"Güzel günler göreceğiz" demek zorlaşıyor

Ahmet Müfit yazdı

IMF tarafından yayınlanan, 2016-Ekim ayı tarihli “IMF Mali Gözlem Raporu”, 40 yıla yaklaşan neo-liberalizm macerası sonrasında, genel olarak dünya ve özel olarak ülke ekonomilerinin içerisine düştüğü borç sarmalını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.

(http://www.imf.org/external/pubs/ft/fm/2016/02/pdf/fm1602.pdf)

Yıllardır ülkeleri, hızla altyapı açıklarını kapatmaları, bunun için ihtiyaç duydukları kaynağı, borç verecek finans kuruluşlarına/spekülatörlere gerekli hukuki güvenceleri verecek “reform”ları yapmak yani “hukukun üstünlüğünü” tesis etmek koşuluyla, borçlanarak karşılama konusunda özendiren, borçlanmayı vergi, harç, vb. gibi bir “kamu geliri” olarak kabul edip, borç olarak alınan parayı yatırım diye niteleyen IMF tarafından hazırlanan raporun adı ironik bir biçimde, “Debt: Use It Wisely” yani “Borç: Akıllı Kullan”.

152 TRİLYON ABD DOLARINA ULAŞTI

Borç nasıl akıllı kullanılır? Ya da, eğer gerçekten çok özel bir teknoloji, tasarım ya da gerçekten yenilik yaratan bir üretim söz konusu değilse, üstelikte ciddi bir faiz yükü söz konusuyken borcu akıllı kullanmak mümkün olabilir mi?

Kısaca, bu mucize için, çok iyi eğitilmiş bir nüfusa, yenilikçi düşüncelerin ürüne dönüşmesini sağlayacak teknoloji ve maddi sermayeye ihtiyaç olduğunu, bunun da borç alan ülkelerin sahip olmadıkları bir lüks olduğunu söyleyip, söz konusu raporda neler var ona bakalım.

Raporda, gerek dünyanın geneli, gerekse biz dahil dünya gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 94’ünü oluşturan 113 ülkenin borç durumunu ortaya koyan veriler mevcut. Raporun Giriş bölümü, 2015 yılı itibarıyla bu 113 ülkenin toplam borç miktarının, 2000 yılı başından bu yana yaklaşık iki kat artarak, dünya toplam GSYH’sının yüzde 225’ine yani 152 trilyon ABD dolarına ulaştığını “müjdeleyen” bir paragrafla başlıyor.

Borçlular, devletler, hane halkları yani aileler/sıradan insanlar ve finans kesimi dışı (yani borç verenlerin kendileri arasındaki borçlanmalar hariç) özel sektör kuruluşları. 152 trilyon dolarlık toplam borcun yaklaşık 85 trilyonluk kısmı devlet borçlarından oluşuyor. Devlet borçlarının, bir yıl önce yüzde 70 olan, dünya toplam GSYH’sına oranı, yüzde 85’i seviyesine ulaşmış durumda.

Borcun çok büyük kısmı, raporda Advanced Economies diye adlandırılan, Türkçeye “gelişmiş ekonomiler” diye çevirebileceğimiz ülkelere ait. Bu gurupta ABD başta olmak üzere toplam 35 ülke bulunuyor. İkinci kısım Emerging Market and Middle Income Economies diye adlandırılan, Türkçeye “çıkıştaki ülkeler” ya da “gelişmekte olan ekonomiler” diye çevrilen Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu 40 ülkelik gurup. Son gurup, Low-Income Developing Countries yani “düşük gelirli, gelişmekte olan ülkeler”. Bu guruptaki ülke sayısı 41.

Raporun dikkat çektiği en önemli nokta, artan borçlanma ve kamu harcamalarına karşın büyümenin küresel ölçekte yerlerde sürünüyor olması. Bu durumda, eğer alınan borç, borcun daha da artması dışında bir sonuç doğurmuyor, borç verenler yani bankalar, finans kuruluşları onca desteğe karşın hala belini doğrultamıyorsa ‘borçlanmayı sürdürmenin nedeni ya da mantığı nedir?’ sorusu akla geliyor.

NEO-LİBERALİZM ÖNCESİ DURUMA DÖNÜŞ ÜMİDİ

Sorunun yanıtı, krizin üstesinden gelmekle görevli siyasi sorumluların yani hükümetlerin, yaşanan krizi nasıl algıladığı ya da nasıl algılanmasının istendiğiyle ilgili olarak farklı olacaktır.

Eğer, 2007 yılından bu yana yaşanan krizi, sistemik değil de konjonktürel bir olay olarak değerlendiriyor, geniş toplum kesimlerince o şekilde görülmesini/algılanmasını arzu ediyorsanız yapmanız gereken şey, “arızayı” tedavi etmek yani sistemin kriz sonucu güçsüz düşen kurumlarını (bankalar, finans kuruluşları) güçlendirerek/eski durumuna getirmek olacaktır. Bunun için, kriz sonrasında örneklerini gördüğümüz gibi, tüm yaşananların sorumluluğunu birkaç banka ya da finans kuruluşu yöneticisinin sırtına yıkıp, ekonomik politikalara karşı olması olası toplumsal tepkiyi, sistemin üzerinden atarak bazı “kötü” kişilere yönlendirmeniz/yumuşatmanız gerekmektedir. Bu sayede, aynı yöntemlerle aynı yolda gitmeye devam etme şansını yakalayıp, sosyal devleti yeniden inşa etmek, reel ücretleri artırmak gibi kriz mağduru geniş kitleleri güçlendirecek, neo-liberalizm öncesi duruma dönüş ümidi verecek önlemlerden kaçınmanız mümkün olabilecektir. Tabii ki başarabilir yani büyümeyi yeniden sağlayabilirseniz

Eğer başarabilirseniz, uygulanmakta olduğunuz aşırı finansallaşmaya yani emisyonu artırmadan “para” yaratmaya, ürettiğinden-kazandığından çok harcamaya, çevre ülkelerin varlıklarını, yaratılmış karşılığı olmayan paralarla satın almaya ve tabii ki ulus devletlerin sermayenin esas merkezlerine bağımlı kılınmasına dayalı sistemi, bu sisteme teslim olmuş siyasetçileri krizin sorumlusu olmaktan koruyabilir, tartışmaların dışında tutabilirsiniz.

Krizden bu yana merkez bankaları eliyle uygulanan politikalar bu istek, kabul ve mantığın sonucudur ve artık kendilerinin de itiraf etmek zorunda kaldıkları gibi, ortalığa saçılan onca paraya, negatif faiz politikalarına karşın sağlanabilmiş bir başarı bulunmamaktadır.

Diğer seçenek, 8 yıldır atlatılamayan, insanları evinden işinden eden ekonomik krizin konjonktürel değil yapısal/sistemik yani uygulanan sistemin kendisinden kaynaklı olduğunun, sistem değiştirilmeksizin krizin de atlatılamayacağı gerçeğinin kabul edilmesidir.

Bunu kabul ettiğiniz andan itibaren, sadece ekonomik değil siyasi bir proje olan neo-liberalizmi, popüler adı “küreselleşme” olan, ulus devletlerin çağının geçtiği kabulüne dayalı yenidünya düzenini, yenidünya düzenini kurmak uğruna uygulamaya koyulan Büyük Ortadoğu Projesi, Turuncu Devrimler benzeri yalanları, bu uğurda dökülen kanları, çekilen acıları savunma şansınız ortadan kalkacaktır.

Bu durum, 35-40 yıldır bu sistemin savunucusu olmuş siyasiler açısından, hırslarını dizginleyebilseler dahi, gerçeğin kendiliğinden kabulünü olanaksız hale getirmekte, kendilerini inkar etmemek adına çok daha büyük acıları yaşatmayı göze almaya zorlamakta, hem dünyada hem ülkemizde sıradan insanlar için güzel günler göreceğiz demeyi zorlaştırmaktadır.

Ahmet Müfit

Odatv.com

imf ekonomi Türkiye arşiv