Gül adaylıktan son dakikada vazgeçerse ne yapacaksınız

Müyesser Yıldız yazdı

Önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, dün Abdullah Gül'le ilgili tweetleri konusunda birkaç kelam.

Bahçeli özetle, “11’nci Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı üzerine çok sinsi bir kamuoyu hazırlama stratejisi devrededir. FETÖ işbaşındadır. PKK razıdır. Türkiye düşmanları heyecanlıdır. CHP, SP, HDP, İP Sayın Gül’ün adaylığına hevesle taliptir. Sayın Erdoğan’ın 2007 yılı Nisan ayında 'kardeşim' açıklamasıyla Cumhurbaşkanı adayı gösterdiği Abdullah Gül, siyasi akıl ve vefa ahlâkını tartışmaya açacak bir kayıp ve kopuşun arifesindedir. Kardeşlik ne ara karanlığa gömüldü? Sayın Gül böylesi bir zaafa düşmeyi nasıl göze aldı? Kardeşliği çiğnemek, yaşanmış yıllara bir kalemde çizgi çekmek, vefaya menfaat gözeterek veda etmek inançlarımızın neresinde yazılıdır? Sayın Gül Pensilvanya’nın tezgahına düşmeyi nasıl göze almıştır?” dedi.

Gül hem “Sayın”, hem “FETÖ, PKK başta olmak üzere Türkiye düşmanlarının adayı” sayılıyor!.. Nasıl oluyorsa?

Sadece şunu hatırlatalım:

2007 krizinden sonra Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı için siyasi partilerin kapısını çalıp, “uzlaşı” arayacağını söylediğinde, “Biz Genel Kurula gireceğiz” diyerek, Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı seçtiren Bahçeli değil miydi? Ne yani Gül bugün mü “Türkiye düşmanlarının” gözdesi oldu?

Esas konumuza gelirsek;

Hani, OHAL şartlarında seçim yapılamazdı...

Hani, Meclis'ten çıkan YSK ve mühürsüz oylara ilişkin kanun hukuksuzdu...

Hani, soy kütüğünde ölüler yaşıyor gösterilmişti...

Muhalefet bunları hemen niye ve nasıl unuttu da sandığa koştu?

Belki Türkiye'nin “son seçimi” olacak bu “baskının” enine boyuna konuşulması ve ciddi bir karar verilmesi gerekmiyor muydu?

CHP'nin, İYİ Parti'ye 15 milletvekili jesti, Kılıçdaroğlu'nun ilk kez kendini aşıp, gündem belirlemesi alkışlanıyor. Tamam da aynı zamanda seçime dair sorular, şüphelerin bir kalemde unutulup, büyük bir heyecan, motivasyonla sandığa gidilmesi gibi bir sonuç yaratmasını sorgulamayalım mı?

Ve dahi yine bir “sürprizle” karşı karşıya kalmayacağımızdan emin olmak için Ekmeleddin İhsanoğlu rezaletinin, bu ismi kimin önerdiğinin izahının yapılması, “Tıpış tıpış sandığa gidilecek” buyruğundan dolayı özür dilenmesi gerekmiyor muydu?

Erdoğan'a karşı kapı kapı aday arayanlar, “Hile yapılmayacağının, oyumuzun çalınmayacağının garantisini” veriyorlar mı?

Kusura bakmasınlar, ama bu muhalefet ya ne yaptığını bilmiyor, ya ülkenin uçurumun eşiğine gelmesi umurunda değil!..

İşin ciddiyeti ve vahametini bir örnekle anlatalım:

TBMM'deki 23 Nisan özel oturumunda İYİ Parti temsilcisi Nuri Okutan kürsüye çıktığında Bahçeli, Başbakan ve bakanlar salondan ayrıldı. Olabilir. Erdoğan da ayrıldı. Bu da olabilir. Lâkin yüksek yargı organlarının başkanları ile Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının Erdoğan'ın peşinden gitmesi nasıl bir olaydır? Türk Milleti adına karar veren yargı organlarının başkanları ve Türk Milleti'nin ordusunun komutanları, Milletin meşru bir milletvekilini dinlemeye tahammül edemiyor.

Kasım 2015'teki milletvekili yemin töreninde Leyla Zana, “Türkiye Milleti” dediğinde ve Erdoğan'a Kürtçe mesaj verdiğinde de Meclis'i terketselerdi ya!..

Erdoğan dışında birisinin seçilmesi kesin değil, ama Erdoğan resmen başkan olduğunda Genelkurmay Başkanlığı'nın ona bağlanacağı kesin. 2 gün önceki bu manzara da mı geleceğimiz konusunda sizi hiç ürpertmedi?

CHP'NİN GÜL'Ü AKLININ UCUNDAN GEÇİRMESİ ATATÜRK'E İHANETTİR

Hale bakın ki, Erdoğan'ın karşısına Abdullah Gül çıkarılmak isteniyor.

Saadet Partisi'nin fikri. Bu cenah, “İktidar olmak için reel politiği dikkate almak gerek” diyerek, Erbakan'ı arkadan “hançerleyenin” kim olduğunu nasıl da unuttu?

En tuhafı CHP de göz kırpıyor. Parti Meclisi Kılıçdaroğlu'na tam yetki verdi. Yani milletvekilleri istediği kadar tepki göstersin, Kılıçdaroğlu, “Adayımız Gül” diyebilir.

Peki Gül'ün daha RP Genel Başkan Yardımcısıyken, Başkanlık sistemini, “Daha fazla özgürlük ve daha az merkeziyetçilik koşuluyla destekleme” görüşünde olduğunu biliyorlar mı?

Başbakanken;

- ABD'ye Irak tezkeresini geçirme sözü verdiğini,

- “Tezkereyi Meclis’e getirirken neler çektiğimi biliyor musunuz? Bakanlar Kurulu'nda 4 arkadaşımı ne kadar zor ikna ettiğimi biliyor musunuz? Bu süreçte Amerikan yönetimine 4 mektup yazdım. Hepsinde de temkinli olmamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Sonuçta ne oldu? Sadece 3 oy eksik kaldı. Cumhurbaşkanı Sezer'in tutumunu da hatırlayın...” dediğini,

- Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Powell’la 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştığını,

- Bir ABD projesi olan “Eve dönüş” yasasını, “ABD’nin K.Irak’taki yeniden yapılanma için benzer istekleri var” sözleriyle desteklediğini, “Şartlı tahliye” maddesine ilişkin düzenleme yapılırken, bunun başta teröristbaşı, herkese ve tüm suçlarda uygulanmasını istediğini,

- Aynen teröristbaşı gibi, “Din devleti ve vilayetlere otonomi”nin yer aldığı 1921 Anayasası'nın, “Türkiye'nin en özgürlükçü anayasası” olduğunu söylediğini,

- Türkiye'de “Ulusalcı” akımların artmasından endişe duyduğunu,

- AB'ye, “Biz hayalci değiliz. Zorluklarımızı biliyoruz ve üyeliğe hazır hale gelmek için 40 yıl bile bekleyeceğimizin farkındayız. Yeter ki, bizi şu müzakere kararı eşiğinden geçirin, sonra sorun çıkarmayız” sözü verdiğini,

- “80 yıldır kendi dinamiklerimizle gerçekleştiremediğimiz dönüşümü AB sayesinde gerçekleştirmekle” övündüğünü ne çabuk unuttular?

Ez cümle, CHP'nin Gül ismini aklının ucundan dahi geçirmesi, Atatürk'e ve Cumhuriyet'e ihanet değil midir?

ONLAR “MENZİL” KARDEŞİ... AYRILAMAZLAR

Erdoğan, “FETÖ” konusunda, “Kandırıldım. Allah ve milletim affetsin” dedi.

O, bunu bile söylemedi.

Bahçeli Twitter mesajında, Erdoğan'ın Gül için “kardeşim” dediğini hatırlattı ya;

Onlar gerçekten kardeş. Kan kardeşi olamasa bile “Dava”, “Menzil” kardeşidir.

2014'teki Danıştay'ın 146'ıncı kuruluş yıldönümündeki o kareyi hatırlayın. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasına sinirlenen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın salonu terk ederken, Cumhurbaşkanı olan Gül'ün çaresizliğini, Erdoğan'ın Gül'ün önünden yürüyerek çıkmasını, onun da peşine takılmasını...

Gül'ün ekibi de yazılıp, çiziliyor...

Sadullan Ergin varmış... Yargıyı “FETÖ”ye teslim eden kişi... Beşir Atalay da... “PKK açılımlarının, İmrali müzakerelerinin” mimarı... Ve Ali Babacan... “Bilderberg”in vazgeçilmezi...

Netice-i kelam;

Muhalefet Gül'i aday gösterdiği taktirde;

Onun hakkında da bir “FETÖ” dosyası açılırsa,

Veya “Dava, menzil” adına ikna edilip, son dakikada adaylıktan çekilmesi sağlanırsa, seyreyle vak'ayı, kaosu ve çöküşü!..

Bülent Arınç'ın Erdoğan'la dünkü görüşmesinden sonra yaptığı, “Ben ne AK Parti, ne onun genel başkanına zarar verecek hiçbir hareketin içinde olmam. Ben iyi bir AK Parti’liyim” açıklaması bir fikir vermiyor mu?

Unutmayalım ki, ne İngiliz, ne Amerikan ipiyle kuyuya inilmez!..

Gerçek bir seçim yapmak için bir şansımızın daha kalması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin oylarımızla yıkılmasında hissemiz olmaması için durun, “boykotu” bir daha düşünün!..

Müyesser Yıldız

Odatv.com

abdullah gül Devlet Bahçeli MHP arşiv