük sonuçları vardır, namusun çok büyük milli savaş meselesi olması gibi, bu toprakların genlerinde var, Atatürk’ün Bursa Amerikan kolejinde birkaç Türk kızının hristiyan oluyor dedikodusu üzerine ayağa kalkmasını da unutmayın, bizi çoktan geçtik şimdi Suriyeli kadınların namusuna dokunmaya başladınız.

İtalyan bağımsızlığı ve birliği için savaşan Garibaldi belki de batının tek doğulu savaşçısıdır, çünkü Garibaldi en gözü kara savaşlara girer ama karşılığında hiçbir şey istemedi, almadı, tıpkı Afganlılar gibi doğulular gibi, cennet istemek gibi bir piskopatlık batıda çok işleniyor ama gerçek hiçbir şey istememektir, kişisel arzu olarak hiçbir şey istemediğiniz zaman önünüzde duracak güç yoktur, El Kaide dehşet de salsa karşılıksız bir yürek var, sizse yağmacı çapulcu beleşçi asalaksınız, tasavvufi mertebeleriniz artık köşk saray jeep yalı üstüne…

Sınırlarımıza gidin, kocam ve oğlum ve amcam bir daha dönmedi diyen bir milyon dul şimdi fuhuş piyasanın kıyısında kadınlar göreceksiniz, bu kültüre göre bu bir ‘namus’ savaşıdır ve Suriyeliler bu kadınların namus acısını binlerce yıl unutmayacaktır, asıl size sormalı, bu ‘namus’ savaşında siz kimin yatak odasındaydınız, Bush’un, Cemaatin yatak odasında, çarşaflarınız henüz toplanmamış bir de ekrana haritalar koyup savaş mı tartışıyorsunuz.

Savaşın köpeklerini serbest bırakan sizler ve cemaatiniz ve liberaller ve Amerika köpekleri değil mi?

Her terör, her iç savaş, her çatışma, içindeki piskopatlarca tetiklenir ya da ‘ticarete’ kafası çalışmayanlarla beslenir, içinizde ticarete kafası yatmayan liberaller ve piskopat İslamcılar’ın isimlerini, başta dünya istihbarat örgütleri ve yetmiş milyonluk halk çoktan ezberledi, meşhur Ali Kemaller, tarih yeniden yazılsın, sayenizde artık çok masum.

Siz de askerleriniz tutuklanırken onlarca bombayı patlattıran 19. yüzyılın büyük anarşisti Kropotkin gibi haykırdınız: ‘Devrimin zaferine katkıda bulunan herşey ahlakıdır’ . (Asla unutmayacağız.)

İç savaş, etrafımda gördüğüm her şey midemi bulandırıyor, dediğiniz an başlar, geldiğiniz günden beri, etrafta gördüğünüz her şeyden iğrendiğinizi yazıp ve kara kırbaçlarla sokaklarda adam öldürmediğiniz bir gün oldu mu?

İslam İmparatorluğu adına insanları kurumları hukuku basını tarihi cumhuriyeti yurttaşlığı havaya uçurdunuz, müslümanları birbirine düşürdünüz kimyasal silahlar soktunuz, din kitap devlet ahlak vicdan elden gitmiş şimdi ekranda oturmuş petrol kuyularını konuşuyor.

İlkel çağlarda insanlar hayvan ayak izlerini okumakta çok mahirdi, hatta bir Çinli dilbilimci, Çince’nin arkaik harflerinin bu hayvan ayak izleriyle başladığını iddia eder.

Yani ‘okumanın’ insan beyninde kökeni var, okuyan insan beyindeki en arkaik hayvan izlerini ‘harflerin’ üstünde görme konusunda deha sahibidir, harflerden hayvanların ayak izlerini çıkartma konusunda bu yüzden mahirizdir.

Asıl ilkel insan, harfleri yani hayvanların ayak izlerini okuyamayanlardır, bu etnik mezhep savaşının ayak izlerini on yıllardan beri bu halk gördü ve o gün bugün çığlık çığlığayız

Sizse, tıpkı İstiklal Savaşı’ndan kaçıp köyüne gizlenip ölen askerlerin nişanlılarını üçüncü dördüncü karı olarak alan o asker kaçkını mollaların torunlarısınız, okuyoruz duyuyoruz, yüz yıl geçti, Suriye savaşında kocasını kaybetmiş zavallı yoksul sahipsiz kadınları üçüncü kadın yapma derdindesiniz, Atatürk’ü Cumhuriyet’i Suriye’den topladığınız bu üçüncü karılar için mi bunca zaman yok etmeye çalıştınız. Osmanlı gibi diyeceğim de Osmanlı hiç değilse ‘zaferden’ sonra cariye aldı, sizinki ‘çapulculuk’, müslüman kardeşlerinizin karılarına an itibariyle sınır kamplarından alıp satmakta göz yummakta ve an itibariyle göz kaydırmaktasınız.

Bir milyon öz kardeşiniz Musul’da yalınayak sokaklara düşmüş, siz hala evlatsız kocasız acılı dehşet yaşamış Suriyeli kadınlar peşindesiniz.

Bir insan evladı tarihte görülmemiş şekilde bu kadar çıldırabilir, dehşetin ve vahşetin konusu olabilir mi, olamaz, bu bir ‘beyin’ hasarı…

Bu bir ‘epilepsi’ nöbeti.

Epilepsi nöbetinde insan sinirleri en dehşetli acıya karşı dahi ‘savunmaya’ geçip kilitleniyor, duygu odalarını kapatıyor. Nöbet geçene kadar insan beyni, acıya insana vicdana ahlaka ve dışındaki dünyaya karşı, her şeyi sımsıkı kilitliyor.

Sevgili gestapo liberaller sevgili İslamcı piskopatlar, KİLİTLENDİNİZ…

Ama tıp literatürü, epilepsi nöbetinin, milyonlarca insana bulaşıcı salgın haline geldiğine, sayenizde, belki de ilk defa şahit oluyor.

Nihat Genç

Odatv.com

arşiv